Toplumda
yaşayan
birçok
insan,
baş
döndürücü
şekilde
gelişen
değişim
biçimini
algılamakta
zorlanıyor,
içine
sindiremiyor.
Bu, bir
bakıma
akıl
seviyelerinin
ne
durumda
olduğuna
işaret
ediyor.
Ve
çoğunlukla
fiyaskolar
yaşanıyor.
Ancak
teknolojik
yönde ve
diğer
alanlarda
atılımlar
yapan
misyon
sahipleri
biraz
daha
farklı,
daha
derli
toplu
görülüyor.
Sıradan
insanlara
nispetle,
yetenekli,
kendinden
emin
olmalılar
ki
belirli
bir yere
gelmişler
ve bu
unvanı
hak
etmişler.
Çünkü
meseleye
ciddi
şekilde
yaklaşıp,
analiz
ediyorlar.
İnsanlık
tarihinin
en
önemli
beyinleri
onların
arasından
çıkıyor.
Benim bu
insanlara
ayrı bir
sempatim
var,
onları
hep
takdir
etmişimdir.
Ancak bu
sınıfın,
özellikle
mistik
yolda da
başarılı
olmaları
gerekiyorsa
bazı
şartların
değişmesi
gerekir.
Yani bir
anlamda
kariyeri
ile
hayat
sürdürmeyi
yeğleyenlerin,
toplumdan
kendilerini
tecrit
etmemeleri
beklenir.
Bu
pozisyonda,
yumuşamaya,
bir
bedel
ödemeye
yanaşılmıyorsa
durum
oldukça
vahim
sayılır.
Başladıkları
yere
dönmeleri
kaçınılmaz
olur.
Evet, bu
bedel
“İzafi
Ben’in”
den
geçmeleri
oluyor.
Mantıklı
olan da
esasen
budur.
Burada
temel
sorun;
sahiplik
duygusu,
huy ve
karakter
yapıları
ile
hayatlarını
devam
ettirmeleri.
Zira
kariyerini
koruma
sevdası
içinde
olan, bu
hali ile
tasavvufun
istediği
şekle
giremez.
Enteresandır,
sonuçta
çoğu,
gerçek
felsefeden
ısrarla
kaçarak,
gerisin
geriye,
başladıkları
yere
dönüyor.
Herhalde
kimliklerini
gün be
gün
yitirdiklerini
düşünüyorlar.
Aslında
onlar,
değişimi
başarmışlar
ve
çağdaş
bir
varlık
görüşüne
sahiplerdi.
Pozitif
bilimi,
mistik
hükümlerle
birleştirme
çabası
içinde,
bu
konumu
hazmetme
yoluna
girseler,
bundan
güzel
bir şey
olamaz.
Bir
anlamda
işler
yolunda
gider.
Cümle
âlem
onları
takdir
eder,
yakınları
kıvanç
duyar.
Eğer bu
sapmada,
mevcut
düzenin
dışına
çıkılıyorsa,
işte o
zaman
kelimenin
tam
anlamıyla
bir
“delalet”
yaşanır.
Buna
göre
kısa
yollu
macera
sona
erer.
Başladıkları
yere bu
kez daha
da
huzursuz
şekilde
dönerler.
Yakine
erme
gibi bir
arzu
hedeflenmemişse
sonuç
budur.
Ortaya
çıkan
tablo,
doğru
yerde
olmadıklarının
göstergesidir.
Hayatını
teslim
olmak
yerine,
kendisi
programlamaya
karar
veren
kariyer
sahibi
veya her
kimse,
bilmeli
ki
yanlış
yapıyordur.
Farklı
değişimler
elde
edebilmek
gayesi
ile
girdiği
boyutta
hiçbir
şey
alamadan,
kendi
kusurlarını
ve eksik
yanlarını
görmeden
ayrılmak
zorunda
kalır.
Esasen
onlara
“bu
yolun
çok
çetin
olduğunu”
anlatmak
şart
gibi
görünüyor!
Çünkü
söz
konusu
detaylardan
yoksun,
bir
anlamda
varoluşun
gereği
hakkında
net
bilgi
sahibi
olmayan
bir
misyon
sahibi,
adımlarını
yanlış
atıyordur.
Çok şey
istemeye
şartlanmışsa
azını da
bulamaz.
Öyle ki,
başladığı
noktayı
aramak
zorunda
dahi
kalabilir.
Hayat
artık
onlar
için
adeta
bir
psikolojik
işkenceye
dönüşmüştür.
Kuşkusuz,
kör bir
içgüdüye
kilitlenmiş
bir
kariyerin,
başarılı
olması
imkânsızdır.
Bütün bu
anlatılanları
baştan
bilmesi
ve o
nedenle
uyarılara
kulak
vermesi
şarttır.
Çok
önemli
olan bir
nokta
şudur:
İster
basit,
isterse
kariyerli
biri
olsun,
bildiklerini
yaşama
dönüştürebilmek
hayli
zordur.
Bu
hususta
ona
köstek
olabilecek
yegâne
şey, o
güne
değin
yaşadığı
şartlanmalar
ve buna
dayalı
“benlik”
anlayışıdır.
Siz de
takdir
edersiniz
ki,
kariyer
sahiplerinde
var olan
benlik,
normal
insanlara
nispetle
daha
yoğun.
Esasen
bir
mühendisin,
avukatın
ya da
bir
doktorun
çözmesi
gerektiği
yer
burasıdır.
İşte o
benliğin
terki,
“ya da
hiç
olmadığının”
idraki
esas
alınmalı,
kendini
beden
olarak
kabul
ettirecek
her
türlü
oluşumlara
karşı
hassas
olunmalıdır.
Bu
nedenle,
kendilerine
hayat
verici
gibi
görünen,
ama
insanın
hayatını
karartan
şeylerden
kaçınmanın
gerekli
olduğunu
bilmek
gerekiyor.
Daha
önce
“ne
yapılıyorsa
bugün de
aynı
şeyi
yapmanın”
getirisi,
insana
bir şey
kazandırmaz.
Akla
gelen
her
düşünceyi
doğru
bulmak,
ileriye
dönük
adımlar
atılmasını
temin
etmez.
Birçok
insanın,
özellikle
kariyer
sahibi
olanın
olumlu
değişimi,
yukarıda
anlatılan
yolları
iyice
bellemesi
ile
geçerlilik
kazanır.
Anlatılanları
sıkça
düşünmek
ve fark
edebilmek,
gerçek
bir
olgunluğa
adım
atmanın
işaretleridir.
Aksi
tavırlara
sahip
olanlar
ise
varlığını
sürdüremez.
Biriken
sıkıntıları
taşıyamaz
hale
gelir.
Birey,
umduğu
şeyi
bulamayınca
bu kez,
iftira
dolu bir
hayata
adımını
atar.
Bütün
bunlar
insanın
misyonunu,
kişiliğini
lekelemekten
başka
bir işe
yaramaz.
Aklını
kariyerine
veya
birimsel
benliğine
takanlar,
bu
saydıklarımızın
hepsini
yaşarlar.
Onlarda
iyi
niyetten,
başarıdan
söz
etmek
imkânsızlaşır.
Kendilerini
kanıtlayabilmek
için her
türlü
yolu
denerler,
ama en
küçük
bir
eleştiriye
dahi
karşı
olurlar.
Artık
paylaşılacak
bir
şeyleri
de
kalmamıştır. |