Altmış iki yaşında kemik kanserinden vefat eden, 20. yüzyılın en popüler bilim adamlarından ünlü astronomve biyolog Carl Edward Sagan'a göre; eskiden Samanyolu, şimdi ise Gökada ya da Galaksi tabiri ile bilinen sistemde tam 400 milyar güneş mevcut. Gökadamız, diğer Galaksilere nispetle orta boy büyüklükte sayılıyor. Ondan daha da büyükleri mevcut. Güneş sisteminin içinde bulunduğu Galaksi, merkezinden ise otuz iki bin ışık yılı uzaklıkta...
Gökadamız, Andromeda ve Güney üçgeni sarmallarıyla beraber yanlarına otuza yakın Gökadayı da katarak yerel Gökadalar takımını meydana getiriyor.
Her bir Gökadanın milyarlarca yıldızının uydularıyla beraber olduğu düşünüldüğünde; insanoğlunun mantığının ve aklının ne kadar büyük rakamlarla karşılaşmış olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Sagan, son kitabı "Soluk Mavi Nokta"da, sınırları bilinmeyen evrende, galaksiler arasında ve güneş sisteminde dünyamızın yerini, uzaktan soluk mavi nokta olarak dahi fark edilemeyen ve matematiksel bir bütünlük ifade etmeyen toz tanesi (1) olarak kabul etmiş.
Bu akıl almaz uzantı içinde Güneş Sistemimizin varoluş tarihi ile ilgili bilgileri ise şöyle özetleyebilmek mümkün:
Evrenin genişlemesini, bir balonun küçülmesindeki ya da film makinesindeki gibi geriye saran bilim adamları, kâinatın 15 milyar yıl önce yüksek sıcaklık ve yoğunluktaki bir yapıdan patlama ile doğduğunu saptadılar.
Ünlü Gökbilimci Hobble; "Eğer kâinat giderek büyümekte ise, insan ister istemez bu tarifi mümkün olmayan kütlenin bir zamanlar çok küçük miktarda olduğu kanaatine varıyor. Büyük patlamanın başladığı öyle bir an var ki, o an kâinatın doğumu olmaktadır" diyor.
"Big bang"i açıklamaya yardımcı olan başka bir gözlem de, 15 milyar yıl sonra, uzayın en ufak noktasında var olan kozmik ışınlardır. Kısa dalga boyu radyo ya da mikrodalgalar şeklinde yayılan bu ışınlar, bilim adamlarına evrenin doğuşu hakkında önemli ipuçları verdi.
Bilim adamı Hawking, bilinen kitabında evrenin büyük patlamadan önce bir bezelye tanesi kadar olduğu görünüşü yansıttı. Bize göre ise Evren bir tek Big Bang ile sınırlı olmayıp sonsuz big-bang'lar ile yani 'boomlar' la var oldu. Dolayısıyla kâinat sonsuz ve sınırsız bir şekilde mevcuttur.
Amipten başlayarak günümüze uzanan ve 1 milyar yıllık bir süreci kapsayan insanlık tarihine (nebat-hayvan ve insan süreçleri dahil) tanık olan Dünya, Radyoaktif ölçümlere göre tam 4.6 milyar yaşında. Bu, aynı zamanda sonu Pluto olan gezegenlerin de yaşıdır.
Belirli ritimlerle dönüşler neticesinde, yani Dünya kendi ekseni etrafında dönüşüyle, gündüz ve gece kavramını/sürecini belirlerken, Güneş etrafındaki turuyla da 1 seneyi oluşturuyor. Astronomi yönünden sonsuzluğa varan bu ölçülere karşılık, zaman da izafiliğini koruyor.
Dünya şu anda orta yaş grubunda sayılır. Güneş, bir yıldız olarak daha sonraki evresinde, merkezindeki hidrojenini yakıp bitirecek, yapısı değişmeye, genişlemeye başlayacak ve Dünya’nın etrafını sarıp adeta onu yutacaktır.
