Platon

    

    

 

     “Cehennem ehli tabakalarından olduğu halde, müminlerin dahi, dünya hayatında eremedikleri hakikati anlatmaya kalksaydık, nice ciltler dolardı.

Nitekim ben Eflatun’la buluştum; zahir ehli onu, kâfir sayar.

Onu, gayb âlemini nurla aydınlıkla doldurmuş gördüm.

Ve onu öyle bir makam tutmuş gördüm ki, Evliyadan hiçbirinde öyle makam görmedim.

Ona sordum:

Sen kimsin?...

Şöyle anlattı

Ben zamanın kutbuyum, zamanların birinci geleniyim...”

     Bu satırlar, Hazreti Muhammed’in (s.a.v) torunlarından zamanın İnsan-ı Kâmil’i olarak bilinen ve İslam’a Vahdet yönlü sayısız eserler kazandıran Abdulkerim el Ceyli’nin İnsan-ı Kâmil adlı eserinin Suret-i Muhammedi’ye bölümünden alınmıştır.

İ.Ö. 427-347 yılları arasında yaşayan Eflatun; İtalya’da mistik bir cemiyet kuran Pisagor’un bağlandığı ruhun ilahi ve ölümsüz oluşunu, bu dünyada bedende mahpus bulunduğunu savunan Orphic doktrinini esas almış, kendi felsefesini yine Pisagor’un etkisi altında kalarak geliştirmiştir.

İlahi realiteye “Mutlak Hayr” adını veren düşünüre göre, “ O, Dünya üzerinde oluşan nesnelerin kaynağıdır ve güneşe benzer. Güneşin dünyanın görülür objelerine nispeti ne ise, Mutlak Hayr’ ın da bilgi objelerine nispeti odur. Formlara yani varlıklara kendi özelliklerini verdiği gibi, bize de onları bilme imkânı verir.”

     Eflatun’un bu konudaki güzel tanımlarından biri de şudur “Mutlak Hayr, kâinatın nihai sebebi ve açıklaması olan mutlak kemalin üstün, gerçek yönüdür.”

Bireysel ruhun O’nu temaşa etme derecesine yükselebileceğini de kabul eder; zira böyle bir yükseliş, ruhun asli yapısında bulunmaktadır. Mutlak Hayr, eşyanın ezeli mahiyetleri veya ideal örnekleri olan ide ve formların üstündedir.

Gerçek âlemle ilgi, temaşa ve bilgi meselesidir; bilgi gelip geçici vakaların yer aldığı dünya denen yerküresi ile değil, bu vakaların üstünde olan değişik boyutlarla ilgilidir; çünkü ruh da asli mahiyeti itibariyle bu idelere yani boyutlara bağlıdır. Ruh, önce realiteyi doğrudan doğruya temaşa ettiği için, bu boyutun vasıflarına haiz idi.

     Eflatun’un yolu, bizce din (sistem) gibi görünmektedir, ona göre “hakikate ulaşmak isteniliyorsa, zulmetten nura (karanlıktan ışığa), yani hayal olan bu gölgeler dünyasından yüz çevirip gerçeğe yönelmelidir.”

     Kısaca, Ruha muayyen bir yükselme derecesinde ulaşan akıl ve bilgi için olumlu olan şey, zaman ve mekâna ait eşyanın içindeki formların mevcudiyetidir. Akıl, gerçeklik aşkını onun mahiyetini kavramaya zorlar. Bu yönde aksiyon halinde olan bir aklın da gerçekten başka hiçbir şeyden zevk alması söz konusu değildir.

     Zekâ, herkesin ruhunda mevcut olan bir melekedir. Sürekli olarak, duyular âlemindeki eşyaya nazar eden ruhun gözüdür. İnsanlar, duyulara ait zevklerle bezenmiştir. “Hakikati bilmek ise, bu kişisel tuzaklardan sıyrılıp gerçek objeler âlemine yönelmekle mümkündür.”

     Onun tasavvufunun karakteristiği, ilahi olanla münasebete geçip hakikatle birleşmektir ve temaşadan kastettiği şey, bir anlamda ölümsüzlüğün elde edilmesidir. Ölümsüzlüğe ulaşan, temaşayı eden kimsedir.

     Çeşitli görüşlerinden bahsettiğimiz Eflatun, yaşamı boyunca farklı ekollerin etkisi altına girmiş, felsefi görüşlerinin yanı sıra, özünden gelen bilgilerle de Mutlak Varlığı tanıma yönünde yaşamıştır. Ancak, kendi bünyesinde yaptığı, şartlanmalardan kurtulma, terkibiyet yapısını aşma çalışmaları bile, ana rahminde, şirondan gelen iman nurunun ona isabet etmemesi sebebiyle Cehennem’e gitmesine engel olamamıştır.

     Ne var ki, yapılan hiçbir çalışmanın boşa gitmemesi ve Eflatun’un özündeki güçleri bularak tahakkuk ettirmesi neticesinde, yazının başlarında da bahsedildiği üzere,    Cehennem’de olmasına karşın, geniş bir bakış açısını yakaladığını görüyoruz. Eflâtunun yaşamı bize, Allah ismi ile işaret edilenin bir tanrı olmadığını, her şeyi varlığı ile ihata ettiğini, dilediği mahalleri o mahallere uygun manalar ile bezediği birimler ile seyrettiğini ve nihayet sistemin bir alt boyutun çıkışından başka bir şey olmadığını açık ve net biçimde göstermektedir.

     Abdul Kerim Ciyli’nin ifadesine göre, Evliyaullah’ta dahi görülmeyen özelliklere sahip olan Eflatun, her yönü ile bize ışık tutacak bir isim olarak dikkat çekmektedir.

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş