Rahman Suresi
Ahmet F. Yüksel
 

Sure hakkında genel bilgiler ve açıklamalar:
Mekke döneminin son yıllarına doğru veya Medine döneminde nazil olmuştur.
Her ikisine ait rivayetler vardır…
Hz. Ali
r.a.’a  dayanan bir rivayette, Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir gelini, süsü vardır; Kur’an’ın gelini de Rahman Suresidir”. Bu itibarla  Arûs-ül Kur'an ; Rahman Sûresinin bir diğer adıdır.
Sure ile ilgili şu veriler söz konusudur:
Hz. Muhammed’ in mutlak yaratıcıdan
vahiy alan bir nebi /resül olduğuna inanmayan müşrikler/münafıklar, O’nu “şair”, “sihirbaz” diye nitelendirerek, bütün bunları kendisine kabiliyetli başka insanların öğretmiş olduğunu iddia ediyorlardı… “Ant olsun ki biz onların,  Kur’an’ı ona ancak bir beşer öğretiyor dediklerini biliyoruz… Onların nispet etmeye uğraştıkları kişinin lisanı yabancıdır. Oysa bu apaçık Arapça lisanıdır”(Nahl:103), ayeti   tartışmadan gözü dönmüş bu kişilere çok açık ve net bir cevap niteliğindedir.
Diğer yandan “Onlara, Rahman’a secde edin denildiğinde, Rahman da ne? dediler”(Furkan:60) ayetinde işaret edildiği gibi “Rahman ne demektir, Rahmanı tanımıyoruz” diyenlere karşılık bu sure nazil olmuş ve ilk ayetinde Rahman ile başlayarak izah etmiştir.
Sure insan/cin sınıfına; inanç, kulluk, ahlak sistemlerine dayanılarak lütfedilen ortak İlahi nimetlerden, varoluş felsefesinden bahsetmektedir.
İlahi nimetlerin başında gelen en önemli şey, ‘Rahman’ın insan’a öğretmesi’dir. Diğer ayetlerde ‘Sema’dan, ona konan ölçüt/denge’den; Samanyolu’ ndan, Güneş sistemimizden, planetlerinden, insan ve cin’in yaratılmasından; birlik ve bütünden,  iman faktörünün kaybedilmemesi gerektiğinden, kıyamet yaşamından, sosyal yönde sağlıklı ve verimli ilişkiler kurulmasından, potansiyel zararlardan,
cehennem/cennetlerden bahsedilmekte, hülasa çok renkliliğe/kişiliğe sahip insan fıtratını doğrudan ilgilendiren konularla ilgili geniş açıklamalar yapılmaktadır. Görmek, anlamak isteyen, bu noktaları mutlaka yakalayacaktır.
Anlaşılan o ki, Rahman bu payesini iki yanlı bir şekilde hidayete erecek, halife olarak seçilmiş insanla paylaşmak durumundadır.
Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?” ayeti sure içinde tam 31 kez tekrar edilmektedir. Söz konusu Ayetin yinelenmesi tesadüfi olamaz. Burada anlatılmak istenen en önemli şey, temel ilkelerinden taviz vermeye yanaşmayan, genelde potansiyel bir olumsuzlukla yaşama durumunda bulunan insanoğlunu uyarmak, toparlanmasını sağlamaktır.
Elmalılı Hamdi Yazır Kur’an tefsirinde bu noktaya şöyle değinmektedir: “Nİ’METİ TEKZİB, inkar ile nankörlük etmektir. Nimetin nimet olmasını inkar veya mümin’e nispetini inkâr veya her ikisini inkâr hususlarına şamil olur. Mesela, Kurân’ı talimin hem bir nimet olduğunu hem de Allah’ın bir nimeti olduğunu inkar ederler. Hılkatin, lisanın, Arz-u Semanın, Adl-ü Mizanın nimet olduğunu inkar edenler bile bulunabiliyor. Meyvaların, yiyeceklerin, kokacakların nimet olduğunu inkar etmeseler de münhasıran Allah’a nisbetini sarahaten veya delâleten inkar edenler de çoktur. Hitap aşağıda tasrih olunacağı üzere İns-ü Cin sakaleynedir ki enamda dahildirler. Rububiyet ünvanının tasrihi de tevbihte kuvvet ifade etmek içindir. Yani ey o enamın gizli ve aşikâr iki kısmını teşkil eden İns-ü Cin! Şimdi siz bunları dinledikten sonra rabbiniz Rahman Teala’nın şu dinleyip gördüğünüz türlü nimetlerinden hangi birine yalan deyip de nankörlük edersiniz! Hiç böyle bir veliyi nimete nankörlük edilir mi?
Hz. Rasulullah
bu sure’yi ashabına okuduğunda, sükut ettiler... Bunun üzerine “Niye ben, cinlerden sizden işitmediğim güzel cevaplar işitiyorum? Cinlerin gecesinde bu sureyi cinlere okuduğumda, ‘Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? ayetini dediğimde’ Hayır Rabbimiz, nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamıyoruz; Hamd senindir, dediler”. Bu anlamlı sözler, cinlerin insanlara göre daha zeki bir yaratılışta olduğu gerçeğini vurgulamaktadır.
Ne var ki zeka günlük, kısa vadeli bir programı içerir.
Şimdi sureyi özetleyerek anlatmaya çalışalım.

