Yaptığını
anlayabilecek, sorumluluğu taşıyabilecek bir Allah ehli
nasıl bir eğitim almalıdır. Dünyada ki kaç kişi seyri
sülükte ilmini yaşamıyla birlikte götürmektedir. Kaçında
daimi bir oto kontrol mekanizması çalışmaktadır. Kaçında
bilimsellik ile – din birlikte işlenmektedir. Şurası
muhakkak ki bazı bilgiler gökten zembille inmiş gibi
beyinlere sokulmakta ve eksik formül uygulaması
biçiminde çözülmesi gereken sorunlara ilaç olmamaktadır.
Dolayısıyla ilim oturmadığı için yaşam da beklenen
seviyeye ulaşmamaktadır.
Psikanaliz, kişinin benliğine kavuşması için, kendi
hareketlerini adeta videoya çeker gibi kayda alması
gerektiğini ifade eder. Buna göre insan, geçmiş
hareketlerini hafıza/ ruh beraberliği içinde mütalaa
edecek ve hatalarını tespit edip ileriye, umut dolu
yarınlara bakabilecek, ‘ben buyum’ diyecektir.
Hareketlerini takip edemeyen, izleyemeyen,
sonuçta kendine vakıf olamaz; dünyayı algılayamaz.
Etrafında “olup bitenin farkına bile” varamaz.
Sistemi okuyamaz. Hatta kendisinin ne olduğu, nereden
gelip nereye gittiği konusunda bir fikri dahi
olamaz.
Örneğin
zenginse, fakirin halinden anlamadığı için “zengin
olmanın tadını” çıkaramaz, yaşayamaz. Keza kıskanç
olan biri, sahiplik duygusuyla hayatına devam eder.
Hâlbuki ortada kıskanılacak bir durum da yoktur. Bu
duyguyu üzerinden attığında bu huyun ne kadar kötü bir
şey olduğunun farkına varır.
Aldatılan
bir insan, şayet bu duruma düştüğünün farkında değilse
uyurgezer gibi dolaşır. Uyanır hale geldiğinde şoklamaya
girer, dünya ona zindan olur. Bu durum bireyin kendisi
ve sosyal çevresi, aileleri bakımından büyük sorunlar
doğurduğu gibi, mistik yaşamda da hayli olumsuz sonuçlar
verir.
Bütün bu
örnekler, bireyin kendini tanıması ile algılanır ve
değerlendirilir. Belirli kıvama gelen birey, en azından
eskisi kadar yıpranmaz.
Psikolojik
tepkinin büyük olmaması bu şartlara bağlıdır.
İlim de
böyledir. Miskin Yunus der ki; "İlim, ilim
bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini
bilmezsen/bu nice okumaktır."
Haliyle
kendini bilmeyenin ilmi de olamaz. İlmi
değerlendirebilen, son derece süratli düşünür, sistemi
çözer. Post modern çağa, farklılıklara, ayak uydurmaya
çalışır. Aksi takdirde huzur bulamaz.
İlmin
insana yararlı olabilmesi için, doğru tespitlerde
bulunmak, kavramları bilmek, mecaz ve sembol seçimlerini
iyi yapmak ve değerlendirmek gerekir. Çünkü bir kavramın
ya da mecazın hangi manaya işaret edeceğini bilmeden
mesafe alınamayacağı açıktır. O nedenle konulara
gerekli tanıyı koymak, sağlıklı öngörülerde
bulunmak, sorunlara çözüm getirecek sentezler
üretmek, yaşanacak olumsuzlukları, yani badireleri en
kestirme yoldan atlatmak, bireyi fazla sıkmadan sorunun
üstesinden gelebilecek yolları aramak ilmin hedefidir.
İlim,
insanlara gerçekleri açıklar. Farklılıkları görmezden
gelme, birörnekliği dayatma arzusunda ısrar ettiği
sürece, geride kalan çağa, hurafeye boyun eğmek zorunda
kalır.
Geçmişte
olduğu gibi günümüzde de uyanık olup hareketlerini
takip edenlerin, hatalarını belirleyenlerin, etik
değerleri koruyanların, mizacı uygun olanların ve en
önemlisi de alış kabiliyeti bulunanların, diğerlerine
göre ilimden çok daha fazla faydalanacakları kesindir.
Kendini
ilme adamış bireylerde kandırma, kişiyi sömürme, “yalanlara
gerekçe uydurma” sanatı yoktur.
Belki
anımsanır; önce, kişi büyük bir iştahla bu işe atılır,
dünya ile bağlantısı kesilir, pembe tablolar çizilir,
bir tür nurlu ufuklar edebiyatı yapılırken, birden hiç
beklenilmeyen olumsuz durumlarla karşı karşıya kalır.
Şayet, ilim
hatırlanmayacak hale gelirse, zincirler birden kopar
ve o bilgin kişi maalesef eski halinden de beter
olabilir. Hâlbuki desteğin sürekli olamayacağı, daha
açık bir deyişle, ilim yolunda devamlı saadet zincirinin
bulunamayacağı, “kriz ve imtihan dönemlerinin”
olabileceği ve bunalımların insanı bulacağı uyarısı
yapılmıştı.
Ancak, ilgi
ve kabul görmediği için, bu ikazlar “sorunların
yaşandığı sırada” hatırlanmış, ilim örtülü halde
olduğundan, üstesinden gelinememiştir.
Birey,
kişisel olayların olabileceğini belki düşünmüş, fakat o
denli büyük boyutlu olabileceğini kestirememiştir.
Ancak, sorunun köklü ve derin olduğunu sonradan
değerlendirmiş ve bu işin ayrıca teslimiyetsiz
geçiştirilemeyeceğini de anlamıştır.
İnsan
yaşamak istiyorsa, daha akılcı, teslimiyetçi, daha az aç
gözlü olmalı, etik değerlere uymalıdır. Kurallara uyduğu
takdirde yaşam onu kucaklayacak ve kişi selamete
erecektir.
Bundan hiç
şüpheniz olmasın. |