Aynı
göğün
altında
yaşayan
insanlık
âleminde
–özellikle
İslâmi
kesimde-
hâkim
olan
şey,
sorunlar
ve
tartışmalar
üzerine
kurulu.
Hepimizin
hayatını
ilgilendiren
konularda
bu kadar
farklı
görüşler-tavırlar
olması
başka
neyle
açıklanır
ki?
Bunun
belirleyici
etmenlerini
birey-çıkar-çatışma
üçlemesine
dayandırmak
mantıklı
olur.
Bu
üçlemeye
dayalı
fiil ve
düşünce
ile
onların
karşısında
alınacak
tedbirler
epeyce
önem
taşır.
Ancak,
eskide
kalan,
köhne
değerlerle
devam
edilirse,
işte o
zaman
anlaşılmaz
durumlar,
çelişkiler
çıkar ve
tam bir
curcuna
yaşanır.
Konulara
yüzeysel
bakıldığında,
tümüyle
maddeye
dönük
bir
yaşam
biçiminin
varlığından
bahsediyoruz.
Temelinde
‘dışsallığa’
ve
bununla
bağlantılı
olarak,
inanç
sisteminde
‘yabancılaşmaya’
giden
yollar
var.
Bunu
dün-bugün
ayrımı
yapmadan
rahatlıkla
söyleyebilirim.
Sözünü
ettiğimiz
maddeleşme/
yabancılaşma
felsefesi
üzerinde
biraz
düşünmemiz
gerekiyor.
Arz
ediyorum.
Şayet
varlığın
tekliği
saptamasından
yola
çıkarsak,
insanın
kendisini
tanımasına
endeksli,
ama
hazmedilmesi
bir
hayli
zor olan
dönüşümlerin
şart
olduğu
ortaya
çıkar.
Bu
perspektifte
özgürlük
denen
beşeri
duygu;
yerini,
duyarlı
bir
yaklaşım
sonucunda,
teslimiyet
anlayışına
bırakacaktır.
Bir
taraftan,
yeniden
yapılanmanın
beslenebileceği
açılımlar
dikkatlice
takip
edilirken,
sorunları
çözebilen
arayışlarda
bulunmak,
bu arada
ağır
aksak
giden
gündelik
yaşamdan
tutun,
beden
kayıtlarından
ve en
önemlisi
bedenin
içinde
ikinci
bir
beden
durumunda
bulunan
ruh
anlayışından
kurtulmak
gerekecektir.
Bu
bağlamda,
büyük
velilerin
hayatını
gözden
geçirdiğimizde,
elverişli
olması
bakımından,
mistisizmin
belirleyici
faktörleri
özenle
dikkate
alınmalıdır.
Bunların
her biri
bir
basamak
gibi
kabul
edilen
arayışlarla,
örneğin;
toplumsal
hareketlerden
uzak
durmak,
sağlıklı
bir yol
haritası
çizebilmek,
güzergâhın
duraklarını
dışlama
gibi bir
eyleme
başvurmamak,
muhalif/karşı
tavırların
temeline
inerek,
insan
fıtratına
ait bu
olguların
neden ve
niçinlerine
yanıt
aramak
ve
nihayet
bütün
bunları
ayırt
etmeksizin
seyir
imkânına
dâhil
etmekle
gerçekleşir.
Bu
görüşün
benimsenişi
ile
birlikte,
niceliksel/niteliksel
arayışlarda,
temel |
|
beşeri
fonksiyonlardan,
özetle;
kötümserlik,
karamsarlık,
vazgeçicilik
gibi
huylardan
uzak
durmak
da
yapılacak
işlerdendir.
Farklı
kavramlar
kapsamında
referans
şeklinde
alınacaklar,
örneğin;
barış,
huzur,
iman,
inanç ve
teslimiyet
gibi
unsurların
varlığı
asla
reddedilmeden
bu
noktaya
varılması
mantıklı
olur.
Bu
arada,
bir
yandan
birim/kimlik
merkezli
bir
yaşam
devam
ederken,
diğer
yandan
da
rasyonel
olup
kimliksiz,
sensiz-bensiz
bir
yaşamın
kabul
görmesi
esas
alınıp
“bedene
ve
nihayet
şekle”
son
verilmesi
gerekir.
Kimileri
esma
bileşimi
özelliklerden
birinin
kuyruğuna
takılıp
giderek
evrenselliğe
ulaştığını
zannedebilirler,
ama
yanılırlar.
Bunlar
sonuçta
insanca
düşüncelerden
başka
bir şey
değildir.
Ortaya
attığım
bu fikir
çok katı
gibi
gelebilir.
Ancak bu
düşünceye
katılmayanlar,
varlık
üzerine
eğildiklerinde,
denilenleri
mutlaka
müşahede
ederler.
Zira
‘madde’den
soyutlanarak,
farklı
alanlara
geçilmesi
başka
türlü
imkânsızdır.
Böylesi
arayışlar
süreklilik
arz
ediyorsa,
artık
evrenselliğe
bir
geçişin
varlığından
bahsedebiliriz.
Bütünleştiriciliği
reddeden
bir
kimlik
ise,
asla
görünürlük
kazanmaz,
düşünce
olmaktan
uzaklaşır.
Bu
çerçevede
nefsanî
istekler
karşısında
(bireysel
anlamda
kullanılanı
kastediyorum)
güç
dengesini
değiştirecek
bir
mücadelenin
varlığını
peşinen
kabul
etmek
gerekir.
Ancak
çok
ilginçtir,
Eflatun
bu
mücadeleyi
[huy ve
karakter
değişiminden
söz
ediyorum]
çok iyi
yapabilmiş,
fakat
kendini
değişime
mecbur
etmesine
karşın
yine de
ilahi
hükme
-takdire-
uymak
zorunda
kalmış
ve
cehennemde
yerini
almıştır.
Demek ki
sorun
bir
anlamda
sadece
değişimi
gerçekleştirebilmekle
de
çözülmüyor.
Onunla
beraber
ahiret
yaşamında
varılacak
yer de
bir o
kadar
önemli.
Bu
münasebetle
gerek
değişimle
ilgili
bölüm,
yani
boyutlar
arası
dikey
geçiş,
(orijin
olana
varma),
gerekse
sistemle
ilgili
çalışmaların
sonucu,
Cenab-ı
Hakk’ın
dilemesiyle
gerçekleşiyor.
Tabii
klasik
anlayışlar,
dediklerimle
ilgili
ne
düşünür
bu ayrı
bir
mevzu.
Siz ne
dersiniz,
ne talep
edersiniz
bilemiyorum,
ama ben
gerçekleri
yazdım
ve
arayış
içinde
olanları
bilgilendirmek
istedim.
Çünkü
Tek’in
bölünmez
bütünlüğü
içinde
bunlar
da var.
Aklın-bilimin
ve
Kuran’ın
önderliğinde
konuları
tefekkür
etmeniz
dileğiyle…
|