Neden İrtica?
Ahmed F. Yüksel
 

Toplumsal yaşamımızda canımızı en çok sıkan olayların başında cinayetler gelmektedir.

Hele namus yüzünden işlenenleri…

“Korkunç” kelimesi az gelir, detaylandırmak ise çok zor.

Anlatılacak gibi değil çünkü!...

Örneğin, okulun önünden zorla kaçırılan bir kız, fuhuş çetelerinin eline düşüyor, tüm çabalara karşın polis - jandarma buna engel olamıyor. Sonra kız, kendi çabası veya ailenin dirayetiyle kurtulup evine dönebiliyor. Ancak, dert bitmiyor, sular durulmuyor. Tüm semt sakinleri ile bir sevinç yumağı oluşturulacağına, bu kez mahalle baskısı yapılıyor babaya-aileye, “kızını öldürmesi” için.

Çünkü mahallenin namusu kirlenmiştir.

Namus temizlenmelidir!

Bir başka örneği:

Genç bir kız, evli bir adamla telefonda konuştuğu için ‘ilişkide’ kabul ediliyor. Ortada ‘namusla ilgili’ bir şey yok. Öz annenin kızına yaptığı teklife bakar mısınız!: “Baban bunu kabul etmez, intihar et.” deyip fare zehiri içiriyor, baskı yaparak.

“Zorla” diyorum, zira kim, yapmadığı bir suç için zehir içer ki? Kız bunu içiyor, ölmeyince anne, bu kez şartlanmalar, değer yargıları istikametinde hareket ederek onu yastıkla boğuyor. Aklınızdan “Bir anne öz kızına bunu yapabilir mi?” diye iyimser düşünceler geçirebilirsiniz. Ama, maalesef yaşanan gerçekler bu anlattıklarım.

Aileler, öz kızlarını intihara teşvik edip yardım ediyorlarsa, babalar ve ağabeyler öz kızlarını-kardeşlerini, bu kadar kolay öldürüyorsa, engelleyebilmek yönünden toplumsal kuruluşlar kendisini bu denli çaresiz hissediyorsa bunu artık tabularla, örflerle açıklamaktan başka neyle ifade edebiliriz ki?

Asıl irtica bu.

Tehlike tehlike deyip duruyoruz, ama biz bu yanlı tehlikenin farkında mıyız acaba?

Ayrıca, duymadığımız kim bilir neler oluyor?

Tabu, insanın kanına girdiğinde artık değiştirmeye de imkân yok demektir.

Bunun tek izah edilecek tarafı; toplum ve mahalle baskısının kol kola yürümesi, belirli bir kesimin hurafeler, batıl inançlar, ilkellik, çıkarcılık, şekilcilik, gelenek, görenek gibi tuhaflıklarla hemhal olması, ne yazık ki gerçeklerden alâkasız biçimde kopuk yaşamasıdır.

Mistisizm “cinsiyet ayrımcılığı yoktur”, “kadınlarla erkekler arasında eşitlik vardır” diyedursun, kimsenin aldırdığı bile yok.

İnsanın yüzüne bön bön bakıyorlar, kısacası Allah’tan korkmuyorlar. Ama sıra kendilerine geldiğinde; yıllarca kızıyla zorla ilişkiye giren babalardan, yeğenini, yengesini, gelinini taciz eden adamlara kadar her türlü aile içi cinsel şiddet ve taciz uygulayanlardan söz edilmiyor, çıt çıkmıyor.

Hemen üstü örtülüveriyor.

Sanki onlar yaptıkları işlerden muaflar.

Bu türlü yaşamlarda kaçımız, “kendi elindeki mistik inançları” devreye sokabiliyor, manevi gücünü bunun için kullanabiliyor?

Neden susuyorsunuz? Bizim aklımız mı kıt, yüreğimiz mi dar?

Nebi ve Rasuller ilahi kitaplarda ve mübarek sözlerinde “öldürmeyin” diye insanları uyarırken tam aksinin yapılması çok ilginç.

Kur’anı Kerim’in Necm suresi 39. ayetinde kendi olumsuzluklarını yaşayanlar için Ve en leyse lil İnsani illâ ma sea; İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır!” ikazı yapılırken, bir diğerinde ise değişik bir perspektiften, “İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn(yazlimûne); Kesinlikle Allah, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler!” (Yunus /44) şeklinde seslenerek noktayı koyuyor.

İnkâr mekanizmamızı ortadan kaldırmak için başka ne gibi bir uyarı-bilgi var bilemiyorum.

 

 
 
İstanbul - 02.03.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com