Toplumsal
yaşamda bireyler, öncelikle kendi bakış açılarına ve
hareketlerine özen göstermelidir dersek, herhalde
abartmış olmayız.
Zira kimi
insanlar, inandıkları şeyleri, “benliklerine öylesine
mal ediyorlar, kaptırıyorlar ki” bunun farkında bile
olamıyorlar.
Örneğin,
hayatı umursamaz tavırlarla sürdürmeyi yeğleyenleri
görüyoruz. Kimi inandığı için değil, “çıkarları
nedeniyle bir diğerine çaktırmadan” yaklaşım
yapıyor.
Ancak
belirli bir süre sonra bu fark ediliyor. Tüccar anlayışı
ile dostlukların peşinde olması nedeniyle, ondan
süratle uzaklaşma yoluna gidiliyor.
Çünkü tat
vermiyor.
Baktığınızda, yapmacık hareketlerinin altında bir yığın
sebep-sonuç ilişkisi var. Haliyle, ciddi dostluklar
kurmanıza imkân yok.
Kimileri
ise “hem çıkarı, hem de inancını” birlikte
götürerek dostluklar kurmayı deniyor. Böylesi dahi, bir
menfaat kokusunun alınmasına neden oluyor.
Zira kapalı
olan bu görünüşün altında “makama, mertebeye
ulaşma arzusu”; Allah’ın seçilmiş bir kulu, yani
‘Veli olabilme’ düşüncesi yatıyor.
Şayet bu
hususu bir şekilde ona ihsas ettirirseniz, sizden kötüsü
olmaz. Ağzına ne gelirse söylemeye başlar. ‘Ne kadar
fos olduğunuzu’ hatırlatır.
Bunlar
bizim tanık olduğumuz sahneler, o nedenle hiç
yadırgamıyoruz diyebiliriz. Hoş görü ile bakmamız lazım.
Kimi ise,
manevi beslenmenin sona erdiği, artık alınacak bir şeyin
kalmadığı veya kendi de aynı konuma geldiği düşüncesi
ile dostlukları ‘şıp’ diye kesip başka dünyalara
yelken açıyor.
Kendisine
güç veren insanlardan uzaklaşmayı yeğliyor. Onlardan
bağımsız yaşamayı tercih edip birlikte görünmekten
kaçınıyor. Sonuçta, bu toplumsal bir karmaşaya
dönüşüyor. Ve hiç arzu edilmeyen, aslında kendilerinin
de beğenmedikleri bir tablo ortaya çıkıyor.
İş işten
geçiyor, ama geri dönüş kapalı olduğu için bu kez kara
kara düşünmeye başlanıyor.
Bazen de
çıkarların kesildiği, pohpohlanma dönemleri bittiğinde,
bir gerilim yaşanıyor.
Bu
koşullarla karşı karşıya kalan veya kalacak olan bireyin
kontrollü olması, hayatını bir kez daha gözden geçirmesi
tavsiye edilir. Çünkü beklentilerin kesilmesi halinde,
inançlarının sarsılması söz konusu olabilir.
Bu
affedilemez bir hatadır. Ortada ciddi sorunlar var
demektir.
Allah’ın
Ehadiyetine, bölünmez ve parçalanamaz olduğuna,
bireylerdeki eşitlik hususunun Allah’ın dilemesi
ile şekillendiğine olan inancın yitirilmesi, kişiyi iman
boyutundan yoksun kıldığı gibi, kuşkusuz, telafisi
mümkün olmayan sonuçları da getirecektir.
Bu halde
ciddi, acı veren izler ortaya çıkarken,
tedirginlikler uzun yıllar sürebilir. Belki de geriye
dönüş hiç mümkün olmayabilir.
Halk
arasında “sabır taşı çatladı” diye bir tabir
vardır.
Bazı
çizgiler sabır taşını çatlatabilir; ancak sükût etmek,
oturmuş halde kalmak, ihtirasların ortaya çıkmasına set
çekecek bir durum yaratır.
İşte
asıl kazanç, şuur sıçraması denen hal, bu noktada
gelişme gösterir.
Bireyin
hareketi, ideallerinin verdiği coşkuyla yaşanmakla
birlikte geleceği, sabrını taşıyıp taşıyamaması
sonucunda netlik kazanır. Çünkü insan bu durumda,
hakikat arayışının sürecinde kabul edilir.
Ayrıca,
varlığını sürdürmenin ötesinde, ikinci aşamada
hareketlerine de dikkat etmek ve bu konumunu sürekli
arttırmak durumunda olmalıdır. |