Misafir
Ahmet F. Yüksel
 

Bu kavram öyle göründüğü gibi basit değil, bir hayli anlamlı yanları var.

Genel manada “misafir” sözcüğü, bulunduğu yerden her an ayrılabilecek şekilde kalan kimse için kullanılır.

Mistik açıdan bakıldığında ne yazık ki, dünyada bu niteliği taşıyan insanlara olan ilgi, pek eskisi gibi değil. Bugün insanlar bu kelimeyi işittiğinde yüzünüze bön bön bakıyorlar.

Sanki o kişiyi sırtında taşıyacakmış gibi suratlar ekşiyiveriyor. Bu dediklerim, uzak plandakilerini bir kenara bırakın, yakın akrabalar, anne ve babalar için bile geçerli. Ve hal böyle iken kendimizi öteye hazır yolcudan/misafirden soyutlamak için ne gerekiyorsa yapıyoruz ve doğrusu bu, insanoğluna hiç yakışmıyor. Böylesine düşünceler/tavırlar ‘ben’ imizi ve benliğimizi inkârdan başka bir şey değildir.

Benim çok korktuğum bir şey var; sanki insanlık öyle bir yere gidiyor ki, sonunda insan, insanlığından çıkıp başka bir yaratığa dönüşecek ve anlam dolu kavramlar/maneviyat hiçbir şey ifade etmeyecek.

Genel çağrışımlar bu istikamette iken mistik yaklaşımlar ise alabildiğine farklı.

Örneğin, Hz. Muhammed (s.a.v) bir hadisinde “ Ekrimû dayfen

(misafirlerinize ikramda bulunun) demektedir. Dolayısıyla her Müslüman’ın misafire kapılarını açık tutması, dinin gereğidir. Dikkât edin, seferi namazda, sistem faktörünün yanı sıra, bir bakıma misafirler için uygulanan bir kolaylık olarak düşünülmemiş midir?

Bir ayette “ Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver ” ( İsra/26 ) denilerek misafirin de bir hak sahibi olduğu vurgulanır. Kısacası, misafir bu kadar önemli ki, inanç dünyasının içinde yer alıyor.

Haliyle beyni pek çok engeli aşmış, başarılı ve istikrar sahibi olmuş bir bireyin bu kavramın zahiri yanının hakkını vermesi kadar doğal bir şey olamaz.

Ancak, aynı sözcüğün başka yanlarının düşünülmemesi de olanaksızdır.

Gerçek anlamda misafir, dünyada her an öteye hazır durumda bulunandır. Sadece bu kadarla da sınırlı değildir. Misafir olan, dünyevi değerlere yapışıp kalmaz. Özetle hiçbir şeye bağımlılığı yoktur. Bu yönlü misafir, duygusal tepkilerin hâkim olduğu bir yaşam tarzından ziyade, akılcı davranışlarıyla dikkâti çeker. Bir olayın beklenmedik şekilde tezahür etmesi durumunda asla “hayal kırıklığı ve öfkeye” kapılmaz.

Başkalarının yaşamı ile uğraşmaz. Gerçek anlamda misafirin, dünya yaşamında sıkça duyulan sıkıntıların ‘s’ sinden bile bahsetmesi imkânsızdır.

Onca yokluğa, yoksulluğa ya da tersi bir durumla varlığa rağmen kendini bozmayan, değişmeyen insanları görebilirseniz işte onlar gerçek manadaki ‘misafirlerdir’.

Onların argümanları çoğu kez daha çarpıcı ve somut örneklere dayalı biçimde gözler önüne getirilirken, din kuralları ile de desteklenir.

Denilir ki “misafirin namazı iki rekâttır.”

Anlamı şudur: İlk rekât yokluğa gider, ikinci rekât ise yokluğunu idrak ettiren yaratıcıya şükrün ifadesidir.

İMDİİ, biliyoruz ki insanlık gerçek manadaki niteliği tepmez, davranış ve kararlarıyla yaşadığı boyutun misafiri olduğuna kendini inandırır ve herkesle görüş alışverişinde bulunduğunu açıkça belli eden bu yaşam biçimi ile var olursa dünyadan eril kişi olarak göçüp gider.

Özetle, zahir ve batın yanı ile konuyu ele alırsak misafir; kendisine sunulanı kabullenecek, kendisine sunulanı tüketecektir.

Ona yakışan da budur.

 

 

 
 
Medine - 20.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com