Suç ve Ceza
Ahmed F. Yüksel
 

Toplum yaşamında çok önemli  yeri vardır suç ve karşılığı olan ceza faktörünün. Kim olursa olsun, suç işleyenin mutlaka cezalandırılması istenir. Sadece böyle tatmin olur insanoğlu, acısı bu şekilde diner.

Birey kendine hükmettiği, kontrollü olduğu sürece suç işlemez.

Çünkü iradesini kullanmasını bilir.

Hayallerine yabancı olacak bir geleceğin seçimini yapmaz.

Hareket ivmesini suç işlememek üzerine düzenler.

Sorumsuzluktan kaçınır.

Tabiatı itibariyle, özünden aldığı güçle “olaylara direnebilme yetisine” sahip olur.

Oysa; hayatın zevklerine kapılarını sonuna kadar açıp, tad alma peşinde “kişiliğini, popülerliğini, maçoluğunu devam ettirmek” kararlılığında olanlar, karmakarışık işlere yeltenmekten zevk duydukları için, ortalığa korku yayıp suç işlemeyi adet haline getirirler.  

Ve, kural dışı şeylere ulaşırken, kendilerini de epeyce berbat bir halde bulurlar.

Bunlar, ilahi emirlerden kopukluğun, sistemi okuyamamanın, inançsızlığın, yozlaşmanın işaretleridir.

Ruhen çökmüş-bitmiş bu gönülsüzlerin kurmak istedikleri dünyalar, tümüyle izafi ‘ben’ liklerinin eseridir.

Aşırı suçlar, toplumlara da sirayet eder. Ve genel bir bezginliğin oluşmasına neden olur.

İşte asıl tehlike buradadır!

Çünkü hayal kırıklığı ve bunalımlarla hayatını devam ettirenler, toplumu da duygularıyla ortak noktaya çekebilir. İşledikleri suçlar nedeniyle büyük bir boşluk ve aynı zamanda bir “suçluluk duygusu” çemberi içine alabilirler.

Bu nedenle farkında bile olmadan, birden, bitip-tükenmek zorunda kalan bir toplum modeli yaratılır.

Olabilecekleri unutup sistem dışına çıkan, suç işleyen, kötü ahlâklı kişilerin düştüğü ve düşüreceği durum budur.

Kısaca söylemek gerekirse, suç işlememek için; sıradışı-özel insanlarla yaşamak en makul olanıdır. Şayet böyle bir imkân yoksa çok dikkatli olunması tavsiye olunur. Mantıklı düşünce birliği tesis edilmeden kurulacak dostluklar, yakınlaşmalar, çoğu kez önceki “yaşam koşullarını” aratır hale getirir..

Suçlu duruma gelmek, işleyene mutlak bir cezanın kesilmesine vesile olur.

Suç ve ceza boyut itibariyle ‘sünnetullahla’ ilgilidir. Burada kişi, fiillerinin karşılığını alır. Suç işlenecek kaideler belirlenerek insanoğlu, gerek sosyal yaşamda gerekse mistik sahada önceden uyarılır.

Bu kırılma noktasında Kur’an şöyle demektedir:

Kesinlikle Allah, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler! (Ahmed HULÛSİ - Allah İlminden YANSIMALAR / ”B” Kapsamında Kur’ân’a Bakış)

Tuzu kuru, vurdumduymaz yapılı olan mahaller, kültür ve inanç zafiyetlerinden ötürü, verilmek istenen mesajı katiyen değerlendiremezler.

Onlar, arınma gibi bir işlevi hatırlamazlar. Uyarılar bir kulaklarından girer, diğerinden çıkar.

Görmemek, duymamak ve bilmemek yerine; sanki olup biteni araştırıp dedikodulara katkı sağlayacak bilgileri üretmek, zevk-ü sefa içinde yaşamak, daha çok yemek ve daha çok seks için çaba sarf ederler.

Başkalarına değil, kendilerine dahi katlanamayan bu tipler, mutlak surette layık oldukları yere geleceklerdir.

İnsanın işlediği suçun karşılığı olan cezayı alması, yukarıda değindiğim gibi, duygularına hakim olamayanları da beraberinde sürükleyerek, çığ gibi büyür.  

Suça neden olan etkenleri genel olarak ‘hazımsızlık, yeteneksizlik, emirlere uymama’ diye vasıflandırmak mümkün.

Bundan ötürü sınır tanımayana sistemde gereği yapılır!

İnsanlarla hayvanlar arasındaki fark, insanın iç güdüleri ile değil, aklı ile hareket etmesidir.

Bir hayvanın suçlu ilan edilebilmesi ve cezalandırılması mümkün değildir. Burada dikkati çeken şey, hayvanın ruhunun olmadığıdır.

Kur’anı Kerim’de onlar için bahsedilen ayrıntıların tümü semboliktir.

Bireyin itaat etmesi/teslim olması söz konusu iken, hayatın anaforuna kapılmış biçimde yaşamasının sonucu cezadır.

Oysa asi ruhlara yardımcı olacak sadece Allah’ tır.

Nitekim Kur’anı Kerim:

Kul ya ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim la taknetu min rahmetillah* innAllahe yağfiruzzünube cemiy'a* inneHU "HU"vel ĞafururRahıym;
De ki: "Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (nefsinin hakikâtini yaşamak yerine, ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allah Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allah bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder...

Muhakkak ki O, Gafûr'dur, Rahîm'dir." ( Zümer 53-)

kelamıyla/hükmüyle yaklaşımda bulunuyor.

 

 

 
 
İstanbul - 18.04.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com