İlmi konuların tartışıldığı sohbet ortamları; bireye
bilgilenme, sağlıklı düşünme, karar verme ve konuşma
hakkını verirken, özgür düşünmede kafa karışıklığına,
baskın anlayışlara, yönlendirmeye izin
tanımaz.
Zira insanın gelişmesini engelleyen olası bir çarpıklık,
bilgilendirme aşamasının uzağında kalır. Ancak bu
şekilde tartışma ortamı popüler bir hale gelebilir,
gerçek amacına ulaşır, maksimum seviyeye gelir.
Pek tabi ki, herkes kendi bakış açısı, inancı-bilgisi
istikametinde hünerlerini gösterecektir. Ancak, bunu
dile getirenlerin konuyu amaç doğrultusu dışına
taşırmak, yanıt arayan soruları –bilmeden dahi olsa-ilmi
tedirgin edecek seviyelerle açıklamak gibi bir girişimi
olamaz, olmamalıdır.
Söz söylemeye hiç de
hakkımızın olmadığı bir soruya kalıtsallık ve
önyargılarla, içerik dışına çıkarak yanıt verme
histerisine kapılırsak bunun sonucunun ne olacağı
bellidir.
Birey olup biten üzerinden söz söyleme hakkına sahip
iken ayrıca ortama ağırlık koymak ve tartışmayı
sulandırmaya gitmek durumunda
kalmamalıdır.
O haliyle konuyu yüzüne gözüne bulaştırmış olur. Bu
girişimlere direkt olarak ‘çevre tahribatı’
diyebiliriz.
Yanlış anlaşılmasın, ben bilgiye karşı değilim. Belki
tüm boyutları okumak mümkün olmayabilir, ama ortaya
dökülecek olanın minimum şartlarda toplumsal/dinsel
sorunların üstesinden gelebilecek durumda bulunmasını
ararım. Bu açıdan bakıldığında doğal olarak bireylerin,
sağduyulu, çözüm üretici yaklaşımlar yapmasını,
kararlarını düşünerek dile getirmesini bekleme hakkım
doğar.
Oysa, herkes asli olanın ne olduğunu iç dünyasında bir
tartışsa, kendi konumundan veya davranış biçiminden
farklı bir niteliğe/kişiliğe bürünmese, hem bir uzlaşma
zemini oluşturacak hem de verimlilik alanını
yükseltecektir. Gücünü tüketmiş ve ruhunu yitirmiş
olmaktan da kurtulmuş olacağı gibi bu geleneksel
davranış biçimlerinin (her zamanki ruh halinin),
kendisine engel teşkil ettiğinin farkına varacaktır.
Neticede söz konusu olan şey; referans olarak kabul
edilen ilmi reddetme zorunluluğuna düşmeden, tüm
engelleri, yani bireysel düşünce ve hareketleri
aşmak ve ilme teslim olmaktır. Tabii bu aşama, önce
kapsamlı bir eğitim, anlatılanları dinleme yetisi,
kelimelerin gerçek anlamlarını bilmek ve düzgün
konuşmakla elde edilir.
Aksini iddia ederek ‘ben de biliyorum, ne var ki’
havalarına girmek hiç kimseye, özellikle de Allah
ehli adayına uyan bir nitelik değildir. Üstelik hiç
de yakışık almaz.
Allah Rasulü Hz Muhammed
(s.a.v) bu tür ilmi/uygulamayı başaramayanların
bilgileri için “nafile
ilim” tanımlaması yapmış ve bu gerçeği
yansıtmayan dökümandan süratle kaçınılması gerektiğini
vurgulayarak ‘Nafile ilimden Allah’a sığınırım’
demiştir.
Bir şeylerin gerçekten olumlu yöne doğru somutlaşmasını
istiyorsak, hiç korkmadan gerçekçi çıkış noktalarını
bulmak zorunda olduğumuzu akıllardan çıkarmayalım..
Sevgi ile kalın. Allaha emanet olun. |