Kürsinin –Esmanın- dönüşümü bir boyut da ‘Aleviler’,
‘Sünniler’, ‘ ’Müslümanlar’, ‘Müminler’ ve ‘Muttakiler’
gibi farklı sınıflar yaratır. Farklılıkları olan bir
toplumun veya bireyin, bu farklılıklardan kurtulup tüme
varabilmesi oldukça düşündürücü ve güçtür.
Bu, İslâm’ın her bir ferdi için de, has sınıfı
sayılan müminler için de geçerli bir kuraldır.
Örneğin, Muttaki sınıfını ele alalım.
Muttaki’nin özelliği, bildiğiniz gibi,
korunan/kendini koruyan bir sınıf olmasıdır.
Muttaki, Kuran’a ve bildirdiklerine koşulsuz iman
eder. Gayba inancı tamdır. Cennet ve cehennem yaşamı
üzerinde durur. İdeali cennete gitmektir. Hoşuna gitsin
ya da gitmesin sistemin şartlarına riayet eder. Cenabı
Hakk’ın her uyarısına kulak verir. İlahi bir hükmü
uygulamadığında ölüm ötesi yaşamda başına ne geleceğini,
nelerle karşılaşabileceğini çok iyi bilir. Bu nedenle
tedbirini alır ve uygular. Yaratıcının verdiği rızkı
kendisine bir hisse/benlik çıkartmadan paylaşır.
Bir elinin verdiğinin diğer eli farkında değildir.
Hz. İbrahim’in
ümmeti için dile getirdiği bir dua; ‘Rabbi cealniy
mukimes selate ve min zürriyetihi’ muttaki
eksenlidir. Kuran’da benzer bir işaret de Bakara
Suresi’nin ilk ayetlerinde yer alır. “Ki onlar
salât’ı/namaz’ı ikame edenlerdir...” (Bakara/3)
Namazın kılınması ile ikame edilmesi arasındaki farkı
yakalayamayanlar, inanın namazdan hiçbir şey anlamamış,
kıyamı, rükuyu ve secdeyi değerlendirememiş olanlardır.
Onlar ki Ettehiyyatü’deki sırra da vakıf değildir.
Namazı avam yönüyle kılmanın formatını El Maun Suresi
şöyle bildirmektedir:
‘Veyl olsun onlara ki namaz
kılarlar!….’
“Kılmak”
kelimesi, iman pratiği altında bütünleşen düşüncenin
ürünü, tanrıya yönelişin bir ifadesidir. Namazı
ikame etmekle uzaktan/yakından hiç alâkası
yoktur.
Cemaat kavramından soyutlanamayan birey, namazı ikame
etmeyi pek düşünemez, kaba bir tabir olacak ama
beceremez denebilir. İlginçtir, bir insanda namaz
kılma içgüdüsü var oldukça bu husus devamlılık arz eder.
Sonuç olarak;
iman pratiğine göre şekillenen bazı şeylerin pek de
anlam taşımadığı görülmektedir.
Namazın ikamesine gelince… Namazın her hareketinde; “Allahu
Ekber” demenin; kıyamın, rükunun, secdenin ne
anlama geldiğini bilmek ve öylece eda etmektir. Namazın
ikamesi denen şey budur. Derinlemesine inceleme gereği
duyan kimse, bu hususları, malûm-bilinen
kitaplardan temin edebilir, öğrenebilir.
Biraz derine girmek isteyenlerin aklına bu noktada bir
sualin takılması olasıdır: Madem Muttakiler İslâm’ın
gözde bir sınıfı, neden Velayet kapsamında yer
almıyor, kapsama alanının dışında kalıyorlar Bu soruya
net ve çok açık bir şekilde şu cevabı vermemiz mümkün:
SECDE’ yi tam anlamıyla yapmıyorlar/yapamıyorlar.
Kısacası, yok olamıyorlar. Bütün iyi niyetlerine,
sistemin şartlarına ağırbaşlılıkla uymaları ve birtakım
kuralları harfiyen yerine getirmelerine rağmen,
ateşin arkasındaki ilme ulaşmayı düşünmüyor, gayret
etmiyor veya açıkçası korkuyorlar.
Bu aşamaya kadar gelmişken, bu düşünce yapısının
sürdürülmesi ve bu derece ‘endazesiz’ olunması
şart mıydı? diyebilirsiniz. Ne var ki muttakilerin
düşünce yapısını ve nasıl hareket ettiklerini gördükçe
bunları düşünmeden edemiyor insan.
Zira yok olmadıkça da velayet sınıfına geçilemiyor. Bu
nedenledir ki nefsin arınma mertebesi olan mülhime
basamağında kalıyorlar.
Muhittin Arabî Hazretleri
der ki; “Kalbin de bir secdesi vardır. Kalbin secdesi
Hakk’ın varlığı önünde yok olmasıdır. Secde eden kalp
(Bilinç) bu secdeden bir daha kalkmaz.” Bilincin
secdesi sonsuzdur. Bir kere secde ederse bir daha bu
secdeden kalkması mümkün değildir denmek isteniyor.
Nitekim Allah Rasulü’nün bu meyandaki bir hadisi
çok ilginçtir; “ Secdede yapılan her dua müstecaptır,
yerine gelir.”
Anlatılan detaylarla ilgili yorumu takdirlerinize
bırakıyorum. Şayet bir şeyler hissedebilmiş/sezinleyebilmiş
iseniz bazı şeylerin cevabını mutlaka verirsiniz.
Son söz;
Secdenin sadece namaz esnasında yapıldığını düşünmek
şekilcilikten bir adım dahi öteye geçmemek anlamına
gelir. Bu cidden beşeri bağlarla doğmuş, yaşamış bir
bağımlılığın açıklanışıdır. Gündelik yaşamın seyri
içinde otururken, maç seyrederken, sinemaya giderken,
zikir yaparken, velhasıl hayatın her karesinde bu tek
kare resmi yakalamak ve devam ettirmek mümkündür.
Siz, sizsiz olarak secdeli, kısaca daimi namaz
içinde olun diyorum. |