Toplumsal yaşamımızda canımızı en çok sıkan olayların
başında cinayetler gelmektedir.
Hele namus yüzünden işlenenleri…
“Korkunç”
kelimesi az gelir, detaylandırmak ise çok zor.
Anlatılacak gibi değil çünkü!...
Örneğin,
okulun önünden zorla kaçırılan bir kız, fuhuş
çetelerinin eline düşüyor, tüm çabalara karşın polis
- jandarma buna engel olamıyor. Sonra kız, kendi
çabası veya ailenin dirayetiyle kurtulup evine
dönebiliyor. Ancak, dert bitmiyor, sular durulmuyor. Tüm
semt sakinleri ile bir
sevinç yumağı oluşturulacağına, bu kez
mahalle baskısı yapılıyor babaya-aileye, “kızını
öldürmesi” için.
Çünkü mahallenin namusu kirlenmiştir.
Namus temizlenmelidir!
Bir başka örneği:
Genç bir kız, evli bir adamla telefonda konuştuğu için
‘ilişkide’ kabul ediliyor. Ortada ‘namusla
ilgili’ bir şey yok. Öz annenin kızına yaptığı
teklife bakar mısınız!: “Baban bunu kabul etmez,
intihar et.” deyip fare zehiri içiriyor, baskı
yaparak.
“Zorla”
diyorum, zira kim, yapmadığı bir suç için zehir içer ki?
Kız bunu içiyor, ölmeyince anne,
bu kez şartlanmalar, değer yargıları istikametinde
hareket ederek onu yastıkla boğuyor.
Aklınızdan
“Bir anne öz kızına bunu yapabilir mi?”
diye iyimser düşünceler geçirebilirsiniz. Ama, maalesef yaşanan gerçekler bu anlattıklarım.
Aileler, öz kızlarını intihara teşvik edip yardım
ediyorlarsa, babalar ve ağabeyler öz
kızlarını-kardeşlerini, bu kadar kolay öldürüyorsa,
engelleyebilmek yönünden toplumsal kuruluşlar kendisini
bu denli çaresiz hissediyorsa bunu artık tabularla,
örflerle açıklamaktan başka neyle ifade edebiliriz ki?
Asıl irtica bu.
Tehlike tehlike deyip duruyoruz, ama biz bu yanlı
tehlikenin farkında mıyız acaba?
Ayrıca, duymadığımız kim bilir neler oluyor?
Tabu, insanın kanına girdiğinde artık değiştirmeye de
imkân yok demektir.
Bunun tek izah edilecek tarafı; toplum ve mahalle
baskısının kol kola yürümesi, belirli bir kesimin
hurafeler, batıl inançlar, ilkellik, çıkarcılık,
şekilcilik, gelenek, görenek gibi tuhaflıklarla hemhal
olması, ne yazık ki gerçeklerden alâkasız biçimde kopuk
yaşamasıdır.
Mistisizm “cinsiyet ayrımcılığı yoktur”, “kadınlarla
erkekler arasında eşitlik vardır” diyedursun,
kimsenin aldırdığı bile yok.
İnsanın yüzüne bön bön bakıyorlar, kısacası
Allah’tan korkmuyorlar. Ama sıra kendilerine
geldiğinde; yıllarca kızıyla zorla ilişkiye giren
babalardan, yeğenini, yengesini, gelinini taciz eden
adamlara kadar her türlü aile içi cinsel şiddet ve taciz
uygulayanlardan söz edilmiyor, çıt çıkmıyor.
Hemen üstü örtülüveriyor.
Sanki onlar yaptıkları işlerden muaflar.
Bu türlü yaşamlarda kaçımız, “kendi elindeki mistik
inançları” devreye sokabiliyor, manevi gücünü bunun
için kullanabiliyor?
Neden susuyorsunuz? Bizim aklımız mı kıt, yüreğimiz mi
dar?
Nebi ve Rasuller
ilahi kitaplarda ve mübarek sözlerinde
“öldürmeyin” diye
insanları uyarırken tam aksinin yapılması çok ilginç.
Kur’anı Kerim’in Necm suresi 39. ayetinde
kendi olumsuzluklarını yaşayanlar için “Ve en
leyse lil İnsani illâ ma sea; İnsan için yalnızca
çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların)
sonucu oluşacaktır!” ikazı yapılırken, bir diğerinde
ise değişik bir perspektiften, “İnnallâhe lâ yazlimun
nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum
yazlimûn(yazlimûne); Kesinlikle Allah, insanlara
zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine
zulmederler!” (Yunus /44) şeklinde seslenerek
noktayı koyuyor.
İnkâr mekanizmamızı ortadan kaldırmak için başka ne gibi
bir uyarı-bilgi var bilemiyorum. |