"Veya hacı olmak için arafatta vakfe anını bekliyorsunuz. Bu anda günahlarınız sıfırlanacaktır. O anda oradan hiç alakasız bir kişi geçmekte ve kendi kendine söylenmektedir..
"Bu adamlar niye burda toplanmış ki.. "
farkında olmadan o da hacı olmuş ve günahlarından kurtulmuştur.
Sistem sistemdir belirli yönlerde etkinliğini sürdürür. Bu misalleri çoğaltmak mümkün...
Ne var ki, Altan'ın "Evrenin düzeni, inançlara göre değişmez" şeklindeki sözleri, haklılık gösterse bile, sadece madde planında kalan değerlendirmelerdir ve görüşlerde kısıtlanmaya yol açmaktadır.
Zira, madde planının bir devamı ve getirisi vardır. "Evrenin düzeni böyledir" demek, yeterli değildir. Ayrıca, olayları pozitif bilimle değerlendirmeye çalışırsak; kesitsel algılama araçlarınızın tespitinin dışında, tamamen bir bütünsellik arz eden madde kavramından da söz etmek gerekecektir.
Daha 1900'lü yılların başlarında, Einstein'ın "gördüğümüz objelerin, enerjinin yoğunlaşması" ile meydana geldiğini açıklaması, klasik bakış açılarını yerle bir etmiştir.
Zira görülen nesnelerin, kütlesel yapılarının olmadığı ortaya çıkmış, izafiyet kuramı, maddenin partiküler yapı taşlarından oluşmadığı gerçeğini gözler önüne sermişti. Değişim tarzı ile formüle edilen enerjinin madde skalasındaki görüntüsü, görme aracına bağlıydı.
Ünlü fizikçi Lavoisier'in; "var olan şey yok olmaz, yok olan şey de var olmaz" kuramına göre, enerji, asla yok olmayacak, insan ölüm ötesinde, astral ışınsal bedeninde, ürettikleri ile artı ve eksileriyle beraber, aslını ve hakikâtini bilerek ya da bilmeyerek, canlı şuurlu bir biçimde sonsuza dek yaşamına devam edecektir.
Mistik alan, bu şartları vurgulamaktadır. Tüm yanılgı bir oluşu sadece kesitsel algılama araçları doğrultusunda kabul etmek ve bitirmektir.
Allah Resûlü'nün (s.a.v) iki yıla varan bir süre içinde, Hıra Dağı'nın zirvesindeki mağarada, evrenimizin bilinmeyen yönlerini, muntazam entegrasyonla çalışan sistemin hatlarını çözmek için gösterdiği çaba esasen buydu...
Ona gelen ilk veri; "Oku" emri "içinde yaşadığın sistemin çalışma tarzını ve tüm etkinliklerini insanlığa anlat" anlamına geliyordu.
İşte; inanç faktörü, bu gizemli yolculuğa, sistemin bilinmeyen yönlerine yatırım yapabilme anlayışından kaynaklanıyor.
Kesin olan, bireyin istese de istemese de sonsuza dek yaşayacağıdır. Bir yerde bitirmek, tamamen görüntüye dayalı bir yaşam tarzını kabul etmek olur ki, hatalıdır...
Sayın Altan diyor ki;
"10-60 yaş arasında, uyurken herkes 90 dakikada bir REM rüyası görür. Rüya süresinde erkeklerde ereksiyon olur, ya kadınlarda ne olur!"
İşte henüz çözülememiş bir konu daha... Tıpkı Kozmos'un neden git gide hızlanarak genişlediği gibi...
Kozmos'un genişlemesinin, bir değil, sonsuz Big bang'ların varoluşundan kaynaklandığını 'Kozmik Takvimde insan' yazısında belirtmiştim. Şimdi, "çözülemeyen problemi" açalım...
"İnsanın sadece dinlenme değil, vücudun restorasyonu, hücre bölünmesi, protein ve hormon sentezinin belli düzeylerde seyretmesi için uykuya ihtiyacı vardır.
Tüm uyku içinde yüzde 20-25'lik bir bölümü kapsayan, yaklaşık 80-100 dakikada bir yinelenen ve rüyaların çoğunun görüldüğü, kısaca REM (Rapid Eye Movement/Hızlı göz hareketleri) denilen bir dönem bulunur.
Bazı rüyaların cinsellikle ilgili olması, özellikle erkeklerde ereksiyona yol açması, REM dönemine rastgelen, Mars gezegeni ışınımıyla ilgilidir.
Daha çok, şiddet, hırs ve seks ismi ile belirtilen mânâları ihtiva eden bu tür tesirler, insan beyninde ereksiyon ile bağlantılı bölümü (otonom sinir sisteminin parasempatik bölümünü) uyarır.
Böylece, erkek penisi veya kadında onun karşılığı olan klitoris, kanla dolarak büyüyüp kalınlaşır. Cins ayırımı olmaksızın, bir kısım insanlarda daha sonra, sempatik sistem de aktive olarak, uyku sırasında orgazm oluşmaktadır.
Bu fiil, tüm uyku boyunca sadece 1-2 dakikalık zaman diliminde meydana gelmesine rağmen; bütün geceye yayılmış gibi algılanmaktadır..."
Zaman üstü boyutlarda hazırlanan Evrensel Kitap; "Biz insanlara çeşitli örnekler verdik, artık tefekkür edip, akıllarını kullanarak bu misallerle neyi anlatmak istediğimizi anlasınlar” demektedir.
Böylece ifade edilen Evrensel değerler, mutlaka dikkâte alınmalı ve bilinçli bir şekilde topluma yansıtılmalıdır.
İnsanca yaşamanın gereği de budur.
[Bu yazı 2 Ocak 2000 Akşam Gazetesi’nde yayımlanmıştır.]
|