Yazı başlığını içeren kelime “Rüştünü ispat eden”
anlamını taşır. Hormonların devreye girmesiyle insanoğlu
sorumluluğu veya dindarlığın gereğini yaşama durumunda
kalır.
Kılık kıyafetle, sakalla, bıyıkla, duruşla, vücut
diliyle, konuşma tarzıyla, her gün tekrarlanan ibadet
tarzıyla, duaların yerine gelmesine duyulan istekle,
cenaze namazlarına katılmakla, kurban kesmekle sahip
olunan bir yaşam tarzı, velhasıl fıtri-iradi hepsi
Reşiyd olma hali ile ilgili.
Bir bilincin yansıması bütün bunlar.
Reşiyd,
Allah’ın isimlerinden biri. Dini misyonda bu ismin
manası mümin kimliğini oluşturabilirken, kimi
zaman alt seviyelerde kalabiliyor. Yani bir bakıma doğal
hali ile insanoğlu bu ismin çıkışını yaşıyor.
Kimilerinde az bir oranda da olsa artarak
içselleşiyor.
Ancak daha çok, tabiri yerinde kullanmak gerekirse bir
‘rol’ olarak yaşanıyor.
Görünür tarzda ortaya çıkıp, işlevselleştikçe mutlak
bir kimlik kazanımı temin ediyor ama, büyük ölçüde
insanın bedenleşme koşulları ağır basıyor ve bu
ismin anlamı algılanamadan, dışsal şekilde hayat sona
eriyor.
İslâm’la
içselleşmesi, ‘yetişkin olmak’ anlamına gelen
kemalât ehli şeklinde temayüz ediyor.
Çünkü bu durum;
bir anlamda acz ve fakr halinin ilanıdır.
Kendinin farkında olmanın ifadesidir. İlmin ve sonsuz
Kudretin imkanlarının kabullenilişidir. Anlaşılacağı
üzere Reşiyd bahardır, yazdır. Reşiyd,
duaya icap etmedir. Çiçeklerin güneşe
dönmesidir. Yaratıcı ile halleşmek, halvet olmaktır.
Bu yönlü olduğunda ‘insanoğlunun saygın bir konuma’
gelmesi mukadderdir.
Yani bir insanın veya toplumun bilgi düzeyinin
yükselişi, diğer isimlerin manalarının yine bu isimle
birlikte büyük ölçüde kuvveden fiile çıkışı ile
alakalı.
Bunu hedef, bir oluşum şeklinde değerlendirmek
mümkün.
Çünkü, İslam ehli olarak bütün ilahi isimlerin
dışa vurumu, mevcut ve görünür hale gelmesi veya
en azından dengelenmesi Reşiyd ismiyle
gerçekleşiyor.
Toplum, Reşiyd isminden, olduğu kadarı yani bir
bileşim sonucu ortaya çıkışı ile yetiniyor. Dogmalar
yoğunlaştıkça, içsel anlamı bir türlü algılanamaz
hale geliyor.
Sorumluluk taşıma duygusu belki
netleşiyor-gerçekleşiyor ama, terkibiyetten
sıyrılabilen bir yaşam asla düşünülemiyor.
Kuşkusuz insan, kararlarında duygusallığından sıyrılıp,
hakikate endeksli bir seçeneği tercih ettiğinde
özgürleşecektir. Bu hali ile söz konusu ismin
anlamına yaraşır bir hayatı benimseyecek ve “varlık âlemini
evrensel bakış açısıyla” seyredecektir.
Gerek toplumsal yaşamda, gerekse İslâm inancında
mümin; ‘aklını kullanabilen’ veya ‘aklını
kullanabilme çağına gelen’ bir birimdir.
Takdir edersiniz ki, Reşiyd olmayan kimsede iman
etme özelliği dahi oluşmuyor, ayrıca aranmıyor da.
Bir sarhoştan iman etmesi, yine bir delinin
İslamiyet’ e intisabı beklenmiyor.
İçselleşen bir müminden ‘mürşit’ vasıflı bir
mahal olabilirken, dışta kalandan, sıradan bir insan,
hatta şaki (yol kesen) dahi çıkabiliyor.
Buraya kadar anlatılanlarda çıkan sonuç şu: Aklını
kullanan bir Müslüman rüştünü ispat etmiş olup
hükümlere ve topluma karşı da sorumlu olandır. Ancak
bunun en büyük aşaması aslını ve hakikâtini
bilmesidir.
Her ne kadar Kur’an’ da Allah, kadın-erkek ayrımı
yapmadan, insanın “halife olarak” yaratıldığını
vurguluyorsa da, İslâm kültüründe ‘Reşiyd
birey’ dendiğinde, akla her ne hikmetse, ilk anda
erkekler geliyor.
Bu husus, kadınların erkeklere nispeten daha duygusal
bir yapıya sahip oluşu ile alakalı. Biraz yadırgatıcı
bir durum, ama örnekleri bunu kanıtlıyor.
Hukuki yaşamda Reşiyd olmanın anlamı, aklın
“cezai ehliyete” hazır hale gelmesidir. Bu hali ile
toplumun yetişkin bir bireyi oluşmaktadır.
Bir insanın kendisi ve toplum hakkında karar
verebilmesi, bu ismin küçük yüzdelerle de olsa ortaya
çıkmasını gerektirir.
Reşiyd
olmanın dışsallığından, derinliğine geçilmek isteniyorsa
kendinden daha Reşiyd olan birine, yani bu ismin
anlamını büyük bir yoğunlukla ortaya koyana teslim
olması beklenir.
Bakın, Kur’ânı Kerim bu noktada şu örneği
vermektedir:
Allah
bir misal verdi: Birbiriyle sorunlu ortaklara hizmet
veren adam ile sadece bir adama teslim adam... Bu
ikisinin şartları eşit olur mu? El Hamdu Lillah!
Hayır, onların çoğunluğu bilmezler! (Ahmed HULÛSİ
”B” Kapsamında Kur’ân’a Bakış)
Zümer Sûresi – (39)/29:
Allah’a ait mevcut isimlerin -Rahman, Cabbar,
Rezzak, Fettah, Kabız, Aliyy, Bais, Şehid, Hakk, Kavi,
Şafi, Halim, Kahhar, Hakim..gibi- ancak Reşiyd
isminin orijini itibariyle (yani yoğunluklu
biçimde) zuhura çıkmasıyla salt olarak algılanır hale
gelir.
Örneğin, Hasip ismi ve ardından gelen
Züntikam’ın (muntakim: cezalandırma merhameti)
devreye girmesi, yine Reşiyd ismi ile direkt
bağlantılıdır. Reşiyd ismi olmadıkça bu işlev
geçerlilik kazanamaz.
Belki yapılabilir, ama tümüyle bireysellik kokar.
Sonuçta insanı müşkül durumda bırakması muhtemeldir.
|