Makul olanlar ve olmayanlar
Ahmet F. Yüksel
 

Özellikle mistisizm konusundaki hassasiyet, inançlara dayalı birçok özelliği taşır. Örneğin, bir ateist dualar eşliğinde, Kuran okunarak gömülür. Buradaki dinsel mesaj şöyledir: Sen kendini dinsiz olarak kabul etsen de biz toplum olarak seni dindar bir kişi gibi kabul ediyoruz. Aslında onun arzusu böyle değildir ve nedense, gereken yapılmamaktadır.

Toplumu din alanında bilgilendirmek isteyenlerin başlıca görevi, sağlıklı kaynaklara dayanmalı ve bu şekilde bireyleri etkilemelidir. Günlük yaşamla ilgili değişimlerde tabu kırıcı hareketlere tevessül ederken, her bireyin şartlanma, değer yargıları ve toplumsal bağlamı gözlenmeli, geleceğe bakışı, geçmişe bakış üzerinden temellendirilmelidir.

Değişik görüşleri-tartışmaları yerinde bulmak oldukça önem taşır. Yani herkesin söz söyleme hakkı bulunmalı; herkes, içinden geldiği gibi konuşabilmelidir. Burada haliyle, hoşgörü kavramının hatırlanması mevzubahis olmaktadır.

Bazı bireylerin olumsuz tutumlara, ukala tavırlar içine, otoriter bir havaya girmesi kabul edilemez.

Bizler toplumun güvenini sağlamış, etkileme gücüne ve ilmine sahip olanların görüşlerini yadırgamamak, okuyabilene değin analiz etmek, en azından belleklerimizde dondurarak algılayabilecek sürenin gelmesini beklemek zorundayız.

Yapılacak ani parlamalar ise özellikle bu ilme sahip olmayı arzu edenler için oldukça düşündürücü olur. Ve bir kaos ortamı yaratır. Başkaldırma duygusu bu harekette önemli rol oynar.

Tahmin edileceği gibi aşırılığa kaçan, toplumsal yapıya uymayan davranışların, radikal kararlar sonrasında dışlanmaya tabi tutulması bilinen bir hikâyedir. Bu da mülkün sahibi tarafından “tard edilmek” şeklinde adlandırılır. Açık anlatımı ise şöyledir: Kökleşmiş huy ve karakter yapısının toplumsal yaşamdaki başarısızlığını görmezden gelmek maalesef mümkün değildir.

Geleneksel, klasik tarzdaki din değerlendirmesi ile bir yere varma, tanrı kavramını yok edebilme söz konusu olamaz. Israr edildiğinde sağlıklı bir yol alındığı söylenemez. Asıl olanın, kastedilenin algılanması ve hayata geçirilmesi zaruridir.

Yapılacak yegâne şey, değişim modeline, önemli figürlere ayak uydurmak olacaktır.

Kendilerini mutlaka haklı görmek isteyenlerin gerekçelerinde ‘dünyayı yönetme’ ve ‘egolarını tatmin etme gibi duyguların ön planda olduğunu söylemek mümkün. Ancak, teklik felsefesi kendilerinin de hesaplayamadığı bir nokta olarak öne çıkarken bu paradigmayı da ister istemez ortadan kaldırır.

Unutulmamalı; kargaşa ve korku çemberi içinde tasavvuf yaşanılmaz, ateşin arkasındaki ilme ulaşılamaz.

Ben, “Hayatım/yaşamım” diye nitelendirdiğim olguya bir kez daha baktığımda önem arz eden, makul olan ya da olmayan, başarıyı veya başarısızlığı getiren konuları taşmadan, hassasiyetle, ince oyunlar peşinde olmadan objektif şekilde dillendirmeye çaba gösterdiğimi belirtmek isterim. Yanlış beyanlarım varsa şimdiden özür dilerim.

Yapılması zaruri ve hayırlı olan da budur.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 26.04.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com