Son yolculuğun ilk durağı musalla taşıdır. Canlıların
diğer bir canlıyı-ölüyü- bir başka boyuta
uğurlayacakları bir tahttır. Bu aşamada -cenaze
namazında- aramızdan ayrılan insanın kusurlarını,
yanlışlarını görmek, hem sosyal hem de dini açıdan
koskoca bir ayıp ve günah olur. İmamın ‘merhumu nasıl
bilirdiniz?’ sorusuna verilecek yanıt: ‘İyi
biliriz’ olmalıdır; haklarınızı ‘helal ediniz’
şeklindeki temenni/uyarıya da ‘helal olsun’
karşılığı verilir. Bu söz, usulden üç kez tekrarlanır.
Tabi, herkesin bildiği bu konu, Allah’ın buyruklarını
dikkate alan ve bu buyrukların en azından bir hikmet
kapsamında kullanıldığını düşünen inanç sahipleri için
geçerli. Cenaze namazına hiçbir meşru gerekçe olmaksızın
katılmayan, sadece cami avlusunda boy gösterip muhabbet
edenler için değil. Bu tipler neden böyle davranıyorlar
anlamıyorum. Hiç olmazsa mevtaya hürmeten bunu yapsalar
ne kadar iyi olacak. Aslında bu insanların bu hususu
değerlendirmesi, çelişkilerden kendini kurtarması
gerekir diye düşünüyorum. Din bir keyif aracı değildir
ki !.
Bilmem bunu söylememe gerek var mı?
Bizim her zaman dimdik, tutarlı ve kararlı tutum içinde
olmamız gerekirken, bu tarz davranışımıza cinayetten
başka bir ad bulunamaz.
Bu arada, dikkatinizi çekmek istediğim, üzerinde hiç
kafa yorulmayan çok özel bir durum daha var.
Şöyle ki; gittikçe ilginçleşen toplum yaşamında
insanların neyi, ne zaman doğru neyi yanlış
söylediklerini, kime inanacaklarını tespit etmesi hiç
kolay olmuyor. Bu önemli. Bunun yanı sıra, birileri
çeşitli ortamlarda hiç durmaksızın bir
tanıdığınızı çekiştiriyor, arada geçen konuşmalarla
yerden yere vuruyor. Bu eleştirileri duyuyor ve
bunalıyorsunuz. Tam o sırada çekiştirilen kişi yanlarına
geliyor. Daha da kötüsü, bir bakıyorsunuz, az önce
dakikalarca tepeden tırnağa eleştirilen adam için birden
göstermelik sevgi bağları yaratılıyor.
Yerden yere
vurmak için olmadık sözler sarf edilen için, çarpık bir
mantıkla artık bir koruma ortamı oluşturuyorken, bu kez
‘seni gördüğüme nasıl mutlu oldum’ türünden
yalanlar dökülüyor. Anlayacağınız, dedikoduyu/riyayı
amentü yapma, edinme anlayışı var ortada. Siz
duyduklarınızdan utanıyorsunuz. Ama bunu yapanlar ‘alışmış
kudurmuştan beterdir’ deyişine taş çıkartıyor. Hiç
umursamıyorlar.
Bütün dileğimiz, yasaklı bu hareketlerden ellerini çekip
biraz da başlarına götürmeleri…
Oysa bütün insanî davranışlar, her zaman için başta da
belirttiğim gibi musalla taşındaki gibi olmalıydı.
Hatalar, kusurlar olduğu gibi kabul edilmeli, yargılama
sadece Yaratan’a bırakılmalıydı. Ama nedense olmuyor.
İnsanoğlu kendisini frenleyemiyor, tüm gücüyle
duygularının üzerine gitmesi gerekirken bunu yapamıyor.
Konuşuyor ve hayata niçin geldiğini, hangi kıstaslar
içinde yaşayacağını öğrenemeden göçüyor. Anlayacağınız
gibi ne ölümle barışık yaşayabiliyor ne de varlığın
hakkını vermek fikrini içine sindirebiliyor.
Ve birçok kişi gibi son yolculuğunda ‘büyük
bir felaketin’ kendisini beklediğinden habersiz, tam
destekle ve ‘iyi bilirdik’, ‘helâl olsun’
nidalarıyla uğurlanıyor.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |