Sakinleşme rüyası kâbusa dönmeden
Ahmet F. Yüksel
 

Bir çocuk ağladığında annesi ya da babası onu kucağına alarak sakinleştirmek ister. Maksatları susturmak, yetersiz hallerine takviye yapmaktır. Şiddetli davranmak, istenileni vermez, tersine huysuzluğunu arttırır.‘Sus-ağlama’ dendikçe çocuk inadına daha çok ağlamaya, avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar. Ama yerine göre farklı tavır uygulanırsa durum değişebilir. Örneğin; tekrar vız vızladığında ona beğeneceği, sevip okşayabileceği şirin bir oyuncağın verilmesi ile aniden susar ve sakinleşir.

Bir çocuğu “korkutmak suretiyle sakinleştirmek” olası değildir. Bilinç henüz yeterince gelişmediği –korku duygusunu tam yaşayamadığı-için çocuk yaygarayı basar ve bu konumu gittikçe çoğaltır.

Büyüklere gelince; Bugünler de iyice gün yüzüne çıkmış bulunan asabi hallerin, hesaplaşmaların insana bir şey kazandırmadığı ortadadır. İkilem içinde olanların, birbirlerine acımasızca saldıranların gerçekten sakin olmaya ihtiyaçları var. Sanırsınız ki hesaplaşmadan sakin olamayacaklar. Oysa sukut etmeleri şarttır. Yoksa felâketler zinciri kendilerini bekler. İnsan hatalarını en çok sabırsızlıktan yapar. Hata yapmamayı, doğru karar vermeyi analiz eden bir duygu da sakin olabilmektir.

Kendini-karşındakini tahrip etme duygusu ile yaşayan bir fert, psikolojik olarak fizik bedenine veya bir başkasına zarar vermedikçe, sakinleşemez.

Özetle kimileri kızgınlık anlarında gözle görülür derecede ve aşırı derecede saldırgan, bazıları ise epeyce sakindir. Uzun süreleri kapsayan travmatik dönemler hep asabiyetin eseridir.

Bazen hayranlıkla izlenen sakin bir kişi, sinirini bozacak, "yapısına uygun düşmeyen bir olayla karşılaşırsa" öylesine bir patlama yaşar ki, asabi birinde dahi bu şekilde bir tepkinin varlığına tanık olunamaz.

Demek ki sakin görünmek veya böyle bir intiba bırakmak, her koşulda bu niteliğe haiz olma anlamına gelmiyor.

Sakinleşmenin türlü yolları vardır!

Mesela müzik dinleyenler sakinleşebilirler. Keza tabiatı gözlemleyen, gökteki yıldızları temaşa eden huzur bulabilir. Deniz kenarında oturmak da insana iyi gelir. Açık bir denizi seyretmek beyni rahatlatır. Olumlu potansiyel bir enerjinin kaynağı olur 

Ama öyle müzik türü var ki; özellikle arabesk türe ilgi duyanlar, kendilerine veya karşındakine basit sebepler yaratarak zarar vermedikçe sakinleşmeyi başaramazlar. (Üstünü başını parçalayıp kendinden geçenleri, şiddet uygulayanları, vücuduna jilet atanları kast ediyorum)

Müzisyenler de istedikleri ortamı bulamayınca, çok gergin anlar yaşar.

Schumann, henüz yirmi iki yaşında iken daha iyi çalamamaktan ötürü "parmağını kırıp" virtüözlüğüne, bu alanda idol olmaya mani olmuştur.  O nedenle, en sevilen eseri, “Bitmemiş senfoni” olarak adlandırılmıştır.

Futbol veya basketbol maçlarına giden taraftarlar, ilgi duydukları ekipler yenik durumda ise bir hayli gürültü patırtıya neden olup taşkınlık yaparak, etraflarına zarar ve ziyan vererek, kavga çıkararak kendi adlarına bilinçsizce sükûneti bulmaya çaba gösterirler.

Gol kaçıran bir futbolcu ‘o ruh halinden sıyrılmak için’ yere tükürür veya kapaklanarak – başını toprağa değdirip bir müddet orada kalarak- topraklama yapıp sakinleşmeye çalışır.

Bazı insanlar da vardır; onlar hakkında söylenmedik söz, edilmedik hakaret kalmadığı ve tam bir saldırıda bulunulduğu halde, toplumun çoğunluğunca sergilenen bu davranışlara karşı sükûneti asla bırakmayıp istikrarlı bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.

Kimilerini sanki bu topluma büyük bir felaket getirmek üzere gelmiş gibi görüp başkalarını da tereddüde düşürmeye çalışanlar, sonuçta kimlere nasıl ve ne şekilde zarar verdiklerini bilemezler. 

Haklı olduğunu kabul edip boşa yumruk sallayan kızgınlar, bazı şeyleri bilseler de işlerine gelmediği için olayları çarpıttıklarında, tarafsız kalmayı beceremeyip, ön yargılı olmaya hak kazanırken, Allah’tan perdeli olduklarını da asla aklına getiremezler. Bu zümre kimlere iyilik ya da kötülük yaptığını çok iyi düşünmelidir.

Sakin olan "insanlar ise ağzından çıkanı kulağı duyar biçimde" yaşarlar ve bir laf edecek olsalar, üç kere düşünür, sonra ya söyleyeceklerini aktarır ya da vazgeçerler.

Mevlâna, Mesnevi’ sinde sakin olma konusunda bakın ne diyor:

Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve a’sâb ve adalât ve elyaftan ibarettir.

İnsanoğluna bu hediyeyi doğduğu günden geçen ömrüne kadar kesintisiz ve koşulsuz veren Cenab-ı Hakka ne kadar şükretse azdır.

 

 

 
 
İstanbul - 14.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com