Kusursuz olabilmek
Ahmet F. Yüksel
 

“Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine. Bu testilerden birinin yan kısmında bir çatlak varmış. Diğeri ise kusursuz olup sağlammış. Her seferinde, bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve. Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış. İki sene boyunca her gün böyle geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş, ama evine vardığında sadece bir buçuk testi su kalırmış. Tabii ki kusursuz, çatlaksız testi görevini mükemmel yaptığı için çok gururlanırmış. Fakat çatlak olan kusurlu testi, çok utanırmış. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülürmüş. İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: "Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle sular eve gidene kadar akıp gidiyor." Adam gülümseyerek dönmüş testiye: "Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat, kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum. Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın. İki senedir senin suladığın o güzel çiçekleri toplayıp masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş.”

Kıssadan hisse; Toplumda hemen hemen herkes, kendisini en iyi ve kusursuz gösterme çabasına girişir. Oysa gereksiz bir davranıştır bu. Unutmamamız gerekir ki, 'mükemmel' insan yoktur. Tarih boyunca da olmamıştır ve olmayacaktır. Aslında yukarıdaki hikâye misali, hepimiz birer çatlak testiyiz. Hepimizin kusurlu/hatalı yanları var ve bizi biz yapan, diğerlerinden ayıran da karşımızdakinin kusurlarını örtmek, görmezlikten gelmektir. Önemli olan, kusurlarımızı fark edip kabullenerek, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmek ve onların üzerine yürümektir. Çünkü 'İnsan olabilme niteliği' bunu gerektirir. Hayatımızı farklılaştıran, ödüllendiren ve renklendiren, hep bu kusurlu yanlarımızın farkında olmamızdır. Zira kusuru ne kadar derinden yaşasak da üstesinden gelecek şuura sahibiz. Bu hususta kimse kontrolü elden bırakmamalı, duygularına teslim olmamalıdır derim.

Kusursuzluğa ulaşma çabası kişinin yaşam alanını genişleterek yeni deneyimlere ve değişik yaşantılara kapılarını açar. Ve insanoğlu bilir ki 'kusursuzluk' denen şey sadece hayal dünyasında olmaz. Bu tanıma tıpa tıp uyanların çok değişik boyutlarda yaşadığını kestirebilmek güç değil. Ne yazık ki bizler bu zümreden değiliz…

Değerli dostlarım! Kısaca, benliğimiz kabullenmeye yanaşmasa da kusurlarımızla yüzleşebilmeli, nefs mücadelesi vermeliyiz. Kendine kızmak ya da acımak, pişman olmak hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gibi, insanın sorumluluklarını görmesini de engeller. Sorumluluklarına sahip çıkamayan ise kendini/aslını tanıyamaz. Bu nedenle, güçlü, yürekli olmak gerekir. Kusurlu bir yanımızla yüzleşip bunu kabullenmek zorundayız. Ayrıca olumsuz/negatif halimiz, diğer insanlarla olan ilişkilerimizi de etkiler. Asil davranışlar insanı yüceltir. Diğer yandan hoşgörülü olan insan, diğerlerinin kusurlu yanlarını da daha kolay kabullenir. Esasen o kişi kusurları değil, içindeki güzellikleri görür. Günümüzde en çok ihtiyacımız olan 'hoşgörü' niteliği de ancak böyle filizlenir, gelişir.

Kusurlarıyla yüzleşebilme yürekliliğini gösterebilen kişilere ve onları bu şekilde kabul edip anlayabilenlere ne mutlu...

 

 

 
 
İstanbul - 31.07.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com