Bir çocuk ağladığında annesi ya da babası onu kucağına
alarak sakinleştirmek ister. Maksatları
susturmak, yetersiz hallerine takviye yapmaktır.
Şiddetli davranmak, istenileni vermez, tersine
huysuzluğunu arttırır.‘Sus-ağlama’
dendikçe çocuk inadına daha çok ağlamaya, avazı çıktığı
kadar bağırmaya başlar. Ama yerine göre farklı tavır
uygulanırsa durum değişebilir. Örneğin; tekrar vız
vızladığında ona beğeneceği, sevip okşayabileceği
şirin bir oyuncağın verilmesi ile aniden susar ve
sakinleşir.
Bir çocuğu “korkutmak suretiyle sakinleştirmek”
olası değildir. Bilinç henüz yeterince gelişmediği
–korku duygusunu tam yaşayamadığı-için çocuk
yaygarayı basar ve bu konumu gittikçe çoğaltır.
Büyüklere gelince;
Bugünler de iyice gün yüzüne çıkmış bulunan asabi
hallerin, hesaplaşmaların insana bir şey kazandırmadığı
ortadadır. İkilem içinde olanların, birbirlerine
acımasızca saldıranların gerçekten sakin olmaya
ihtiyaçları var. Sanırsınız ki hesaplaşmadan sakin
olamayacaklar. Oysa sukut etmeleri şarttır. Yoksa
felâketler zinciri kendilerini bekler. İnsan hatalarını
en çok sabırsızlıktan yapar. Hata yapmamayı, doğru
karar vermeyi analiz eden bir duygu da sakin
olabilmektir.
Kendini-karşındakini
tahrip etme duygusu ile yaşayan bir fert, psikolojik
olarak fizik bedenine veya bir başkasına zarar
vermedikçe, sakinleşemez.
Özetle kimileri kızgınlık anlarında gözle görülür
derecede ve aşırı derecede saldırgan, bazıları ise
epeyce sakindir. Uzun süreleri kapsayan travmatik
dönemler hep asabiyetin eseridir.
Bazen hayranlıkla izlenen sakin bir kişi,
sinirini bozacak, "yapısına uygun düşmeyen bir olayla
karşılaşırsa" öylesine bir patlama yaşar ki,
asabi birinde dahi bu şekilde bir tepkinin varlığına
tanık olunamaz.
Demek ki sakin görünmek veya böyle bir intiba
bırakmak, her koşulda bu niteliğe haiz olma
anlamına gelmiyor.
Sakinleşmenin türlü yolları vardır!
Mesela müzik dinleyenler sakinleşebilirler.
Keza tabiatı gözlemleyen, gökteki yıldızları temaşa eden
huzur bulabilir. Deniz kenarında oturmak da insana
iyi gelir. Açık bir denizi seyretmek beyni rahatlatır.
Olumlu potansiyel bir enerjinin kaynağı olur
Ama öyle müzik türü var ki;
özellikle arabesk türe ilgi duyanlar, kendilerine veya
karşındakine basit sebepler yaratarak zarar vermedikçe
sakinleşmeyi başaramazlar. (Üstünü başını parçalayıp
kendinden geçenleri, şiddet uygulayanları, vücuduna
jilet atanları kast ediyorum)
Müzisyenler de istedikleri ortamı bulamayınca, çok
gergin anlar yaşar.
Schumann,
henüz yirmi iki yaşında iken daha iyi çalamamaktan
ötürü "parmağını kırıp" virtüözlüğüne, bu alanda
idol olmaya mani olmuştur. O nedenle, en sevilen
eseri, “Bitmemiş senfoni” olarak
adlandırılmıştır.
Futbol veya basketbol
maçlarına giden taraftarlar, ilgi duydukları ekipler
yenik durumda ise bir hayli gürültü patırtıya neden olup
taşkınlık yaparak, etraflarına zarar ve ziyan vererek,
kavga çıkararak kendi adlarına bilinçsizce sükûneti
bulmaya çaba gösterirler.
Gol kaçıran bir futbolcu ‘o ruh halinden sıyrılmak
için’ yere tükürür veya kapaklanarak – başını
toprağa değdirip bir müddet orada kalarak-
topraklama yapıp sakinleşmeye çalışır.
Bazı insanlar da vardır;
onlar hakkında söylenmedik söz, edilmedik hakaret
kalmadığı ve tam bir saldırıda bulunulduğu
halde, toplumun çoğunluğunca sergilenen bu
davranışlara karşı sükûneti asla bırakmayıp istikrarlı
bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.
Kimilerini sanki bu topluma büyük bir felaket
getirmek üzere gelmiş gibi görüp başkalarını da
tereddüde düşürmeye çalışanlar, sonuçta kimlere
nasıl ve ne şekilde zarar verdiklerini bilemezler.
Haklı olduğunu kabul edip boşa yumruk sallayan
kızgınlar, bazı şeyleri bilseler de işlerine gelmediği
için olayları çarpıttıklarında, tarafsız kalmayı
beceremeyip, ön yargılı olmaya hak kazanırken, Allah’tan
perdeli olduklarını da asla aklına getiremezler. Bu
zümre kimlere iyilik ya da kötülük yaptığını çok iyi
düşünmelidir.
Sakin olan "insanlar ise ağzından çıkanı kulağı duyar
biçimde" yaşarlar ve bir laf edecek olsalar, üç kere
düşünür, sonra ya söyleyeceklerini aktarır ya da
vazgeçerler.
Mevlâna, Mesnevi’ sinde
sakin olma konusunda bakın ne diyor:
Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden
ibaretsin. Üst tarafın kemik ve a’sâb ve adalât ve
elyaftan ibarettir.
İnsanoğluna bu hediyeyi doğduğu günden geçen ömrüne
kadar kesintisiz ve koşulsuz veren Cenab-ı Hakka
ne kadar şükretse azdır. |