Bu O'nun sevgisi-2

   

     Hz. Muhammed'e (s.a.v) ait "çıplak uyarıcı"lık vasfı bu şartlarla ifade edilir. Çıplak uyarıcılık (en-nezir el-üryan) deyimi, zahiri yönüyle Arap kavmince, verilecek bir haberin bir hayli önemli oluşu nedeniyle, giysisini dahi giymeye vakit bulamadan dışarı fırlayıp halkı uyaran kişi için kullanılır. Bâtıni yönü ise, beşeriyetten soyunup, Mekârim-i Ahlâk sahibi olanın ilâhi nizam ve sistemi okumasıdır. Sevgi de, bu potansiyel altında insanı kendine çeker.

     Şimdi kendimize soralım; klâsik anlamdaki ahlâki anlayış ile mi Rasulullah (s.a.v) hakkında fikir sahibi olup onu seviyoruz, yoksa gerçek yönleri ile mi?..

     Kimi, idrak seviyesine, kabiliyet ve istidadına göre, O'nun çarşı pazarda bizler gibi dolaşıp çoluk çocuk ile oynaması, mescidin yapımında diğer sahabiler gibi çalışmasından ötürü kendine yakın bulup, bu yönlü ahlâkını benimsemede ve sevmededir.

     Bazıları da O'nun insanlara iyiliği emretmesini sosyal yardımlarda bulunmasını mantığına uygun bularak, bu yönlü ahlâkıyla bağdaşan bir sevgi anlayışı içindedir.

     Biraz ilim, tahsil terbiye görmüşler ise, "Hz. Rasûlullah (s.a.v), Allah'ın elçisidir, vahiy kanalı ile hareket eder, Cehennem'i, Cennet'i daha yaşarken görmüştür. Fetih sahibidir" diyerek sevgilerini bu idrake endekslemişlerdir.

     Tarihte hayatı tamamıyla kaydedilen, tek insan olan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) davranış biçimlerini gösteren pek çok çarpıcı örnek var: Mesela; meclisinde bulunan hiç kimse, Rasûlullah’ın (s.a.v) kendine karşı kaba, gücendirici veya küçümseyici bir tavrını hissetmemiştir. Hiç kimseye arkasını dönmemiştir.

      Ashabına, köleleri incitip utandırmamaları için onlara ‘kölem' ve ‘cariyem' yerine ‘oğlum' veya ‘kızım' diye hitap etmelerini tavsiye etmiştir. Kölelere o kadar müşfik davranmıştır ki, ölmeden son vasiyeti, "Köleler hususunda Allah'tan korkun" olmuştur.

     "İçinizde en iyi olanınız, şahsiyet ve ahlâk olarak en iyi olanınızdır" diye buyuran Efendimiz (s.a.v.), kendisine, putperest Mekke halkının altın tepsi içinde sunduğu servet, kadın, başkanlık gibi teklifleri elinin tersi ile itip; "Beni yaratan kudrete yemin ederim ki, Güneş'i sağ yanıma Ay'ı sol yanıma indirseniz, yine kararımdan vazgeçmem" diyerek, yaşam gayesini kendisi için değil, başkaları için ortaya koyan bir ahlâka ve sevgiye sahip olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

     Sahif kabilesinin kendisini desteklemeleri ve Allah'ın isteklerini yerine getirmelerine vasıta olmak için gittiği Taifteki, insanlık dışı hakaretlere ve eylemlere maruz bırakıldığında, her tarafı kan revan içinde kaldığı anda dahi onların helâkini istemeyişi, kendisindeki sonsuz rahmetin, insanlığa olan sevgisinin eseridir.

     O, şahsi sebeplerden ötürü hiç kimseden asla intikam almamış ve azılı düşmanlarını dahi affetmiştir.

     Bu konuda tavsiyesi de şöyledir: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, affetmeyen affedilmez..."

Şurası çok iyi anlaşılmalı; Varlık bir bütün olduğuna göre Hz. Muhammed (a.s.v) ismi altında yatan mânâ nedir? Bu isimle zahir olan anlaşılabilmiş midir?..

     Kesin olan, onu çok iyi tanıma neticesinde, ahlâka dayalı sevginin ortaya çıkmasıdır. Bu anlayış sonunda, aşkı, vuslatı getirecektir. Esasen gaye de budur...

     Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)'in sevgisi, ulûhiyet prensipleri doğrultusunda oluşan, Kur'an'ın açık ifadesi ile Mübin, yani yalın, sade, apaçık, net, yansız davranan birinin insanlığa "Rahmeti", şefaati şeklinde olmaktadır.

     İyi bilelim ki; ondan ulaşacak her şey, şefaat ve rahmettir...

     Biz ise dogmatik olmakla beraber, kendisinde var olanı değerlendirip seviyoruz.

     O sevgiye lâyık olmaya çalışalım, bu alelâde bir oluş değildir...

     Çıplak Uyarıcının rahmetidir, şefaatidir... "Bu, O'nun sevgisidir..."

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş