Secde
Ahmet F. Yüksel
 

Kürsinin –Esmanın- dönüşümü bir boyut da ‘Aleviler’, ‘Sünniler’, ‘ ’Müslümanlar’, ‘Müminler’ ve ‘Muttakiler’ gibi farklı sınıflar yaratır. Farklılıkları olan bir toplumun veya bireyin, bu farklılıklardan kurtulup tüme varabilmesi oldukça düşündürücü ve güçtür.

Bu, İslâm’ın her bir ferdi için de, has sınıfı sayılan müminler için de geçerli bir kuraldır.

Örneğin, Muttaki sınıfını ele alalım. Muttaki’nin özelliği, bildiğiniz gibi, korunan/kendini koruyan bir sınıf olmasıdır. Muttaki, Kuran’a ve bildirdiklerine koşulsuz iman eder. Gayba inancı tamdır. Cennet ve cehennem yaşamı üzerinde durur. İdeali cennete gitmektir. Hoşuna gitsin ya da gitmesin sistemin şartlarına riayet eder. Cenabı Hakk’ın her uyarısına kulak verir. İlahi bir hükmü uygulamadığında ölüm ötesi yaşamda başına ne geleceğini, nelerle karşılaşabileceğini çok iyi bilir. Bu nedenle tedbirini alır ve uygular. Yaratıcının verdiği rızkı kendisine bir hisse/benlik çıkartmadan paylaşır. Bir elinin verdiğinin diğer eli farkında değildir.

Hz. İbrahim’in ümmeti için dile getirdiği bir dua; ‘Rabbi cealniy mukimes selate ve min zürriyetihi’ muttaki eksenlidir.      Kuran’da benzer bir işaret de Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde yer alır. “Ki onlar salât’ı/namaz’ı ikame edenlerdir...” (Bakara/3)

Namazın kılınması ile ikame edilmesi arasındaki farkı yakalayamayanlar, inanın namazdan hiçbir şey anlamamış, kıyamı, rükuyu ve secdeyi değerlendirememiş olanlardır. Onlar ki Ettehiyyatü’deki sırra da vakıf değildir.

Namazı avam yönüyle kılmanın formatını El Maun Suresi şöyle bildirmektedir: ‘Veyl olsun onlara ki namaz kılarlar!….’

“Kılmak”  kelimesi, iman pratiği altında bütünleşen düşüncenin ürünü, tanrıya yönelişin bir ifadesidir. Namazı ikame etmekle uzaktan/yakından hiç alâkası yoktur.

Cemaat kavramından soyutlanamayan birey, namazı ikame etmeyi pek düşünemez, kaba bir tabir olacak ama beceremez denebilir. İlginçtir, bir insanda namaz kılma içgüdüsü var oldukça bu husus devamlılık arz eder.

Sonuç olarak; iman pratiğine göre şekillenen bazı şeylerin pek de anlam taşımadığı görülmektedir.

Namazın ikamesine gelince… Namazın her hareketinde; “Allahu Ekber” demenin; kıyamın, rükunun, secdenin ne anlama geldiğini bilmek ve öylece eda etmektir. Namazın ikamesi denen şey budur. Derinlemesine inceleme gereği duyan kimse, bu hususları, malûm-bilinen kitaplardan temin edebilir, öğrenebilir.

Biraz derine girmek isteyenlerin aklına bu noktada bir sualin takılması olasıdır: Madem Muttakiler İslâm’ın gözde bir sınıfı, neden Velayet kapsamında yer almıyor, kapsama alanının dışında kalıyorlar  Bu soruya net ve çok açık bir şekilde şu cevabı vermemiz mümkün: SECDE’ yi tam anlamıyla yapmıyorlar/yapamıyorlar. Kısacası, yok olamıyorlar. Bütün iyi niyetlerine, sistemin şartlarına ağırbaşlılıkla uymaları ve birtakım kuralları harfiyen yerine getirmelerine rağmen, ateşin arkasındaki ilme ulaşmayı düşünmüyor, gayret etmiyor veya açıkçası korkuyorlar.

Bu aşamaya kadar gelmişken, bu düşünce yapısının sürdürülmesi ve bu derece ‘endazesiz’ olunması şart mıydı? diyebilirsiniz. Ne var ki muttakilerin düşünce yapısını ve nasıl hareket ettiklerini gördükçe bunları düşünmeden edemiyor insan.

Zira yok olmadıkça da velayet sınıfına geçilemiyor. Bu nedenledir ki nefsin arınma mertebesi olan mülhime basamağında kalıyorlar.

Muhittin Arabî Hazretleri der ki; “Kalbin de bir secdesi vardır. Kalbin secdesi Hakk’ın varlığı önünde yok olmasıdır. Secde eden kalp (Bilinç) bu secdeden bir daha kalkmaz.” Bilincin secdesi sonsuzdur. Bir kere secde ederse bir daha bu secdeden kalkması mümkün değildir denmek isteniyor. Nitekim Allah Rasulü’nün bu meyandaki bir hadisi çok ilginçtir; “ Secdede yapılan her dua müstecaptır, yerine gelir.”

Anlatılan detaylarla ilgili yorumu takdirlerinize bırakıyorum. Şayet bir şeyler hissedebilmiş/sezinleyebilmiş iseniz bazı şeylerin cevabını mutlaka verirsiniz.

Son söz; Secdenin sadece namaz esnasında yapıldığını düşünmek şekilcilikten bir adım dahi öteye geçmemek anlamına gelir. Bu cidden beşeri bağlarla doğmuş, yaşamış bir bağımlılığın açıklanışıdır. Gündelik yaşamın seyri içinde otururken, maç seyrederken, sinemaya giderken, zikir yaparken, velhasıl hayatın her karesinde bu tek kare resmi yakalamak ve devam ettirmek mümkündür.

Siz, sizsiz olarak secdeli,  kısaca daimi namaz içinde olun diyorum.

 

 
 
İstanbul - 23.11.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com