Son yolculukta
Ahmet F. Yüksel
 

Son yolculuğun ilk durağı musalla taşıdır. Canlıların diğer bir canlıyı-ölüyü- bir başka boyuta uğurlayacakları bir tahttır. Bu aşamada -cenaze namazında- aramızdan ayrılan insanın kusurlarını, yanlışlarını görmek, hem sosyal hem de dini açıdan koskoca bir ayıp ve günah olur. İmamın ‘merhumu nasıl bilirdiniz?’ sorusuna verilecek yanıt: ‘İyi biliriz’ olmalıdır; haklarınızı ‘helal ediniz’ şeklindeki temenni/uyarıya da ‘helal olsun’ karşılığı verilir. Bu söz, usulden üç kez tekrarlanır.

Tabi, herkesin bildiği bu konu, Allah’ın buyruklarını dikkate alan ve bu buyrukların en azından bir hikmet kapsamında kullanıldığını düşünen inanç sahipleri için geçerli. Cenaze namazına hiçbir meşru gerekçe olmaksızın katılmayan, sadece cami avlusunda boy gösterip muhabbet edenler için değil.  Bu tipler neden böyle davranıyorlar anlamıyorum. Hiç olmazsa mevtaya hürmeten bunu yapsalar ne kadar iyi olacak. Aslında bu insanların bu hususu değerlendirmesi, çelişkilerden kendini kurtarması gerekir diye düşünüyorum. Din bir keyif aracı değildir ki !.

Bilmem bunu söylememe gerek var mı?

Bizim her zaman dimdik, tutarlı ve kararlı tutum içinde olmamız gerekirken, bu tarz davranışımıza cinayetten başka bir ad bulunamaz.

Bu arada, dikkatinizi çekmek istediğim, üzerinde hiç kafa yorulmayan çok özel bir durum daha var.

Şöyle ki; gittikçe ilginçleşen toplum yaşamında insanların neyi, ne zaman doğru neyi yanlış söylediklerini, kime inanacaklarını tespit etmesi hiç kolay olmuyor. Bu önemli. Bunun yanı sıra, birileri çeşitli ortamlarda hiç durmaksızın bir tanıdığınızı çekiştiriyor, arada geçen konuşmalarla yerden yere vuruyor. Bu eleştirileri duyuyor ve bunalıyorsunuz. Tam o sırada çekiştirilen kişi yanlarına geliyor. Daha da kötüsü, bir bakıyorsunuz, az önce dakikalarca tepeden tırnağa eleştirilen adam için birden göstermelik sevgi bağları yaratılıyor.

Yerden yere vurmak için olmadık sözler sarf edilen için, çarpık bir mantıkla artık bir koruma ortamı oluşturuyorken, bu kez ‘seni gördüğüme nasıl mutlu oldum’ türünden yalanlar dökülüyor. Anlayacağınız, dedikoduyu/riyayı amentü yapma, edinme anlayışı var ortada. Siz duyduklarınızdan utanıyorsunuz. Ama bunu yapanlar ‘alışmış kudurmuştan beterdir’ deyişine taş çıkartıyor. Hiç umursamıyorlar.

Bütün dileğimiz, yasaklı bu hareketlerden ellerini çekip biraz da başlarına götürmeleri…

Oysa bütün insanî davranışlar, her zaman için başta da belirttiğim gibi musalla taşındaki gibi olmalıydı. Hatalar, kusurlar olduğu gibi kabul edilmeli, yargılama sadece Yaratan’a bırakılmalıydı. Ama nedense olmuyor. İnsanoğlu kendisini frenleyemiyor, tüm gücüyle duygularının üzerine gitmesi gerekirken bunu yapamıyor. Konuşuyor ve hayata niçin geldiğini, hangi kıstaslar içinde yaşayacağını öğrenemeden göçüyor. Anlayacağınız gibi ne ölümle barışık yaşayabiliyor ne de varlığın hakkını vermek fikrini içine sindirebiliyor.

Ve birçok kişi gibi son yolculuğundabüyük bir felaketin’ kendisini beklediğinden habersiz, tam destekle ve ‘iyi bilirdik’, ‘helâl olsun’ nidalarıyla uğurlanıyor.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 16.11.2006
sufizmveinsan@gmail.com
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com