Lider Aramak
Ahmed F. Yüksel
 

Liderlik, insanlık tarihi kadar eski bir kavram.

Herkes tarafından kabul görmüş, olağanüstü meziyetlere sahip olanlar; arayış içindeki bireylerin, kendilerine yönlenmesine neden olur.

Bunun yanında, ayak takımı ve berduş sınıfının dahi bir önder araması doğaldır. Ancak, bireysel vasıfları ile katılaşmış ‘çakma bir lider’ peşine takılmaları sonucu, büyük olasılıkla uçurumun kenarına gelir.

Haliyle, böyle bir liderden başka şeyler beklemek saflık olur.

İyi bir liderin, sinirlerinin dayanıklı ve belleğinin kuvvetli olması şarttır.

Bir lider, düşünmek için süre istemez.

O, kendisine ‘rest çekeni mütebessim’ bir çehre ile izler ve anında kararını verir.

Düşünce ve duygularını yüzüne yansıtan insandan ise önder olamaz.

“Lider doğulur mu, olunur mu?” sorusuna yanıtım; kesinlikle “doğulur” şeklinde olacaktır.

Diğer yandan toplumsal yaşamda herkesin, “sıra dışı özellikleri” bulunan birine yaklaşımda bulunması söz konusu değildir. Bazıları kendi kendilerini idare edeceklerini düşünürler.                              

Kiminin ise mutlaka bir objeye ihtiyacı vardır.

Gördüğümüz, yaşadığımız olaylar bunun göstergesidir.

Dolayısıyla, merak edilip-takip edilecek, pek çok yeni bakış açısına sahip olan bir öndere şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.

Ancak, arzu edilen konuda disiplinli, her an yeni bir şey üretenler, maalesef azınlıktadır.

İşin incelik taşıyan bir başka yanı ise şöyledir: Kendi tanımını ve var olma nedenini “toplumun geleceği” için kuran liderin, bu vasıflarının sadece kendi aldığı eğitimle ilgili değil, eşlerinin de katkısı ile şekillendiğini biliyoruz.

Bunun örneklerini çok gördük.

Bu nedenle denebilir ki, insan istese de tek başına kolaylıkla lider olamıyor. Önderlik vasfı bir yerde, mecburen eşle bütünleşiyor. Onu olgun hale getiriyor. Bu durumda, liderin yanında yer alacak, ideal bir eşe şiddetle ihtiyaç duyuluyor.

Eşi, lidere iyi bakmalı, canlı kalmasına özen göstermeli, arkasında sağlam durmalıdır.

Liderlik vasfını, sıradan özelliklerden ayıran bir başka etmen, toplumun merkezinde olmalarına rağmen, varlık âlemine bir bütün olarak bakmalarının getirdiği derinliktir.

Bu bakış açısıyla yazdığı kitapların, “sohbetlerinin ve konferanslarının” içindeki tanımlamalar, onu farklılaştırıp yüceltir.
Teorilerini, tecrübesiyle harmanladığı çalışmasını, ürettiği fikirleri, liderlik misyonuna yakışır bir şekilde yüklemesi ve bunu muhafaza etmesi, gözlemleyenlerinin hafızalarından uzun yıllar silinmemesini sağlar.

Günlük hayatımızda, konuştuğumuz hususlar, çok etkili şekilde analiz edilir ve üzerinde durulursa, bunlar insana epeyce sağlıklı bir fikir verir.

Birey, inanışları açısından, algıladığını fikirleri ile birleştirerek yorumlar. Olumsuz düşüncelerini bertaraf ederek, daha önce hiç de düşünmediği hayata adımını atar.

Vardığı yer, liderin kapısıdır.

İyi bir önder, bir konuya en ilgisiz insanın bile “zevkle yaklaşım yapacağı ve kendisinde çok şey bulacağı” biridir. Bu vasfı ile hazır beyinleri kendine çekmek bir yana, ilgisiz görünenleri dahi etrafında toplayabilmektedir. En hoş tarafı da onca bilgiyi ve fikri paylaşırken gösterdiği cesaret, ince esprileri ve alçak gönüllüğünü fark ettirmesidir.

Fakat, bundan daha önemlisi, kendisini asla bir mertebede görmediğini hissettirmesidir.

Sabırla, metanetle olaylara bakması dikkât çekici yanıdır. Zamanlamasında, ayrı bir yerindelik söz konusudur. Bu herhangi bir olayla sınırlı değildir.

Toplumda "bireylerin savrulduğu, yerlere yapıştığı, çaresizlik ve belirsizliğin hâkim olduğu" bir dönemde, onun ve etrafındakilerin, ya da uzak ilişkilerde bulunduğu toplumların, kaotik duruma düşmesi söz konusu olamaz.

Böylesi zor dönemlerde, bu tür ihtiyacı karşılayabilecek insanlara “Kurtarıcı”, “Mehdi” gibi özelliklerin bahşedilmesi veya onların böyle anılması hoş karşılanmaz.

Belirli süreçlerde, kimi toplumlarda “lider adayı” diye sahneye çıkan taklitçiler de var.

Onlar hemen kendilerini belli ederler.

Çünkü yaşamları sırıtır.

Unutulmamalı ki, bu nitelik ‘babadan oğula geçen taht’ gibi bir şey değildir.

Ama ilkin, liderin etrafında yaşayanların “ben her şeyi bilirim” şeklindeki tutumlarını bir yana bırakıp anlaşılmaz havalara girmemeleri, bir bilenden yani liderden öğrendiklerini, yaşamlarının her karesinde uygulamaları ve kendilerine ayna tutmaya çalışmaları, sistemi okumaya çalışarak, ona yönlenmeleri tavsiye olunur.

 

 

 
 
İstanbul - 29.04.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com