Her ne
kadar
Rudyard
Kıpling,
‘Doğu
doğu’dur,
‘Batı
da Batı’.
Bu ikisi
asla
birleşemez
dediyse
de
Doğu ile
Batı’nın
birleşmesi
kaçınılmaz
bir
kader
gibi
yaşanır.
Mistik
boyutta
buna
benzer
birçok
emsal
var.
Ayrı
gibi
düşünülen
olaylar
birbirlerini
tamamlayıcıdır.
Önemli
olan,
gerek
Kur’an
ayetlerinin,
gerekse
hadislerin,
Zahiri
ve
Bâtıni
yanlarını
düşünerek,
doğru gözlemlemektir.
Ne olduğunu anlamanın tek şartı da haliyle doğru okumak oluyor.
Benim
okumam
şöyle:
Fatiha’daki
“İhdinessıratelmustakim”
ile
“Sıratelezzine
enamte
aleyhim”
ayetleri
arasında
bir
bağlantı
söz
konusu.
Tanrı
yönlenişinden-anlayışından
yakasını
kurtarabilen,
bunu
kolaylıkla
fark
eder.
Benzer
durumlar
hadislerde
de
görülür.
Ne ki,
günlük
hayata
sinen
pasifize
durumlar
bu ince
noktaların
yakalanmasına
mani
olur.
Haliyle
derinlere,
zenginliklere
dalınması
söz
konusu
olamaz.
Şöyle
ki;
“İhdinessıratelmustakim”i
en
iyi
şekilde
anlamlandıran
“Herkes
rabbini
zikreder,
fakat
siz
onların
zikirlerini
anlayamazsınız”
ayetidir.
Bu
yaklaşım,
bir
anlamda
varoluş
gereğini
yaşayan
hemen
herkesi
bütünde
buluşturur.
Gündelik
yaşamımızı
etkileyecek,
içimizi
açacak,
yüzümüzü
güldürecek
tüm
beşeri
olaylar
veya
ümitsizlik,
tutarsızlıklarla
dolu
hayatlar
‘İhdines…’
kapsamındadır.
“Benim
öfkem,
hırsım
ve
tutkularım
var
diyen”
insanla,
“İslâmcısın,
ancak
İslâm’a
zarar
veriyorsun,
bilimsel
takılıyorsun,
ama
bilime
hiç de
katkıda
bulunmuyorsun”
diyen,
birbirine
yakın
idraklerdedir.
Bu
boyutta
olumlu
ya da
olumsuz
eylemler
arasında
bir fark
yoktur.
Bir
yerde
‘Merhamet
ve
İslami
sosyal
dayanışma’
ön plana
çıkar.
Veya
tamamen
aksi
durumlardan
söz
edilebilir.
Amellerin
halis
olanları
üzerinde
durulur.
Daima
ötelerde
bulunan
‘AFFEDEN’
den
medet
bekleme
olasılığı
yüksektir.
Bir
hesaplaşma
motifi
devamlı
işlenir.
İnanç
dairesinde
“kul
hakkı”
öncelik
taşır.
Özetlemek
gerekirse,
amellere
dayalı,
ancak
özden
mahrum
bir
anlayış,
‘siyah
ve
beyazın’
ayrımı
ya da
‘iyi ve
kötünün’
belirlenmesi
söz
konusudur.
Veya
bütün bu
hususlar
hiç
dikkate
alınmaz,
ama
sonuçta
akla
gelebilen
hemen
her
düşünce-eylem
bu
ayet
kapsamında
MÜTALAA
edilir. |
|
Ehline
göre
seyredilecek
boyuttur.
“Sıratellezine…”
ye
gelince,
durum
tamamen
farklı
renge
döner.
Bu
düzeydeki
bir
insan,
adeta “bilinç
sıçraması
yapmış”,
şuur
boyutuna
ulaşmıştır.
Hayatın
biriken
öfkesi,
coşkunluğu
artık
sönmüştür.
Kötülükler,
hatta
iyilikler
değerini
kaybeder.
Hükümlere
sadık
kalınır
ve âlem
ancak
“Tek’ in
bakışıyla”
değerlendirilir.
Sonuçta
“Hayrı
ve şerri
Allah”
yaratmıştır.
Burada
bir
ayrım
olamaz.
Mukarrebun’
zümresi
değerlendirilir
hale
gelir.
Teslim
olma,
varlıktan
soyunma
bu
katmanda
gerçekleşir.
Artık
hakikat
gözlemlenmektedir.
Ancak,
söz
konusu
aşamalara
mutlaka
‘bir
bilenin’
yardımıyla
ulaşılır.
Ama
sıradan
değil,
gerçeğe
uzanmış
biri
ile.
Çünkü
ancak o
yol
gösterebilir.
Öyle ki,
o, hem
Kur’an’ın
derinliğine
girebilmiş,
pozitif
bilimle
sorunları
çözmüş,
gerek
ayetleri,
gerekse
hadislerin
bağlantılarını
tam bir
isabetle
yapabilmiş
biridir.
İşte
kendisine
‘inamda
bulunduklarının
yoluna’
ibaresi
bu
koşullara
işaret
eder.
Böyle
olmadığı
düşünüldüğünde
akla şu
sorunun
gelmesi
gerekirdi:
Neden
“İhdinessıratel
mustakim…”
ayeti
ile
yetinilmemiş,
bir de
akabinde
“Sıratellezine…”
denmiş?
Kanaatimce,
bu iki
ayetin
bağlantılı
şekilde
incelenmesinde
bahsini
ettiğim
mana
devreye
giriyor
olmalı.
İhdinessıratelmustakim’de
bu anlam
pek fark
edilemiyor.
Diğer
yandan,
“Sıratellezine”de
eşya
daha
değişik
görünüyor,
insanın
intibak
kabiliyeti
artıp
gerek
ölçüler,
gerekse
ebatlar
üzerinde
durulmayarak,
hakikatle
bağlantısı
kuruluyor.
Ezbere
amentü
devri
bitiyor,
hikmetle
her şey
algılanır
hale
gelip
mecazi
kavramlar
yerini,
anlaşılır
şekilde
bilimselliğe
terk
ediyor.
Kur’an
ancak,
böylesine
değerlendirildiğinde
ne
anlatmak
istediği
anlaşılıyor.
Bunun
dışında
kalanlar
ise
yaptıkları
şeyin
idraksizliği
içinde
‘ihdinessıratelmustakim’
ayeti
çerçevesi
içinde
bocalayıp
durur,
varoluş
gayesine
uygun
olarak.
Âkil
adam
bütün
anlatılanları
fark
eder ve
sıratelleziyne’
ye
adımını
atmaya
çalışır.
Bu
boyuta
geçemeyip
kaybedenler,
yaşamın
akışı
içinde
haşır-neşir
olurlar.
Onlar
için
“harç
bitmiş,
inşaata
paydos”
deme
zamanı
gelmiştir.
Sıratelleziyne’de
fıtri
kulluktan,
iradi
kulluğa
geçme,
bir
Mürşid-i
Kâmil’i
takip
etme
yolu
vardır.
Çünkü
onlar
Cenabı
Hakk’ın
“Enam”
da
bulunduğu
kimselerdir. |