Ne istediğini bilmek!
Ahmet F. Yüksel
 

Uzun yıllar önce Hindistan’da geçtiği söylenir bu hikâyenin...

Allah’ı tanımaya karar veren adamın biri, kendisine yardım edebilecek bir bilge aramaya koyulur.

Ve nihayet bir gün  nehrin kıyısında gezinirken, aradığı insanı karşısında bulur. Sevinç ve saygıyla bilgenin yanına yaklaşır, tam ağzını açacakken yaşlı adam çevik bir hareketle onu ensesinden yakalayarak nehre sürükleyip başını suya batırır.

Sersemleyen adam bir an debelenir, sonra da rahatlayarak: ‘ Benim ne istediğimi anladı. ’ diye düşünür. “ Bu da bir arındırma ritüeli olmalı...”

Fakat ensesindeki çelik el, bir saniye bile yumuşamadan onu suyun altında tutmaya devam eder. Ciğerlerindeki son havanın tükenmeye başladığını hisseden adam, birden paniğe kapılır.  Korku ve şaşkınlıkla: “ Bu bir bilge değil, zır delinin teki ! ”der ve  başlar çırpınmaya.

Ama ensesindeki pençeden kurtulamaz. Nefesi, direnciyle birlikte yok olurken durgunlaşır. Durgunlaştığı anda üstat onu sudan çıkarır ve delici bir bakışla. “ En son düşüncen neydi? ” sorusunu sorar.

Zar zor kendine gelmeye çalışan adam: “ Ne kadar hava istediğimdi. ” cevabını verir.

Bunun üzerine bilge, manalı bir gülümsemeyle şöyle der: “Allah’ı o kadar istediğin gün bana tekrar gel. O zaman sana öğretirim.

Bu hikâyeden çıkan sonuç, anladığım kadarı ile hangi işe başlanırsa başlansın önce ne istediğini iyice bilmek ve buna göre bir atılım yapmak olmalıdır. Aksi halde, birey başladığı noktaya gerisin geriye dönüş yapmak zorunda kalır.

Hz. Muhammed’in hayatı ve ölümünden sonra ilkelerini belirleyen kuralları, ne yapmak istediğini araştıran insanlara her an esin kaynağı olmuştur.

Örnek yaşam tarzı ile nübüvvetini ilan etmeden önce ve sonrasında bir bütün halinde insanlığa ışık saçmış, varoluş gayesini ve amacını bilmek durumunda olanlara arzu ettikleri yolu açmıştır.

Değerli dostlarım! Pazarlığa dayanan, zoru dışlayan, bilinmez bir karanlığın peşinde koşan, çıkar amaçlı kültür anlayışına sahip bir insan bu yola giremez. Sanırım, yaşlı bilgenin de söylemek istediği buydu. İyi sezinlenmemiş bir arayışla yola çıkınca sonunda gelip dayanılacak nokta budur. Aksini düşünenlere şunu sormak gerekir:

Gaye, Allah ı tanımak ise dünya ile bağların kopmasına, başka ne vesile olabilir?

Allah’ı tanımak farklı bir üslûp ve tarz, somut adımların atılmasını ister. Doyulmaz güzelliği seyretmek için olumsuzu kabullenmek, tümün içine almak zorundayız

Bu açıdan bakıldığında her şey madde ile tanımlanamaz, beşeri değerlere indirgenemez. Manevi değerler, madde yaşamından çok daha önem taşır.

Dünyevi değerler mananın yanında erir buharlaşır. Dünyada olup bitenlere ‘misafir’ gözle bakmayı  ‘gördüğüm kadarıyla’ demeyi, belki kolay değil, ama ‘ pişman olmamayı’, ters bir durumla karşılaşıldığında bunun mutlaka bir hikmeti olduğunu kabullenmeyi gerekiyor.

O eşsiz, benzersiz mutlak varlığı tanımanın başkaca bir yanı yok!
Doğru hedef ve zamanlamayı seçebilen, her zaman kazanır. Bu husus ciddi avantajlar içeriyor.

 

 

 
 
İstanbul - 29.05.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com