Şu andaki hidrojen yakıtı yarıda olduğuna göre, büyüyüp bir "süper nova" haline dönüşmesine, kısaca ölümüne 4,5 milyar yıl daha var. Bu aynı zamanda dünyanın da ölümüdür. Yaşadığımız süreçler için de belirli periyotlarda ay ve güneş tutulmaları olabilir. Bunlar olağan şeyledir. Tedbir almak amacıyla bir takım MİSTİK işlere girişmek ancak saflık olur.
19. yüzyılın ortasından itibaren insanın doğaüstü güçlerce yaratılmadığı, yaşamının diğer canlılar gibi belirli sürecin, yani evrimleşmenin tabii bir sonucu olduğu bilimsel verilerle anlaşıldı. Yani insan; maden, nebat, hayvan ve insan dizilimiyle var oldu. Bu gelişimin bir gücün sayesinde gerçekleştiği ortadadır. Bu güç, ilim ve kudret sahibi olan ALLAH tır.
İnsan denilen mental hayvan incelendiğinde, onun bir Homo erectus (dik yürüyen), Homo faber (alet yapan), Homo lingua (konuşan, dili olan), Homo symbolicus (soyutlayabilen), Homo Curiosus (araştıran) ve nihayet bir Homo Sapiens (akıl sahibi) olduğunu görüyoruz. Konunun ilginç tarafı insana özgü tüm bu özelliklerin, hiçbir primatta bulunmamasıdır.
Bu evrim süresinde, kayda değer bir şey de, bundan tam 75 milyon yıl önce yaşamış, sonra yok olmuş bir dinozor neslinin olması. Bunlar da Dünyamız sonrasına ait olan bilgiler. İşin ilginç yönü "Kozmik takvim denilen" bu sürede insan yaşamının ne kadar yer tuttuğu.
Dilerseniz bunu da matematiksel işlemlerle saptayalım. Evrenin var olduğu kabul edilen Big-Bang anından, yaşadığımız şu ana kadar geçen 15 milyar dünya yılı, bir "Kozmik Yıl"dır. Güneş, dünya senesiyle 4,5 milyar, kendi senesine göre ise, henüz 8 yaşında bulunmaktadır.
Çünkü içinde yer aldığı Samanyolu Galaksinin merkezine, bugüne kadar ancak 8 tur atabilmiştir. Güneş'in bir turu, Dünya yılıyla 255 milyon yıldır. (Hesaplamalar sonucunda 2.040 milyon yaşında olması gerekir. Bu rakama, termonükleer tepkimelerle geçen süre ve proto gezegen devresi dâhil edildiğinde, Güneşin yaşı 4.500 milyon yıl olur.) Şimdi, bu astronomik veriler ışığında hesaplayalım.
Evrenimizin yaşı varsayılan 15 milyar dünya yılını 12 ay olarak düşünürsek, 4.500 milyon yaşında olan Güneş'in yaşı, 3.6 ay (yaklaşık 4 ay)
eder.
İnsanın dünya üzerindeki varoluş süresini, 200 milyon yıl, 15 milyar dünya yılını da 8766 saat (365 gün x 24 saat= 8760+6= 8766) olarak kabul ettiğimizde, 200 milyon yıldır var olan insanoğlunun kozmik takvime nispetle, dünya üzerindeki hayatiyeti 5 gün gibi bir süreye sığmaktadır.
Buna benzer bir hesaplama ile ortalama 70 yaş ömrü olan bir insanın yine kozmik takvime göre dünya yaşamı 8.6 sn.bilemediniz 9 sn. civarındadır.
Bütün bu bilgilere karşın bizler, hayatımıza bitmez tükenmez bir kavga ve ego ile insanlık onur şeref ve haysiyetine yakışmayacak bir şekilde sıradan, şartlanmaların oluşturduğu değer yargıları ve yorumlarla devam ederken, hiç diyebileceğimiz bir süreye sığan yaşantımızın saliselerle ifade edilebilecek kesitlerini, nasıl ve ne yönde değerlendirebildiğimizi tekrar gözden geçirelim.
|