Tanrı Ehli: Az Gelişmişliğin Genel Görünümü
 

Yazı başlığına, Allah ehli değil de “tanrı ehli” olarak isim vermemi ilginç bulmayabilirsiniz. Ancak tanrı ehli olarak bilinen tip, ilk bakışta, kendinde mevcut olmayan, dışarılarda ötelerde bir ilah anlayışını ve bu yaşamı benimseyenleri tarif eder.

Hemen belirtelim ki, düşünceyi tam olarak yoğunlaştıramayan, geciktirmeyi gerektiren ve bir hayat tarzı haline gelen haller, bu tür insanlarda bulunur.

Çünkü, bu his bilinç altlarına sessiz ve sinsice yerleşir.

Onların bulunduğu ortamda, akla hayale sığmaz işbirlikleri sayesinde acayip ve garip işler yaşanır.

Bütün bunlar cehaletin–tanrı ile özdeşleşmenin bir sonucu olarak görünür.

Tanrı ehlinin başına gelenler ‘kendi yönelmelerinin neticesiyle’ karşı karşıya kalmalarından başka hiçbir şey değildir.

Bir tür kısmetsizliğin ötesinde, konuya vakıf olamamanın, “dini bir hobi gibi kullanmanın” sonucudur bu durum.

Tanrı ehli, tek kare resimde, “bir asansöre salkım saçak dolan veya bir trene yine aynı şekilde binen” insanlar misalidir.

Görüntüleri her taraftan sarkar. Yerinde, sağlıklı bir fotoğraf veremez. Kendisini tatmin için, her türlü şekle girer.

Varoluş felsefesini aklına dahi getirmez. Yokluğunun bilincine,  mutlak şuurun varlığına asla vakıf olamaz. Şuurla bilincin farkını yapamaz.

Çok sınırlı hayatı-yaşamı vardır. Bir yerden bir yere, bir boyuttan diğerine gitmek ister, ama çoğu kez buna güç getiremez. Daima dar alanlarda paslaşır durur.

Çünkü ilerisi için ya da yenilenmeye dönük hiçbir amacı yoktur.

Eline aldığı işi bitiremez. Üstesinden gelemeyeceği bir işe girişir, kesinlikle başarılı olamaz.

Azla yetinmek gibi koşullar tanrı ehli için değildir!

Fikirlerini, kendine benzeyen ‘tanrının kulları’ ile paylaşır. İlim noktasına erişemediğinden, elindekilerle yetinmek mecburiyetindedir.

Tanrı ehlinin nitelikleri bunların yanı sıra; çoğalma, büyüme, algılama, muhakeme ve düşünme gibi sahip olduğu tabirler, kendisine ayna olabilen insanların seviyesi ile ilgili olup tümüyle dışsaldır.

Onlarda “içkin bir tanımlamaya” girmek söz konusu dahi olamaz.

‘Eşyanın hakikâtine’ ulaşmak yerine, onu "kırarak, esneterek, eğip bükerek" bozmayı yeğler. Zahir yönden ifade edelim; elindekini verimli kullanmazsa, rahat edemez, yaşamını devam ettiremez olur.

Şayet “zihinsel durumu bozuk” bir insan görüyorsanız, sonuçta onun ya bir ateist ya da gerçekten hasta veya tanrı ehli olduğu kanaatine varabilirsiniz.

Tanrı ehli, sergilediği tuhaflıklarla ön plâna çıkmayı başarır. Artık ondan her türlü garipliği, asabiyeti beklemeniz mümkündür.

Buna mukabil, bir Allah ehli adayında; Gün içinde veya bir süreliğine ‘değişik bir performans ya da tuhaflıklar görebiliyorsanız’, bilin ki o, bir tanrı ehli ile arkadaşlık kurmuş ve böylesi sefil-rezil durumlara düşmüş, bu ilkel hali ile tam seyirlik olmuştur.

Ancak, ‘Allah ehli’ böyle değildir.

O, evrenselliği temsil eden her fotoğrafta en küçük detayları dahi değerlendirir. Bir kaynaşma içinde, tüm canlılar birbirine tutunur, birbirine destek olurlar.

Onlar her zaman aranır, yoklukları fark edilir.

Değişik bir görünüm ile ortaya çıktıklarında, ‘her türlü karmaşadan kendilerini kurtarır’, bütünlüğe doğru adım atarlar.

Bizler bu genel görünümleri iyi değerlendirmeli, seçimleri çok iyi yapıp sorumluluk bilinciyle yaşamayı bilmeliyiz.

Doğru olan bakış açısı budur.

“Peki ne yapmak lazım?” sorusuna ise amacı, tipi, çeşidi ne olursa olsun, “şirke davetiye çıkartan ve Allah’a eş koşan”, “insanın gerçeği ile yaşamayı” yok eden böylesi anlayışlardan, tutumlardan süratle uzaklaşmak yerinde olur diye yanıt vermek gerekiyor.

 

 

 
 
İstanbul - 19.07.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com