 Meal ve açıklama:
1) Rahman
2) Öğretti Kur’an’ı
3) Yarattı İnsan’ı
4) Belletti ona o güzel BEYANI...

Sure’nin ana teması  bu dört ayette toplanmaktadır.
İşin ilginç yanı herhangi bir aracı kat  söz konusu olmadan  Rahman’ın Kur’an’ı ta’limi yani öğretmesidir. Nitekim bir başka ayeti kerimede , Hz. Muhammed’e (s.a.v)  “Onu, kuvveleri şiddetli olan (Cebrail) talim etti”(Necm:5) der. “Şu halde talim kime yapılmaktadır?” sorusunun akla gelmesi olasıdır.. Necm suresinin 5. ayeti talim yapılanın bilinen anlamdaki insan olmadığını göstermektedir. Talim, Ruh diye bildiğimiz varlığa yapılmaktadır. Nitekim Et-Tin suresinde bu hususa değinilmektedir. Rahman, kendindeki bütün manaları/vasıfları en mükemmel bir şekilde yaratılana yüklemiş, “ilmiyle ilmini seyretmiştir”. Talim olma işlevini bir başka ifade ile soyutun somuta dönüşmesi şeklinde düşünmek gerçekçi olacaktır. Bu boyutta bildiğimiz anlamdaki insanın varlığı kesinlikle yoktur. Zaman öncesine ait söz konusu bu platforma şayet duygusallık ve ön yargı girerse anlamların belirsizleştiği, düşüncelerle duyguların ve ilmin karıştığı görülecektir. Bu bakımdan çok dikkatli olma gerekliliği söz konusudur. Önceden belirtildiği üzere,  
Cebrail a.s.’ ın  Hz. Muhammed’e yaptığı talim, daha dışta kalan aşamadır. Merhum  Elmalılı  Hamdi Yazır’ın bu konudaki görüşü şöyledir;
İnsandan murat Adem, bazıları da Kur’an karînesiyle Muhammed Aleyhisselam demişler ise de hepsine şamil olmak üzere cinsi insan olması daha zâhirdir. Mamafih Kur’an’ın ta’limine mahal olan İnsanı Kâmil murad olunması da melhuzdur.” (Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır Kur’an tefsiri 6. cilt sayfa 4658 )
Bilinen manadaki insana gelince, onun yaratılmasından maksat
Kur’an’ı okuması, ve Rahmanî vasıflarla örtüşmesi ve yaşamasıdır. Anlatılanlara paralel bir Hadis-i Şerifte buyurulan “Allah Adem’i Rahman’nın sureti üzere yarattı” şeklindeki  açıklama konuya açıklık getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında, insanın varoluş/yaratılış gayesi çok net bir şekilde ortaya çıkar. İnsanın tefekkürle ulaşacağı nokta ise, daha iyiye ve doğruya gitmek, “Allah” ve “İçinde yaşadığı sistemi” için var  olduğunu algılayabilmektir.
Burada az da olsa “Rahman” isminin üstünde durmak gerekiyor... Şöyle ki: “Allah” her şeyin Haliki ve Rabbı iken sadece Rahman”  “insan” ın Haliki ve Rabbı olmaktadır..Bu nedenle insan’ın gaybının/batınının Rahman olması söz konusudur. İblis ve  insansı gibi şeytaniyet boyutunu yaşayanlar için ise ayette “Rahman’a asi oldular” denmektedir.
Diğer yandan “Kur’an’da Mutlak kulluk” hali ile yaşayan  melekler için  Rahman’ın kulları şeklinde bir ifade var. Kanaatimce  bu işaret, meleklerin mukarrebun zümresi (alun tabir edilen sınıfı) ile alâkalıdır.

Değinilmesi gereken bir başka önemli bir nokta ise Rahman’dan, sadece “insan’ın” haşyet duyabilmesidir. Haşyet kavramını lügat manası ile ele alıp korkma şeklinde düşünmek hataya davetiye çıkarmak olur. Zira söz konusu boyutda korku–vehim denilen kavramlara, ayrımcılığa yer yoktur.  Haşyet sözcüğü hissedilen yakiyn/yaşam hali olarak değerlendirilmeli, böyle ele alınmalıdır.
Bu açıklama bir nebze olsun anlatılanları daha kolay algılanabilir bir hale getirecektir diye düşünüyorum.

Toplumda ki duyarlı-inançlı kesimin Rahman suresinden alacağı çok şeyler var.

 

 

 
 
İstanbul - 04.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com