Tek Tanrılı Dinler ve Resuller
Ahmet F. Yüksel
 

Tek tanrılı dinler; her şeyi bilen, gören ve işiten Tanrı'nın, kendisine tapınılması için evreni yarattığını öne sürüyorlar. Söz konusu idrakte Yaratan, yaratılanla "ceza ve mükâfat" sistemine dayanan bir ilişki içinde olur. Bu anlayış, her dönemde böyleydi, ne yazık ki bugün de aynen sürüp gidiyor.
Oysa Kuran ve onun özü mahiyetindeki bilim (tasavvuf felsefesi), "eşsiz ve sonsuz" bilincin yani Allah’ın, kendisini seyredebilme arzusu içinde ve tekvin sıfatına dayalı bir biçimde evreni yarattığını söylemektedir.

Bugün, bilimin ifade ettiğine göre, evren mütemadiyen büyümektedir. Ancak, ben bu görüşe katılmıyorum. Şayet evren durmaksızın çoğalmakta ise bu teori Allah’ın sonsuz ve sınırsız oluşuna halel getirecek ve ‘O’ bir yerde kayıtlanacak, köşeye sıkışacak demektir. Böyle bir analiz, O’ndan daha büyük bir tanrının varlığını ister istemez oluşturmak zorundadır. Bu şekilde bir düşünce mevzubahis olamayacağına göre, bilim yeni tespitlerini yanlış bir ifadeyle ‘evren büyüyor’ şeklinde açıklamamalıdır.

Tek tanrılı dinin en önemli Resullerinden biri hiç şüphesiz, Hz. Musa’dır. Mutlak varlığın kendine ‘ateşten tecelli’ etmesine karşılık, ümmetine Allah’ın ötelerde bir varlık olduğu inancını yerleştirmiştir. Tasavvufi yaklaşım, söz konusu eylemi ‘Tenzih’ ifadesiyle tanımlar.

Bu durum, Hz. Musa’nın şirk anlayışında olduğunu belgelemez. Zira hiçbir Nebi ya da Resul, açık ya da gizli şirk içinde olamaz. O bakımdan Nebi ve Resuller arasında verilen mesajların birbiriyle uyumlu olması dikkat çekicidir. Bunlar, şu anda olup bitenleri, olmadan önce müşahede edenlerin altına imza attıkları mesajlardır.

Dolayısıyla, ilk etapta “faklı şeyler söyleniyor” gibi görünmesine karşın, bütünlüğü asla bozmadığı ve mutlak bir gereklilik olduğu anlaşılacaktır. Onlar, bir yerde açıklanması istenenleri hiçbir katkı yapmaksızın ortaya dökmek durumundadırlar. Evet, doku hiç bozulmamıştır. Bu denge her zaman vardır.

Ayrıca, tarih boyunca onlara reva görülen muamele tasvip edilemez.

Yaratıcı ef’alde sonsuz ve sınırsız ise esmada ve sıfatlarda da aynıdır. Zatı için benzer şeyleri söylemek, bilinen kavramları kullanmak, takdir edersiniz ki abes olur.

Bu gerçeğe göre bölünme ve parçalanma söz konusu değildir. Parçalanma hayal olunca, gözler O’nun neden efal boyutunu meydana getirmek istediğine çevrilecektir.

Akla muhtemelen gelecek olan soru budur.

Zira, o ilim boyutunda da yarattığını seyretmekte idi. Bu aşamada subûti sıfatların ve bu sıfatlar içinde en başta da söylediğimiz tekvin sıfatının varlığı ön plana çıkar. Tekvini idrak edemeyenin/yaşayamayanın ise bu âlemlerin neden yaratıldığını bilebilmesi mümkün görülmüyor.

Anlaşılan şu ki, bu sıfat diğer sıfatlardan biriyle ilişki içindedir. Lütfen bir dizi sual sorup, “nedir?” diyerek, bu işi bana bırakmayın. Onun hangi vasıf olduğu hususunu sizlerin görüşlerinize/idrakinize bırakıyorum.

Sağlıkla kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 19.11.2006
sufizmveinsan@gmail.com
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com