Kelimelerin
içeriğine
ciddiyetle
bakmayan
bir
anlayış,
hoşgörüsüz
bir kafa
yapısına
sahiptir;
bu
kesin.
Ama bunu
yadırgamamak
gerekir.
Yaşamımızda
altını
çizdiğimiz
kavramlardan
biri,
kuşkusuz
‘sınır’
olmuştur.
Kimileri
sınırları
çizmeyi
sevmediği
gibi,
kendisine
de sınır
koyulmasını
istemez.
Bazıları
ise
ateşin
ardında
olan
ilmi
alabilmek
için
sınır
tanımaz.
Hemen
herkesin
kendine
göre bir
sınır
anlayışı
vardır.
İnsanlığı
balçıktan
ibaret
bir
maddeye
dönüştürmek,
ona ruh
katmamak,
bir
sınırdır.
Cennetteki
ilk
erkek
[Hz.
Âdem],
ilahi
buyruğa
rağmen
yasak
meyveyi
yediğinde,
başına
nelerin
geleceğini
biliyordu.
Ama
bilmezlikten
geldi.
Düşündüğü
bir şey
vardı:
Özündekini
açığa
çıkarmak
ve
insanlığın
ortak
düşü
haline
getirmek
arzusu.
Yaşadığı
bunaltı
onu bu
işe
soyundurdu.
Sınırsızlığı
seçerek
nihayetinde,
aradığını
buldu.
[Namütenahinin
(sonsuz-sınırsız olan’ın),
mütenahide
(sonlu
olan’da)
mevcut
olma
durumu.]
Korku ve
şirk
içinde
yaşamayı
tercih
edenler,
sınırı
geçmeyi
aklının
ucuna
bile
getirmez.
Onlar
yukarıdaki
‘tonton
dedelerini’
seçmiş,
ona
mahkum
olmuş
bir
halde
hayatlarını
heba
edip
giderler,
Kur’an-ı
Kerim’deki
bütün
uyarılara
rağmen.
Gerçek
olan şu
ki,
sınır
çizmeyi
alışkanlık
haline
getirenler,
sınırlar
içinde,
“beşeriyetin
batağında”
boğulur
kalırlar.
Çünkü
sorumlu
olmaktan
kaçınırlar.
Sorumluluk
dışında
kalmak,
korkuları
ile
yaşamak
demektir.
Değişik
alanlardaki
bir
konuyu
tarif
eder,
değerlendirirken
dahi
durum
budur.
Örneğin
‘arş’
tanımlandığında,
“esma
boyutu
ile
efal
katmanı"
arasındaki
muhayyel
çizgi”
şeklinde
ifade
edilir.
Ülkelerin
de
kendilerine
göre
sınırları
vardır.
O
ülkenin
insanları,
“bu
sınırları
muhafaza
etmek”
için
canlarını
feda
eder ve
şehitlik
mertebesine
yükselirler.
Astrolojik
yapıları
itibariyle
sınırlı
anlayışa
sahip
olan
kişiler
ile daha
farklı
düşünen,
sınırsız
özelliklere
yatkın
olanlar
da
mevcuttur.
Mistisizmde
donuk
imkânlara
sahip,
bakış
açıları
tutucu,
bağnaz
olan,
şeriat
yanlı
fikirlerle
hemhal
olanlar
vardır.
Kendilerine
“dinin
bu
yanları
için
seçilmişlerdir”
demek
mantıklı
olur.
Kimileri
ise
hakikatin
peşindedir.
İşte bu
zümre
Hak
yolunda
sınır
tanımaz.
Toplumsal
yaşamda
özgürlüğü
benimseyenler,
söz
konusu
kavramı
katiyen
kabul
edemezler.
Bilinmeli
ki
özgürlük
adına
sınırsızlığı
talep
etmek,
sınırlılığın
ta
kendisidir.
Nitekim,
Allah
Rasulü
(s.a.v)
bir
hadisi
şerifinde
“muti
entel
kalbe
|
|
mut”
yani
‘Ölmezden
evvel
ölünüz’
derken,
sınırsız
isteklerden
vazgeçip
Hakk’ın
emrine
uyun
manasında
bir
kelamda
bulunmaktadır.
Her şeye
aklı,
zekâsı
ve
cesareti
ile
uzanabileceğini
düşünenler
yanılır.
Kendilerini
yapay
bir
sevda
içinde
buluverirler.
Kimi
zaman
kişilerin
belirlediği
sınır,
kendilerini
korur.
Fakat bu
hali ile
gerçekle
diyalog
kurabilmenin
önüne
geçilmiş
olunur.
Bunun
yanında
yine de
sınırlarını
koruyan
kazanır.
Hem
paylaşımı
temin
eder,
hem de
kendine
katkı
sağlayacak
yeni
dostlar
edinir.
İnsanlar
bir
yerde,
sosyal
yaşam
itibariyle
kurallara
sıkı
sıkıya
bağlı
olmak
zorundadırlar.
Buna
mecburdurlar.
Özetle,
hem
mesafeli
davranmak,
hem
iletişim
kurmak
sağlıklı
ortamların
varlığını
getirir.
Bazen
sınır,
sınırsızlığı
tarif
eden en
güzel
bir
kavram
olarak
temayüz
eder.
Ebubekir
Hazretlerinin
bu
konuda
inanılmaz
güzellikteki;
“Allah’ın
zatını
idrak
edemeyeceğimi
idrak
ettim.”
sözü,
kulaklara
küpe
olacak
türdendir.
Bu
muhteşem
ifade,
onun
Allah
ismi ile
işaret
edileni
ezber
bozucu
bir
şekilde
yaşadığını,
ama bu
halin
dahi
işaret
ettiği
boyuta
nispetle
bir
sınır
teşkil
ettiğini
göstermektedir.
Nitekim
yine
Efendimiz
bir
hadisinde,
‘Allah’ın
zatını
tefekkür
etmeyin,
varlıklarını
tezekkür
edin’
derken,
Hz.
Ebubekir’in
sözlerine
paralel
mahiyette
bir
açıklama
getirmiştir.
Çünkü
mana ve
vasıf
ile
vasıfsızlık
algılanamaz.
Sınır
kelimesine
tahammül
edemeyen,
ama
yerine
göre
konuşamayan
ve
eleştiri
dozlarını
kaçıran
bireylerin
başı
dertten
asla
kurtulmaz.
Kişiler,
pek çok
konuda
ortak
noktaları
tesis
ederken,
hadlerini
aşmamak,
sınırlarını
muhafaza
etmek
durumunda
kalmalıdırlar.
Yoksa
başlarına
iş
açarlar.
Bu
arada,
gündelik
yaşamda
sıklıkla
karşılaşılan
bir
sorunun
dile
gelmesi
muhtemeldir:
Dostluğun
sınırı
olur mu?
Evet
olur!
Zira
dost
bilinen
ve bu
vasıfla
değerlendirilen
kimseler,
bir
önceki
süreden
çok
farklı,
değişik,
olumsuz
bir
çehre
ile
görülebilir.
Bunu
çoğu
zaman
yaşamaktayız.
Şahsen
ben,
insanların
sahip
olduğu
en
değerli
şeylerden
birinin,
hatta
başında
gelenin,
sınır-sınırsızlık
arasındaki
dengenin
çok
iyi
tesis
edilmesi
olduğunu
düşünüyorum. |