Temel Esaslarda Oruç

 

Ahmet F. Yüksel
 

Akşam Gazetesinin değerli okurları, selamlar. İki yıllık bir aradan sonra yeniden gazetemizin Ramazan sayfasında bana ayrılan köşede ‘makalelerimi’ yazmaya başlıyorum. Geçmiş yıllarda buradaki yazılarım sevgili dostum, usta gazeteci Ramazan Güntav’ın teşebbüsleri ile olmuştu. Şimdi, yine onun davetiyle ve ilgililerin katkısıyla sizlerle birlikteyim.

Gerekçeleri ve referansları ne olursa olsun, ele alınıp yazılacak, değerlendirmeye tabi tutulacak mistik boyutla ilgili bir yığın konu var. Ne var ki onları tüm boyutları ile yansıtmakta yetersiz kalabiliyoruz. Zira, buna ne zaman ne de zemin müsait oluyor.

Şimdi gelelim bugüne. İzninizle İslâm’ın temel esasları/etkinlikleri arasında ilk sırada yer alan oruç hükmü ile konuya başlamak istiyorum.

Oruçla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresinin 183 -184 ve 185. ayetlerinde şöyle denilmektedir:

183. Ey iman edenler, sıyam (oruç, imsak, susmak) sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı  /farz kılındı... Umulur ki (bu sayede) korunursunuz.

184. (Oruç) sayılı günlerde/günlerdir... Sizden kim hasta veya bir sefer üzere olursa, (kendisine) diğer / başka günlerden iddet lazımdır (onlar sayısınca, başka günlerde oruç tutmalıdır)... Oruç tutmaya takati sınırda olanların üzerine / ona gücü yetenlere ‘miskin’in yemeği bir fidye düşer... Kim hayır olarak TATAVVU’ ederse (fazla fazla verirse), işte bu onun için daha hayırlıdır... Ve oruç tutmanız, sizin için (fidye vermekten) daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.

185. Ramazan ayı ki, insanlar için bir hidayet rehberi, HUDA (Öz’e, tekliğe ait ilim) ve FURKAN (‘fark’a, tafsile ait ilim)’dan da beyyineler (apaçık ayetler, deliller) olarak şu Kur’an, o vakt içinde inzal edildi... Sizden her kim bu ay’a şahid olursa, orucunu tutsun... Kim de hasta veya bir sefer üzere olursa, o günler sayısınca başka/diğer günlerde (orucunu tutsun)... Allah size/siz olarak kolaylık diler, size zorluk dilemez... İddeti ikmal etmenizi (o sayılı günleri tamamlamanızı), size olan hidayeti üzerine Allah’ı tekbir etmenizi (diler)... Umulur ki şükredersiniz.

Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere; oruç, Müslümanların, yerine getirmekle yükümlü olduğu evrensel bir ibadettir. Aynı zamanda, bizden önceki ümmetlere de -namaz gibi- farz kılınmıştır. Bakara 185. ayette de belirtildiği üzere, farz orucun tutulacağı günler, Ramazan ayındadır. Bu günlerde hastalık yahut yolculuk sebebiyle oruç tutamayanlar, tutmadıkları gün sayısınca kaza ederler. Ramazan ayı dışında tutulan oruçlar, nafile ibadetler yerine geçer. Ancak, “nafile ibadet” deyip bu tür çalışmaları boş/gereksiz görmeyin. Sonuçta, insanı tefekkür bineğine oturtur.

Orucu zorluk ve güçlükle tutabilecek olanlar, onun yerine fidye verebilirler. Çünkü 185. ayette, “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez” demektedir. Bu kategoriye girenler, yaşları ilerlemiş olanlar ile iyileşmesi mümkün olmayan hastalıklara -şeker- kalp-ülser gibi- yakalananlar, oruç tutmamalıdır. Ancak, ucuz gerekçelerle oruçtan kaçmak ve hastalık gibi bahanelere sığınmak bir İslam ferdine yakışmaz. Dolayısıyla her birim, vicdanına danışarak kendi kendini sorgulamalı ve söylentilere, küçük mazeretlere dayanarak tartışıp oruç tutmaktan kaçınmamalıdır.

Orucun yalnızca aç durmak anlamına gelmediğini ve bununla sınırlı olmadığını, namaz-zikir türü çalışmalarla da desteklenmesi gerektiğini, bu etkinliklerin beyne ve tüm bedene yayıldığını, nefis mücadelesini kontrol altına aldığını söylememe gerek var mı bilemiyorum.  Şahsen, bu ve benzeri çalışmaları, bazı dünyevi değerleri devre dışı bırakmada önemli bir adım olarak görüyor, Ramazan ayı sonrasında da devamlılığını canı gönülden diliyorum.

Ayrıca, çok önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya işaret etmeden geçemeyeceğim. Gerek namaz gerekse oruç olsun, bu tür ibadetler güneşin ve ayın hareketleri ile alakalıdır. Bir tanrıyı sevindirmek yahut ona yaranmak için yapılmamaktadır. Artık bunu lütfen kabul edin. Anlamaya/idrak etmeye çalışın. Bu bağlamda Allah Resulü (s.a.v.)’  in son derece özenle söylediği sözüne gönülden kulak verin: “Ay’ı gördüğünüzde oruca başlayın, ayı gördüğünüzde orucu bitirin.”

Her olayın teknik bir izahı vardır. Bilmek isteyenler için aktarıyorum: Yeni ay, başlangıçların vaktidir. Bu sürede enerjiler yükselir, canlılık, istek artar. Bu faktör başarı ve bolluğa yol açar. Sezgisel zenginlik olur. Dolunayda ise zirvede oluş vardır. İnsan hırs ve enerji dolar. Dolunayın akabinde Ay inişe geçince enerjiler durulmaya başlar. Sakinlik, zayıflık, isteksizlik oluşur. Ağırbaşlılık, olgunluk görünümü hâkim olur. Bu süreç de bilinçaltına çekiliş, duyguları saklayış zamanıdır. İşte bu değerler ayın bitişi ile bağlantılıdır. Dikkât ederseniz, enerjinin tükendiği anlarda da oruç işlevi tamamlanmakta ve bayram ilan edilmektedir..

Değerli Dostlarım!

Allah Resulü Ramazan’ın bir rahmet ayı olduğunu vurguluyor. Çünkü gezegenimizde umutsuzca yaşayan insanların karanlık hali bu ayda nura gark oluyor.

Ramazan ayı mübarek olsun diyorum.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 13.09.2007 - 14.09.2007 tarihlerinde iki bölüm halinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 13.09.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com