Tarafsız Olmak Zorunda mıyız?

Ahmed F. Yüksel
 

Madde planında kalıp bu düzeni benimseyenler, yeni bir anlamı tespit ettiklerinde, bazı kelimeler için sözlüğe bakmak veya bazı belgeleri karıştırmak ihtiyacını duyabiliyorlar.

Bu bağlamda açıklayıcı olarak, yazı başlığının ana noktasını teşkil eden ‘tarafsız’ kelimesinin ‘önyargılı olmayan, yansız bir bakış’ anlamına geldiğini söylememiz mümkün. 

Şayet karar verilen bir konuda, burnumuza pis kokular gelebiliyorsa, orada olay, içeriğini/tarafsızlığını kaybetmiş, taraflı bir öngörü oluşturulmuş demektir.

Kısacası, toplumun gündemini sıkça meşgul eden, birçok tartışmanın odak noktası haline gelen hususlarda gerçeği görebilmek söz konusu ise, yanlı perspektiflerden kaçınmak zorunlu hale gelir.

Gündelik yaşantımızda fark ettiğimiz gibi, her sorun duygularla dile getirildiği için, tarafsızlığını kaybetmekte ve meselenin çözümü yerine, gereksiz şekilde anlaşılmaz konulara saplanılmaktadır.

Adeta bir kartopu gibi büyüyen ve “çözümsüzlüğe uzanan sorunlardan” yılanlar ise ister istemez,  bulundukları ortamı terk etmek zorunda kalıyorlar.

Bu arada hemen belirtmeliyim ki, bu yazıyı kaleme almamın nedeni, tarafsızlık prensibine teorik yönden bakmak değil, yaşama yansımasını sağlamak ve bu niteliğin doğru olarak tecelli ettiğini göstermektir.

Bilindiği gibi, çoğu çocuk, hurafeler ve dogmalarla karşı karşıya kalıyor. Böyle bir disiplin içinde yaşamını sürdürüyor. Akıldan, bilimden, üretimden uzak bu çemberin, kuşatmanın dışına çıkamıyor ve ister istemez olaylara da tarafsız gözle bakamıyor.

Ama, normal bir bakış açısının içeriği bu şekilde değil. Duygularından bir nebze kurtulan kişi, özellikle aile bağlarına karşı oluşturulan olumsuz hallerde dahi objektif davranabilme niteliğini kaybetmemeli.

Ne ki, hayallerinin peşinden gidenler ve bu uğurda büyük çaba harcayanlar, anlatılanları göze almadan, çok kötü şekilde, ‘yanlı’ olma özelliğini ortaya koyarlar.

Örneğin, başarılı bir iş yapmaktan gurur duyanlar, yaptıkları iş üzerine kilitlediklerinden, maalesef bu yeteneklerini kaybedebilirler. Çünkü, başarıda başkalarının da payı vardır.

Bunu göremezler.

Dikkât edin, tarafsız olamayanlar, hazım

sendromu yaşar ve belli tuzaklara düşerler.

Benim özellikle üzerinde durduğum husus; tarafsızlık konusunu bir türlü yakalayamayan, ama temin edebilmek için elinden geleni yapanlarla ilgilidir.

Ancak, bu nitelik kolayca elde edilmez.

Tarafsızlıkta ilginç olan; “konumu ve yaşayış biçimi” ile gündemde olan birilerinin, yanlı tutumları ile “objektif bakış açılarını kaybeder gibi görünmeleri” dir. Enteresan davranışları insanları yanıltabilir.

Bunun farkında olabilme zorunluluğu vardır.

Peki onlar, kimler için bu davranış biçimini tercih ederler?

Sorunun cevabı şudur:  Öncelikle belirtmem gerekirse bu husus, kendileri için bir örtüdür. Amaç kendisine pamuk ipliği ile bağlı insanların düşüncelerini farklı yönlere sevk etmektir.

İkinci önemli nokta ise, bu vasıftaki mahallerin yanlı davranışlara bürünebilmesi, o noktayı kaldıramayanı korumaya alması ile alâkalıdır.

Şayet rengini belli etse, tavırlarını net şekilde ortaya koysa, gerçekler, ilgilenenleri bayağı tedirgin edecek, yaşamı bir kenara bırakın, uzak mesafede olanların inançlarının kaybolmasına dahi yol açabilecektir.

İşte Kurân-ı Kerim, bu noktayı algılamak gayesi ile mecazen,  “Allah boyası! Allah boyası ile boyanmış olmaktan güzel ne olabilir!

Biz O'na kulluk edenleriz!” (Bakara- 138-) şeklinde bir yaklaşımda bulunmaktadır.

Tarafsızlığı bundan güzel izah edebilecek bir cümle var mı,  ne dersiniz?

 

 

 
 
İstanbul - 28.03.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com