Lütfen Hareketlerimize
Dikkât...
Ahmed F. Yüksel
 

Toplumsal yaşamda bireyler, öncelikle kendi bakış açılarına ve hareketlerine özen göstermelidir dersek, herhalde abartmış olmayız.

Zira kimi insanlar, inandıkları şeyleri, “benliklerine öylesine mal ediyorlar, kaptırıyorlar ki” bunun farkında bile olamıyorlar.

Örneğin, hayatı umursamaz tavırlarla sürdürmeyi yeğleyenleri görüyoruz. Kimi inandığı için değil, “çıkarları nedeniyle bir diğerine çaktırmadan” yaklaşım yapıyor.

Ancak belirli bir süre sonra bu fark ediliyor. Tüccar anlayışı ile dostlukların peşinde olması nedeniyle, ondan süratle uzaklaşma yoluna gidiliyor.

Çünkü tat vermiyor.

Baktığınızda, yapmacık hareketlerinin altında bir yığın sebep-sonuç ilişkisi var. Haliyle, ciddi dostluklar kurmanıza imkân yok.

Kimileri ise “hem çıkarı, hem de inancını” birlikte götürerek dostluklar kurmayı deniyor. Böylesi dahi, bir menfaat kokusunun alınmasına neden oluyor.

Zira kapalı olan bu görünüşün altında “makama, mertebeye ulaşma arzusu”; Allah’ın seçilmiş bir kulu, yani ‘Veli olabilme’ düşüncesi yatıyor.

Şayet bu hususu bir şekilde ona ihsas ettirirseniz, sizden kötüsü olmaz. Ağzına ne gelirse söylemeye başlar. ‘Ne kadar fos olduğunuzu’ hatırlatır.

Bunlar bizim tanık olduğumuz sahneler, o nedenle hiç yadırgamıyoruz diyebiliriz. Hoş görü ile bakmamız lazım.

Kimi ise, manevi beslenmenin sona erdiği, artık alınacak bir şeyin kalmadığı veya kendi de aynı konuma geldiği düşüncesi ile dostlukları ‘şıp’ diye kesip başka dünyalara yelken açıyor.

Kendisine güç veren insanlardan uzaklaşmayı yeğliyor. Onlardan bağımsız yaşamayı tercih edip birlikte görünmekten kaçınıyor. Sonuçta, bu toplumsal bir karmaşaya dönüşüyor. Ve hiç arzu edilmeyen, aslında kendilerinin de beğenmedikleri bir tablo ortaya çıkıyor.

İş işten geçiyor, ama geri dönüş kapalı olduğu için bu kez kara kara düşünmeye başlanıyor.

Bazen de çıkarların kesildiği, pohpohlanma dönemleri bittiğinde, bir gerilim yaşanıyor.

Bu koşullarla karşı karşıya kalan veya kalacak olan bireyin kontrollü olması, hayatını bir kez daha gözden geçirmesi tavsiye edilir. Çünkü beklentilerin kesilmesi halinde, inançlarının sarsılması söz konusu olabilir.

Bu affedilemez bir hatadır. Ortada ciddi sorunlar var demektir.

Allah’ın Ehadiyetine, bölünmez ve parçalanamaz olduğuna, bireylerdeki eşitlik hususunun Allah’ın dilemesi ile şekillendiğine olan inancın yitirilmesi, kişiyi iman boyutundan yoksun kıldığı gibi, kuşkusuz, telafisi mümkün olmayan sonuçları da getirecektir.

Bu halde ciddi, acı veren izler ortaya çıkarken, tedirginlikler uzun yıllar sürebilir. Belki de geriye dönüş hiç mümkün olmayabilir.

Halk arasında “sabır taşı çatladı” diye bir tabir vardır.

Bazı çizgiler sabır taşını çatlatabilir; ancak sükût etmek, oturmuş halde kalmak, ihtirasların ortaya çıkmasına set çekecek bir durum yaratır.

İşte asıl kazanç, şuur sıçraması denen hal, bu noktada gelişme gösterir.

Bireyin hareketi, ideallerinin verdiği coşkuyla yaşanmakla birlikte geleceği, sabrını taşıyıp taşıyamaması sonucunda netlik kazanır. Çünkü insan bu durumda, hakikat arayışının sürecinde kabul edilir.

Ayrıca, varlığını sürdürmenin ötesinde, ikinci aşamada hareketlerine de dikkat etmek ve bu konumunu sürekli arttırmak durumunda olmalıdır.

 

 
 
İstanbul - 25.02.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com