Soru yönlendirme koşulları…
Ahmet F. Yüksel
 

Ashaptan sual edenler vardı. Fakat “Ey müminler, bazı eşyâdan sual etmeyiniz! Eğer o size izhâr olunsa fena olurdunuz.” Ayeti kerimesinin nüzulü ile “Efendimize (s.a.v) sual etmekten nehy olunduk” dediler ve vazgeçtiler. (Tedbirat-ı İlahiye S.54)

Söz konusu uyarıdan sahabenin çıkardığı sonuç böyle. Hissettiklerinin dışa vurumu diye düşünüyorum.

Doğru mudur, değil midir tartışılır.

Şimdi bu misalle bağlantılı şekilde bazı analizlerde bulunmak gerekiyor.

Önce ‘edep’ sözcüğüyle işe başlayalım.

Edep; sosyal manada büyüklere karşı saygı, küçüklere sevgi ve hoşgörü içinde olmaktır.

Basit, genel anlamdaki izah tarzı böyledir. Ancak, tasavvufi yanıyla ve ehlince bu kavram, “bireyin terkibiyet değişikliğine ulaşması” olarak tanımlanır.

Orijin açıklaması budur.

Bu tür edebin yine de sosyal, basit manada olanından bir nasibi olması gerekir ki insanın ayakları yere sağlam bassın, ufukları açılsın.

Zira, bazen patavatsızca yapılan hareketler gereken değişikliği oluşturmadığı gibi, sosyal anlamdaki edebe de yakışmıyor. Bu yaklaşım da, beşeri çerçevedeki edebin mutlaka bir sınırının olduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak, ikisinden de nasiplenmek şart.

Soru sormaya gelince; Bu işlev taviz koparmak, dalkavukluk, şaklabanlık yapmak demek değildir. Aksine, düzgün ve anlamlı soru, maskaralığı, yalakalığı önler. Bireyi mantıklı düşünmeye davet eder.

Toplum içinde soru soramayan kişi, etrafında başkaları olduğu düşüncesiyle aktif olamaz. Konuşurken utanır. Aşırı heyecanlanma, kendini ifade edememe gibi şikâyetleri vardır ve neden böyle bir davranış içine girdiğini çözemez. Hatta bu yüzden depresyona girenler bile mevcuttur.

İleri derecede sosyal olanlar ise dur durak bilmeden konuşur, sorar.

Maksatları, bir şeyler öğrenmek değil, “kendilerini tatmin etmek, sözde bilgi alışverişinde” bulunmaktır. Soru yoluyla, muhatabı çaktırmadan eleştiri yağmuruna tutarken, birtakım şeylerin hıncını almak ister gibidirler.

Ancak toplumsal yapı böylesine anlamsız davranışlar içine girenleri affetmez. Bir değirmenin taneyi kabuğundan ayırması gibi, insanı bu yeteneklerinden soyarak un haline getirir. Soru sormak gayesiyle sohbet ortamını bir orta oyununa çevirip edepsizlik yapmak, insan yaşamını irdelemek kimsenin haddi değildir.

Gelelim Sahabenin Rasulûllah Efendimize soru sormaktan kaçınması meselesine. Söz konusu ayeti iyice okuduğunuzda şu sonuca ulaşmanız mümkündür: Orada, dikkât ederseniz, “soru sormayın” denmiyor. ”…Cevabı verildiğinde hoşlanmayacağınız soruyu sormayın” deniyor, yoksa ilim adına soru yasaklanmıyor. İslâm, insanları cehalete mahkum etmek ve cahili inanca boğarak köleleştirmek için değil, çağdaşlığa uygun bir noktaya getirmek için var olmuştur.

İnanılması güç ama, böyle bir deryanın yanında insanın soru sormasını engelleyebilecek gücün sadece takdir olduğunu düşünmekle yetiniyor ve anlamsız başka noktalara girmek istemiyorum. Zira Efendimizin (s.a.v) onları ne kadar sevdiğini, üstüne düştüğünü çok iyi biliyorum.

 

 
 
İstanbul - 10.01.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com