Toplum
yaşamında çok önemli yeri vardır suç ve karşılığı
olan ceza faktörünün. Kim olursa olsun, suç
işleyenin mutlaka cezalandırılması istenir. Sadece böyle
tatmin olur insanoğlu, acısı bu şekilde diner.
Birey
kendine hükmettiği, kontrollü olduğu sürece suç işlemez.
Çünkü
iradesini kullanmasını bilir.
Hayallerine
yabancı olacak bir geleceğin seçimini yapmaz.
Hareket
ivmesini suç işlememek üzerine düzenler.
Sorumsuzluktan kaçınır.
Tabiatı
itibariyle, özünden aldığı güçle “olaylara
direnebilme yetisine” sahip olur.
Oysa;
hayatın zevklerine kapılarını sonuna kadar açıp, tad
alma peşinde “kişiliğini, popülerliğini, maçoluğunu
devam ettirmek” kararlılığında olanlar, karmakarışık
işlere yeltenmekten zevk duydukları için, ortalığa korku
yayıp suç işlemeyi adet haline getirirler.
Ve,
kural dışı şeylere ulaşırken, kendilerini de epeyce
berbat bir halde bulurlar.
Bunlar,
ilahi emirlerden kopukluğun, sistemi okuyamamanın,
inançsızlığın, yozlaşmanın işaretleridir.
Ruhen
çökmüş-bitmiş bu gönülsüzlerin kurmak istedikleri
dünyalar, tümüyle izafi ‘ben’ liklerinin
eseridir.
Aşırı
suçlar, toplumlara da sirayet eder. Ve genel bir
bezginliğin oluşmasına neden olur.
İşte
asıl tehlike buradadır!
Çünkü hayal
kırıklığı ve bunalımlarla hayatını devam ettirenler,
toplumu da duygularıyla ortak noktaya çekebilir.
İşledikleri suçlar nedeniyle büyük bir boşluk ve aynı
zamanda bir “suçluluk duygusu” çemberi içine
alabilirler.
Bu nedenle
farkında bile olmadan, birden, bitip-tükenmek
zorunda kalan bir toplum modeli yaratılır.
Olabilecekleri unutup sistem dışına çıkan, suç
işleyen, kötü ahlâklı kişilerin düştüğü ve
düşüreceği durum budur.
Kısaca
söylemek gerekirse, suç işlememek için; sıradışı-özel
insanlarla yaşamak en makul olanıdır. Şayet böyle bir
imkân yoksa çok dikkatli olunması tavsiye olunur.
Mantıklı düşünce birliği tesis edilmeden kurulacak
dostluklar, yakınlaşmalar, çoğu kez önceki “yaşam
koşullarını” aratır hale getirir..
Suçlu
duruma gelmek, işleyene mutlak bir cezanın
kesilmesine vesile olur.
Suç ve
ceza boyut itibariyle ‘sünnetullahla’
ilgilidir. Burada kişi, fiillerinin karşılığını alır.
Suç işlenecek kaideler belirlenerek insanoğlu, gerek
sosyal yaşamda gerekse mistik sahada önceden uyarılır.
Bu kırılma
noktasında Kur’an şöyle demektedir:
Kesinlikle Allah, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var
ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler! (Ahmed
HULÛSİ - Allah İlminden YANSIMALAR / ”B” Kapsamında
Kur’ân’a Bakış)
Tuzu kuru,
vurdumduymaz yapılı olan mahaller, kültür ve inanç
zafiyetlerinden ötürü, verilmek istenen mesajı
katiyen değerlendiremezler.
Onlar,
arınma gibi bir işlevi hatırlamazlar. Uyarılar bir
kulaklarından girer, diğerinden çıkar.
Görmemek,
duymamak ve bilmemek yerine; sanki olup biteni
araştırıp dedikodulara katkı sağlayacak bilgileri
üretmek, zevk-ü sefa içinde yaşamak, daha çok yemek ve
daha çok seks için çaba sarf ederler.
Başkalarına
değil, kendilerine dahi katlanamayan bu tipler, mutlak
surette layık oldukları yere geleceklerdir.
İnsanın
işlediği suçun karşılığı olan cezayı alması,
yukarıda değindiğim gibi, duygularına hakim
olamayanları da beraberinde sürükleyerek, çığ gibi
büyür.
Suça neden
olan etkenleri genel olarak ‘hazımsızlık,
yeteneksizlik, emirlere uymama’ diye vasıflandırmak
mümkün.
Bundan
ötürü sınır tanımayana sistemde gereği yapılır!
İnsanlarla hayvanlar arasındaki fark, insanın iç
güdüleri ile değil, aklı ile hareket etmesidir.
Bir
hayvanın suçlu ilan edilebilmesi ve cezalandırılması
mümkün değildir. Burada dikkati çeken şey,
hayvanın ruhunun olmadığıdır.
Kur’anı
Kerim’de onlar için bahsedilen ayrıntıların tümü
semboliktir.
Bireyin
itaat etmesi/teslim olması söz konusu iken, hayatın
anaforuna kapılmış biçimde yaşamasının sonucu cezadır.
Oysa asi
ruhlara yardımcı olacak sadece Allah’ tır.
Nitekim
Kur’anı Kerim:
Kul ya
ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim la taknetu min
rahmetillah* innAllahe yağfiruzzünube cemiy'a* inneHU "HU"vel
ĞafururRahıym;
De ki: "Ey nefslerinin hakkını vermede israf
etmiş kullarım (nefsinin hakikâtini yaşamak yerine,
ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allah
Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allah bütün
suçları (tövbe edene) mağfiret eder...
Muhakkak
ki O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." (
Zümer 53-)
kelamıyla/hükmüyle yaklaşımda bulunuyor. |