Bazı
sorunların
üzerine
gitmenin
şart
olduğunun
idraki
içindeyiz.
Böylesi
koşullarda,
sürçü
lisan
edersek
kimse
bizi
kınamasın.
Yoksa
bir
anlamsızlık
içinde
boğulup
gitmemiz
işten
bile
değildir.
Mistisizmin
gelişmesinin
önündeki
en büyük
engel,
kendini
“daima
haklı”
gören
bir
zümrenin,
yakın
çevresine
illaki
dediğim
dedik
şeklinde
iddialarını
aktarmasından,
hatta
bir
anlamda
dikte
ettirmesinden
kaynaklanıyor.
Örneğin,
tecellilerle
birlikte
Allah
da
değişir
diye
israr
edenler
yanılıyor.
Çünkü
ismi
Allah
olan
ile,
tecelli
aynı
şeyi
ifade
etmiyor.
Bizlerde
şayet
Allah’ı
tanımaya
yönelik
bir
çalışma,
kemal
yönüyle
bir
inkişaf
olsaydı,
kimse
“ikisini
benzer
kavramlar”
olarak
kabul
etmezdi.
Çünkü
Allah
kayıt
altına
girmez,
haliyle
bu
kişilerde
yanlış
bilgi
mağduru
olmazlardı.
Anlaşılan
şu ki,
objektif
olma, bu
şekilde
düşünme
iddası
kimi
zaman
izafileşmektedir.
Ayrıca
gerçeğe
böylesine
sıradan,
basit
tartışmalarla,
münakaşalarla
varılamaz.
Zira bir
gün
birileri
çıkıp
onlara,
“Sen
Allah’ın
tecellileri
ile
Allah’ı
karıştırıyorsun,
o halde
nasıl
fikir
yürütüyorsun?”
diyebilir.
Konu
hakkında
yanlış
fikir
yürütenlere
şu öğüdü
verebiliriz.
Onlar
bir
zahmet Abdülkerim
Ceyli
Hz.lerinin
“İnsan-ı
Kâmil”
isimli
eserini
okusunlar.
İnanın
bu bir
dost
tavsiyesi,
hatadan
dönebilmenin
işaretidir.
Abdülkerîm
Ceyli Hz
leri,
tecelliler
bahsinde;“Allahın
tecellileri
her an
değişir
ama
kendisi
asla
değişmez”
demektedir.
Tasavvufi
deyişle
bu olgu
“tecelli-î
vahid”
adını
alır. Su
birikintisine
düşen
taşın
çıkardığı
ilk
halka
misali
gibidir.
Diğer
halkalar
onun
devamıdır.
Çağdaş
bilimle
yapılan
yaklaşımda
adı
“tek
kare
resim”
dir. Her
şey bu
resimde
bir
figürdür.
Unutulmamalı
ki “Allah
ismi ile
işaret
edileni”
çok iyi
algılamak
gerekiyor.
Söz
konusu
cümlenin
anlamının
orijin
karşılığı
“işaret
edilen!”,
zahiri
ise “Nokta”
oluyor.
Bu düzey
Esma
boyutudur.
|
|
Noktadan
zahir
olacak,
noktalar
da ise
ilk
tekil
yapı
[Ruhu
Azam]
şeklinde
temayüz
eder. Bu
konum
“her an
yeni bir
şandadır”
hükmü
ile
anılır.
İşte
tecelli
denilen
şey
budur.
Sonuç
olarak
şunu
ifade
etmemiz
mümkün;
Allah
değişmez,
değişen
tecellileridir.
Şimdi
başa
dönelim;
Bu bilgi
bizde
temel
teşkil
etmeden
oluşa
gelen
her
fiile,“O
her an
yeni bir
şandadır”
hükmünü
vermek
yanlış
olur.
Bizler
tecelli
ile
fiilleri
karıştırıp,
duygularımız
istikametinde
kullanmaya
başlar,
ayrıca
bununla
kalmayıp
ismi
Allah
olanı
tarif
etmeye
kalkışırsak,
bu fahiş
bir hata
olur.
İdraken
bunun
pek de
parlak
bir
fikir
olduğunu
söyleyemeyiz.
Bu
felsefe
bir
ölçüde
akim
kalmaktır.
Önemli
olan
doğru
bilginin
bireylere
yansımasıdır
Algılamaktan
yoksun,
cahil
diyebileceğimiz
bir
zihniyetin
takip
edilmek
mecburiyetinde
kalınması
hakikatı
örter.
Bu
düşünceleri
izlemekte
ısrar
eden
zümre,
algılamalarını
mutlaka
belirli
bir
seviyeye
getirmek
zorundadır.
Düşüncelerinde
kayıtlananlar,
şirke
dalma
hususunda
zirve
yapar.
Ve ciddi
tepkilerle
karşılaşırlar.
Özetle
söylemek
gerekirse;
“tecelliler
değiştikçe
Allahın
değişebildiğini
düşünenler,
veya
basit
bir
olayı
tecelli
gibi
kabullenenler”
yanılır.
Çünkü
ismi
Allah
olanın
rengarek
oluşu,
onun
renkli
olduğunun
işareti
değildir.
O
renksizdir.
Böyle
belirsizlikler
olduğunda
sıkıntılar
artar,
meseleleri
çözmek
zorlaşırken
paylaşımlar
da
azalır
ve ne
tecelli
anlaşılır,
nede
tecelli
eden.
Şimdi
dürüstçe
bir daha
kendimize
soralım;
Allah
tecelli
mi değil
mi? Bu
bıçak
sırtı
kadar
keskin,
sırat
köprüsü
kadar
hassas
bir
çizgi
üzerinde
görüş
farklılığına
yer
olamaz.
Önümüzde
fırsat
varken;
Allahın
hakkını
ona,
tecellilerin
hakkını
da
tecellilerine
vermek
şart
gibi
görünüyor. |