Oruçla ilgili bu yazıyı hazırlarken çağdaş bilimle ORUÇ konusuna yaklaşım yapmak, kimi bilgilerimizi hatırlamak ve bazı noktalara dikkat çekmekte yarar olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle; birkaç açıdan bakarak oruç konusundaki düşüncelerimi dile getirmeye çalışacağım...
Mistisizmde ön koşul insanın nefsi ile mücadele etmesidir. Ve 'en büyük cihat' olarak tanımlanır. Bu Cihat'a yediden yetmişe kadar, inanan her Müslüman'ın uyması zarurîdir. Cihat için de en büyük çalışmalardan biri olan Orucu, 'insanî duyguları disipline eden bir eylem' şeklinde tarif edebiliriz. Oruç, düşünceyi şekillendirici ve zorlayıcı unsurların üzerine gider.
Müslüman dünyasının ana temalarından başta gelenleri namaz ve oruçtur. Bu çalışmalar din terbiyesinin bir yanıdır. Oruç, insanda itaat bilincinin yerleşmesine vesile olur. İlâhî bir hüküm niteliğindedir ve asla bir tabu değildir. Geniş kimlik bilincine, oruç tutmakla yaklaşım sağlanabilir. İnsan; kendi üzerine düşeni yapıp bedenine gıda girmesine mani olurken, dil boyutu da üzerine düşeni yapmalı, kan gövdeyi götürecek şeyler üretmekten, abuk sabuk konuşmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Bu durum, orucun temel gayesine, öngördüğü kurallara uygun bir tutumdur. Kısacası, oruçlu iken her yönden kendine hâkim olabilen bir insan, istenileni ortaya koymuş olur.
Ağızdan Kem Söz Çıkmaz!
Oruçlu insanın ağzının 'Mis' gibi kokması, mistisizmin mecazi bir anlatım şeklidir. Burada, 'oruçlu insanın ağzından kötü, kem bir söz çıkmayacağı' anlamı bulunuyor.
Tüm Ramazan Ayı; herkesin beden dili ve ruh haliyle bütünleştiği, âdeta tek vücut olduğu bir süredir. Aslında bu her an olması gereken bir haldir. Bizler her nedense otokontrolsüz bir değerlendirmeyle, bu manevî halin sadece bir ayla sınırlandığını düşünüp öyle yaşarız.
Her şeyi yiyebilecekken, belirli bir süre için de olsa bedene gıda girdisinin azalması ve bu yöndeki istek ve arzuların frenlenebilmesi oldukça güç bir iş. Zira nefis kontrolü zor olan bir testtir. İnsan beyni, açlık hissettiğinde ne kadar yeneceğine karar verebilen bir kapasiteye sahiptir. Çok güçlü bir iradenin dışında, malûm hormon yapımızla, sabahtan akşama kadar saatler boyunca süregiden bu isteğe, oruçtan başka'dur' diyebilecek başka bir neden yok gibidir. Beynin talimatıyla direnç faktörü, seks yaşantısında olduğu gibi, oruç eyleminde de hormonal faaliyetlere baskı uygular. Oruç ile metabolizma, on bir ay boyunca çalışmak zorunda olduğu rutin temposu dışında dinlenmeye alınmaktadır. Seferi olanların Ramazan orucunu tutmalarında muhayyerlik vardır. İsterlerse tutarlar, istemezlerse tutmazlar. Tutmadıkları gün sayısınca, müsait zamanlarda kaza ederler. Orucun getirilerini bilimsel olarak değerlendirmek ve bu konuda bilinçli olmak da konunun bir başka yanı. Toplumumuzun önemli bir çoğunluğu Ramazan Ayı'nda oruç tutmakta, ancak bilinçli beslenmeye önem vermemektedir. Oysa özellikle Ramazan Ayı'nda bilhassa dikkat edilmesi gerekir. Zira karın doyurmaya yönelik, temel beslenme şartları göz önüne alınmadan yapılan iftar ve sahur yemekleri -aşırıya kaçıldığı takdirde- sağlığımızı olumsuz yönde dahi etkileyebilmektedir. Öncelikle, ciddî sağlık problemleri olanların doktorlarına danışarak oruca başlamaları da bir başka önemli husustur. İftarda zeytinle ya da hurmayla oruç bozup, üstüne bir bardak ballı limonlu ılık suyu yavaş yavaş yudumlayarak içmek, bir iki dakika sonra hafif bir çorba ile devam etmek, iki dakika daha bekleyip tercihen, beyaz etli bir yemekle yemeği bitirmek gerekir. Tatlı için ise daha uzun bir ara verilmelidir. İstenirse iki üç saat sonra meyve yenebilir.
Sindirim sistemimizdeki damarlara kan hücum ettiğinden, kanlanması azalan diğer sistemlerde, örneğin beyinde ve merkezi sinir sisteminde bunun sonucu olarak uyku basması, ağırlık çökmesi gibi durumlar görülecektir. Bunu önleme açısından, yemeğin arkasından kahve içilmesi uygundur. Ramazan Ayı boyunca kilo kontrolünüzü ihmal etmeyerek, vücudunuzun metabolizma hızını ve yediklerinizi ayarlayabilirsiniz. Toplum içinde yaygın olan bir kanı, oruç tutmalarına rağmen bazı kimselerin şişmanlamalarıdır.
Bu tespit, oruçtan sonra beslenme düzeyimizin kontrol edilmediğinin bir işareti olsa gerek.
|