Geçen
haftalarda
“Korkuyu
beklerken”
başlıklı
yazımın
gündeme
getirdiği
sorulara
cevap
vermek,
bazı
bilgilerin
marazileşmesini
önlemek,
zihinlerindeki
soruları
giderebilmek
için
vereceğim
değişik
dokümanların
daha
faydalı
olacağını
düşünerek
bu
konuya
açıklık
getirmek
istiyorum.
Üzerine basarak ifade etmek gerekirse, her korkunun teker teker üstesinden gelebilme, hem uğraş, hem de zaman açısından imkânsız gibi görünüyor.
Bu
hususta
akla
gelebilen
soruların
en
önemlileri
şunlar:
Acaba
analiz
edilmesi
gereken
şeyler
nedir,
akıl ve
iman mı.
Yoksa
farkında
olamadığımız
bir
inanç
eksikliği
içindemiyiz?
Zamansızlık
ve
bedensizlik
boyutuna
adapte
olabilmek
korkuyu
bitirebilir
mi?
Copy-paste
usulünden
birtakım
çalışmalarla
korku
delete
edilebilir
mi?
Bir
kişide
doğru
bilgi
verme
hassasiyeti
yoksa,
bu
tutumu
vicdanı
ile
bağdaşır
mı, yani
o kimse
korkmadan
yaşamaya
adapte
olur mu?
Doğru
bilgi
verme
hassasiyeti
ile
kazanılacak
güven
duygusu,
korkuyu
önlemeye
muktedir
midir?
İnsanın
çizgisinde
bir
değişim
olmadıkça,
korku
denen
mefhumun
atılabilmesi
mümkün
mü?
Şimdi,
bu ve
benzeri
soruların
yanıtlarını
vermeye
çalışalım.
Önce şu
hususu
dikkate
almak,
hangi
aşamada,
nerde
korku
duyduğumuzu
tespit
etmek
zorundayız:
Her
insan
korkuyu
yaşar.
“Ben
korkmuyorum”
diyebilen
kimse
yoktur.
Özellikle
sireti
tavşan
olanlarda
yoğun
miktarda
kendini
gösterir.
Makul
sayılabilecek
olanları
varken,
“insanın
vehminin
tetiklemesi
ile
mevcut
olan her
yerde
başını
gösteren
sebepli-sebepsiz
korkuları
da
akıldan
çıkarmayalım.”
Bu
duygunun
tespiti
üzerinde
kafa
yormamız,
nedenlerini
ortadan
kaldırmamız
için
epey bir
çaba
sarf
etmemiz
gerekebilir.
Belki
muvaffak
da
olunabilir.
Ama bu
işlevler,
söz
konusu
duygunun
tümüyle
zail
olacağı
anlamına
gelmez.
Ayrıca
kimi
zaman
insanın
dengesini
bozabilecek
türden
öyle
korkularla
karşılaşılabilir
ki, uzun
çabalar
sonucunda
ondan
kurtulmak
gibi bir
konuma
girmişken,
yeniden
başını
gösterdiği
görülür.
Bu kez
normal
olanın
dışında
daha
yoğun ve
adeta
katlı
bir
korku
ile
karşı
karşıya
kalındığı
müşahede
edilecektir.
Demek ki
farkına
varamayacağımız
şekilde
endişeleri,
vesveseleri
tahrik |
|
eden bir
durumla
karşı
karşıyayız.
Bunu
önlemenin
yegâne
şartı
vehim
denen
baş
belası
duygudan
sıyrılabilmekle
mümkün
oluyor.
Tabi
“sıyrıldım”
demekle
iş
bitmiyor.
Bunun
yaşantı
biçimine
dönüşmesi
de
gerekiyor. [Vehim
duygusunun
getirdiği
korkuyu
yok
edebilmek
için
Dua ve
Zikir
kitabının
240.
sayfasındaki
duayı
günde
500
defa
okumanız
gerekir.]
Aksi
takdirde
yukarıda
ifade
etmeye
çalıştığım
gibi,
başlanıldığı
yere
dönmek
kaçınılmaz
olur.
Bütün
korkular,
esasen
varlığı
olmayan
[varlığına
inanmadığımız
tanrı
anlayışına
dayalıdır]
bir şeyi
önemseyip
o
olgulara
duygularla
bakmaktan,
analiz
etmekten
çıkar.
Şimdi
dürüstçe
kendimize
soralım;
bizde
yaşam
olarak
varlığı
bölme
anlayışı
var mı?
Şayet
mevcut
ise,
korku
denilen
illet de
mutlaka
vardır.
Kuşkusuz
korku,
tekliği
yaşayanın
derecesine
göre,
azalır.
Kesret
hayatı
içinde
ise
adeta
sınırsız
bir hal
alır.
Yani bir
bakıma,
korkunun
birey-kişi
anlayışı
ile
eşdeğer
biçimde
derinleşmesi
söz
konusu
olur.
Bu husus
çok
ciddi
bir
mesele
olarak
kabul
edilmeli,
tek-tek
korkunun
üzerine
gidilip
vakit
kaybedileceğine,
kesret
yaşamından
kurtulabilmenin,
bir
anlamda
varlıktan
soyunabilmenin
yolları
aranmalıdır.
Bu
koşulları
benimseyenlerin
epeyce
başarılı
olduğu
inkâr
edilemez.
Beşeri
yaşamda
zuhur
eden
korkuları
analiz
etmeye
çalışırsak,
çoğunun
genetik
şekilde
gün
ışığına
çıktığını,
bazılarının
ise
bilahare
şartlanmalarla
insanın
veri
tabanına
eklendiğini
görürüz.
Uzlaşma
noktası
ancak,
ifade
ettiğim
gibi,
bireyin
varoluş
gayesini
bilmesi
ile bu
uğurda
yapılacak
çalışmalarıyla
alakalıdır.
Unutmadan
söyleyelim,
kimse
kimsenin
korkularını
yok
edemez.
Bütün bu
dediklerim
rahatça,
sakince
dinlenirse
sonuca
ulaşılır.
Korku
ile
beraber,
“inat,
hırs,
tepki,
sertlik,
inciticilik”
gibi,
mekarimi
ahlakta
bulunmayan
şeyler
dahi
kendiliğinden
gider.
Dikkat
edin,
hayatta
normal
insanlara
göre,
çok
fazla
yalnızlaşmış
insanlarda
korku
daha
azdır.
Yani
yalnızlaşma,
bu
bunalımı
söndürmeye
yarayan
bir
etmendir.
Ancak
yalnızlaşma
yaşanırken
sevgiden,
düşünceden
hayattan
kaçmak
doğru
olmaz.
Onlar
varken
de
insan
yalnızlaşabilir
ve
hayatı
seyreder,
korku
nedir
aklına
bile
gelmez. |