Özellikle mistisizm
konusundaki hassasiyet, inançlara dayalı birçok özelliği
taşır. Örneğin, bir ateist dualar eşliğinde, Kuran
okunarak gömülür. Buradaki dinsel mesaj şöyledir: Sen
kendini dinsiz olarak kabul etsen de biz toplum olarak
seni dindar bir kişi gibi kabul ediyoruz. Aslında
onun arzusu böyle değildir ve nedense, gereken
yapılmamaktadır.
Toplumu din
alanında bilgilendirmek isteyenlerin başlıca görevi,
sağlıklı kaynaklara dayanmalı ve bu şekilde bireyleri
etkilemelidir. Günlük yaşamla ilgili değişimlerde
tabu kırıcı hareketlere tevessül ederken, her
bireyin şartlanma, değer yargıları ve toplumsal bağlamı
gözlenmeli, geleceğe bakışı, geçmişe bakış üzerinden
temellendirilmelidir.
Değişik
görüşleri-tartışmaları yerinde bulmak oldukça önem
taşır. Yani herkesin söz söyleme hakkı bulunmalı;
herkes, içinden geldiği gibi konuşabilmelidir. Burada
haliyle, hoşgörü kavramının hatırlanması mevzubahis
olmaktadır.
Bazı bireylerin
olumsuz tutumlara, ukala tavırlar içine, otoriter bir
havaya girmesi kabul edilemez.
Bizler toplumun
güvenini sağlamış, etkileme gücüne ve ilmine sahip
olanların görüşlerini yadırgamamak, okuyabilene
değin analiz etmek, en azından belleklerimizde
dondurarak algılayabilecek sürenin gelmesini beklemek
zorundayız.
Yapılacak ani
parlamalar ise özellikle bu ilme sahip olmayı arzu
edenler için oldukça düşündürücü olur. Ve bir kaos
ortamı yaratır.
Başkaldırma duygusu bu harekette önemli rol oynar.
Tahmin edileceği gibi
aşırılığa kaçan, toplumsal yapıya uymayan davranışların,
radikal kararlar sonrasında dışlanmaya tabi tutulması
bilinen bir hikâyedir. Bu da mülkün sahibi tarafından
“tard edilmek” şeklinde adlandırılır. Açık anlatımı
ise şöyledir:
Kökleşmiş huy ve karakter yapısının toplumsal yaşamdaki
başarısızlığını görmezden gelmek maalesef mümkün
değildir.
Geleneksel,
klasik tarzdaki din değerlendirmesi ile bir yere varma,
tanrı kavramını yok edebilme söz konusu olamaz. Israr
edildiğinde sağlıklı bir yol alındığı söylenemez. Asıl
olanın, kastedilenin algılanması ve hayata geçirilmesi
zaruridir.
Yapılacak yegâne
şey, değişim modeline, önemli figürlere ayak uydurmak
olacaktır.
Kendilerini
mutlaka haklı görmek isteyenlerin gerekçelerinde
‘dünyayı yönetme’ ve ‘egolarını tatmin etme gibi
duyguların ön planda olduğunu söylemek mümkün.
Ancak, teklik felsefesi kendilerinin de hesaplayamadığı
bir nokta olarak öne çıkarken bu paradigmayı da ister
istemez ortadan kaldırır.
Unutulmamalı;
kargaşa ve korku çemberi içinde tasavvuf yaşanılmaz,
ateşin arkasındaki ilme ulaşılamaz.
Ben,
“Hayatım/yaşamım” diye nitelendirdiğim olguya bir kez
daha baktığımda önem arz eden, makul olan ya da olmayan,
başarıyı veya başarısızlığı getiren konuları taşmadan,
hassasiyetle, ince oyunlar peşinde olmadan objektif
şekilde dillendirmeye çaba gösterdiğimi belirtmek
isterim. Yanlış beyanlarım varsa şimdiden özür
dilerim.
Yapılması zaruri
ve hayırlı olan da budur.
Sevgi ile kalın.
Allah’a emanet olun. |