Gözünün
önünde
milyonlarca
kişi bir
şekilde
ölüyor.
İnsan
parasını
dünyada
bırakıyor,
gidiyor.
Sadece
bu kadar
değil…
Eşinden,
çoluğundan
çocuğundan
ayrılıyor.
Dostunu,
anasını-babasını-bacısını
terk
edip
öteye
göçüyor.
Malının
mülkünün,
parasının
hesabını
dahi
bilmiyor,
fakat
sonuçta,
onları
beraberinde
götüremeyerek
boyut
değiştirmek
zorunda
kalıyor.
Kimi
fakir,
kimi çok
zengin,
ama
herkes
terki
diyar
etmek
zorunda.
İstemeden,
arzu
etmeden…
Malum
son, bir
şekilde
kendilerini
buluyor.
Gelmiş
geçmiş
bütün
evliya
şunu
söylüyor:
Bir gün,
bunları
terk
etmek
zorunda
kalacaksın!
Ve sen,
kaybettiğin
bazı
şeyler
için
üzüntüden
kahroluyorsun.
Değer
mi,
değmez
mi hiç
düşünmüyorsun.
Böyle
olduğunu
bildiğin
halde,
hâlâ
şartlanmaların
istikametinde
ve
sahiplik
duygusu
ile
yaşamına
devam
ediyorsun.
Neleri
kaçırdığının,
neleri
kaybettiğinin
farkında
bile
olmuyorsun.
Düşün
bir
hele,
sana
hangi
uyarılarda
bulunulmuştu?
“Allah’ın
sana
bahşettiği
bütün
kuvveler
“beyninde
mevcut”,
ama sen
bunların
hiçbirinin
farkına
varamamış,
dışarı
yansıtamamışsın”
denmemiş
miydi?
Oruç
tut,
bunları
daha
rahat
düşünürsün
denmiş,
ama sen
açlığa
tahammül
edememiştin.
Çünkü
damak
zevkinden-yemekten
kendini
alıkoyamıyorsun.
Sonsuz
yaşama
iman
etmişsin,
ama
bunun
gereklerini
asla
yapmamışsın.
Zatı
âlilerinize
şöyle
ifade
edilmişti:
İstemeyi
bırak,
geleni
teslimiyetle-rıza
ile
kabullen.
Ama sen
ne
yaptın?
Önüne
arkana
bakmadan,
durmaksızın
istedin.
Bunun
önünü
alman
mümkün
olmadı.
Benliğini
tarif
sadedinde
“Ben, bu
ben
değilim”
derken,
farkında
olmadan
kimyana-amigdalana
yenik
düşüp
kendini
bir ilah
gibi
kabul
etme
aşamasına
giriyorsun.
Aksi bir
durum
seni
perişan
ediyor.
Günlerce
kendine
gelemiyorsun.
Hani sen
yaşıyordun!
Herhalde
kendini
buna
inandırdın.
Yalan mı
söylediklerim?
Aynaya
bak.
İtiraf
et!
Belki
farkında
değilsin,
ama
bedenine,
hep
ikinci
beyne
hizmet
etmekle
ömrün
geçiyor.
Onun
kölesi
oldun.
Sayesinde,
seks
duyguların
kabarıyor.
Elde
etme
imkânlarını
arıyorsun.
Sana
hiçbir
şey
yeterli
olmuyor.
Daha
fazlasını,
her
şeyin
çoğunu
arzularken
utanmadan
ve de
sıkılmadan
Allah’ın
ötelerde
değil,
kendinde
“beyninde”
olduğunu
kabul
ediyorsun.
Sen de
bunu ilk
kez
“dile
getiren
gibi
olmak”
istiyorsun.
Ne ki o,
gördüğün
üzere
değil.
Her an
yeni bir
şanda.
Ama sen
bunun
farkına
nasıl
varacaksın?
Hangi
kuvvelerini
ortaya
çıkarabildin
ki böyle
bir hak
iddia
ediyorsun.
Sahiplendiğin
şeyleri
bir göz
önüne
getir.
Kimilerinin
aleyhine
yaptığın
konuşmaları
tek-tek
hatırla,
hafızan
yeterli
ise.
Her
görüntünün
aslında
bir
video
klip
olduğunu
anlamadın
mı?
Bu izah
edilmedi
mi sana?
Görüntünün
dışarıda
değil,
beyinde
olduğu
ve dalga
yapılarının
convert
edilmesiyle
hologramik
şekle
döndüğü,
hayal
hükmüne
girdiği
sana
bildirilmedi
mi?
Sağlıklı
düşün
biraz; o
'Ben'
lik
anlayışın,
o
sahiplik
duygun,
o içi
boş
kavramlar
için
neler
yaptın
sen! Bir
düşün.
Onurunu,
kimliğini
hep
korumak
zorunda
kalmadın
mı?
Kimleri
kime
şikâyet
ettin?
Kimi
kınadın?
Kınadığın
kimdi,
hiç
aklına
geldi
mi?
Her
hergeleliği
yapıp
arkanı
dönerken
utanmadın
mı?
Hangi
meziyetlerini
kullanıyordun,
kimi
kandırıyordun?
Anlamsız
teslimiyete
sığınıp,
sana
“negatif
kadar,
pozitifin
de boş
olduğunu”
ifade
edeni ne
hale
getirdiğini
hiç
düşündüğün
oldu mu?
Sen bu
halinle
kuzum,
Allah
Resulü’nün
(sav)
nasıl
yüzüne
bakacaksın.
Nasıl
ondan
şefaat
talep
edeceksin?
Senin
elinden
kimler
tutacak
ki!
Zanla
dolu bu
hayatının
sana
dönmeyecek
kısımlarını
şimdi
kimden
alacaksın?
Bak
arkadaşım!
Giden
gitti.
Kendini
avutma.
Bir
yerlerde,
mevkilerde
bulunmaya
da
gayret
etme.
Ayrıca
kendine
bir hava
verme.
Otur
paşa-paşa
tövbenin
en
âlâsını
yap.
Belki
bazı
şeylerin
karşılığını
cennete
giderek
alacaksın,
ama o
kadar.
Allah’ı
göremeyecek,
onun
yanında
oturamayacak,
daima
inkâr
edeceksin,
aynen
burada
yaptığın
gibi.
Zannını
seçip
“…işte
benim
rabbim
bu”
diyeceksin.
“Senden
artık
vahdet
geçti”
diyecekler.
Dönüşlerin,
çoğu kez
hayal
kırıklığı
yaratacak,
seni
bozacak,
atın
denize
girmeyecek.
Artık,
başka
şeylerini
kurtarmaya
bak.
Özlemini
kulaktan
dolma
bilgilerle
idare
et.
İyi
niyetinle,
iyiliklerinle,
güzelliklerinle,
pozitif
işlerinle
avun.
Sen tam
bir
eksen
kayması
tarifine
uyuyorsun.
Ehli,
bunu
biliyor.
Şimdi
ister
başını
döv,
ister
kendini
kör bir
kuyuya
at.
Gücün
yetiyorsa
intihar
et.
Senin bu
yüzle,
değil o
“muhteşem
insanın”
karşısına
çıkman,
artık
insanların
içinde
olman
bile
gerekmiyor.
(Not; Bu
makale
kendini
tümüyle
et-kemik
yapı
[beden]
gibi
kabul
eden
insanların
gaflet
dolu
yanlarını
tasvir
etmektedir.
Herhangi
bir
toplum
yada
kişiyi
hedef
almamaktadır.
Gaye
insanda
mevcut
kuvvelerin
dışa
yansıtılmasıdır.) |