Dünya kitap satış listelerini kasıp kavuran The Secret
kitabı ya da filmi hakkındaki geçtiğimiz aylarda bu
köşede ve Ramazan ayında Akşam
gazetesinde yayımlanan yazıma internet ve gazete
okurlarından; doğrusunu söylemek gerekirse övgü dolu
mesajlar kadar bir yığın da itiraz geldi. Doğrudan
şahsıma ve gazetedeki sayfa tasarımcısı arkadaşın
E- posta adresine gönderilen
eleştirilerde The Secret konusunun İslami
kurallarla örtüşemeyeceği ve haliyle tasavvufi bir
yaklaşımın da mevzubahis olamayacağı beyan ediliyordu.
Peşinen bir noktayı açığa kavuşturmak isterim:
Hiç kimse, evrenin düzenini ve çalışma felsefesini
bilmeden, iyice düşünmeden, otomatiğe bağlanmış bir
şekilde, başkalarının fikirleri için inkâr kokan bir
davranışa girmesin. Bu yaklaşım peşinde olanlar,
herhalde kendi potansiyellerini ve inisiyatif
kapasitelerini hesaba katmayı bilmiyorlar veya
unutuyorlar.
Zira, olumsuz eleştirilerin bazı şeyleri bilmemekten
kaynaklandığı ve tanrı anlayışına dayalı bir algılama
sonucu ortaya çıktığı görülüyor.
Oysa tasavvufta buna benzer sistemlerin varlığına dair
görüşler mevcuttur.
Önce şu gerçeği kabul etmekte yarar var:
Bir kere, dillere pelesenk olmuş “tanrı” denen
bir varlık kesinlikle yoktur. Söz konusu bu idraki kabul
etmek zorundayız.
Bu teşhisten hareketle yola çıkıldığında sufilerin/velilerin
sözlerinin, mistik kitaplardaki anlatımlarının
çoğunun mecaz ve sembollerle dolu olduğu, o günkü
anlayış çerçevesi içinde insanlara hitap ettiği
görülecektir.
Ve sembol yanlı yaklaşımlarda ‘Gelin canlar bir
olalım’ veya ’Bir ben var bende benden içeri’
gibi ifadelerle ilahların olmadığına değinilirken,
insanlar gerçeğe, vahdeti vücut anlayışına davet
edilmektedir.
Takdir edersiniz ki Vahdeti Vücut felsefesi tanrı
anlayışını reddeder. Çünkü vücut birdir ve Allah’a
aittir. Birey, yaratıcının kendi özünde mevcut
olduğunu bilip onun surete bürünerek zahir olduğunu
algılar.
Tek vücudun olma sebebi budur.
Buraya kadar anlatılanların
Çekim Yasası ile ilgili bağlantı
noktasına gelince şöyle bir yorum getirebilmek mümkün:
Kesret-çokluk- düzeyi, kısaca Evren,
O’nun, tek varlığın, dış âlemi –bir sistem
dâhilinde- seyredişidir
denebilir.
Bu dışa vurum, otoriteler tarafından ilminde seyrin
sonucu olarak açıklanmıştır. Ve çokluk
boyutu-âlemler vehim nurundan yaratılmıştır. Yani
vehmedilmiştir. Aslı ise hayaldir. Kısaca, varlık
hayaldir demek mümkündür.
Vehim nuru,
özellikle vehim gücüne de sahiptir. Bu
gücü orijin olarak yaşayanın, tasarruf edebilenin kurmuş
olduğu hayal tümüyle gerçekleşir. Bu koşul, vehmin
etkisinden kurtulanın vehim gücüyle yaptırıma girmesi
şeklinde adlandırılır. İşte Çekim yasası bu nokta ile
ilintilidir.
Tabi bütün bunlar, teklik yani vahdet-i vücut
algılamasının tam anlamıyla bireyde oturması, vehmin
kemal bulup hayal âlemini içine almasıyla gerçekleşir.
Yani kişideki vehmin tamamen yok olması, vehim gücünü
kullanabilme yetisi, evrenin tümüyle hayal olduğunun
kabullenilmesi ile eşanlamlıdır.
Konuyu taban çevresinde biraz daha netleştirelim:
Vehim, insan yaşamını olumsuz şekilde etkileyen bir
duygudur. Akıl, vehimle baş edemez. Ancak, evrensel
bilinç -DATA bu olumsuz etmeni etkisiz
kılar.
Bireyin evrensel bilince bir anlamda aklı külle
ulaşması, vehminden kurtulması, kendini et-kemik
yığını, bir beden olarak kabul etmemesi anlamına
gelir.
Vehmin getirdiği
bireysellik/birimlilik halinden
sıyrılan, perdesini aralar ve hayatını olumsuz şekilde
etkileyen vehim gücünün hâkimiyetini bu kez eline
geçirerek bazı olağanüstü durumları meydana getirir.
İşte bir insanın havada uçması, denizde yürümesi bu
nedenledir. Ben bu hassas dengeyi önceki
yazımın başlığına taşıyarak The secret ve
vehim gücü şeklinde açıkladım.
Bu arada akla,
“sıradan bir insanın dileklerinin yerine gelmesi de
mümkün müdür?” şeklinde bir soru
gelebilir.
Açıklamaya çalışayım.
Şöyle ki; bireyin düşünce boyutunda oluşan bir istek,
bir ilahın veya kişinin değil -Kur’an tabiri ile
dile getiriyorum- kişinin özünde mevcut olanın, yani
nefsin, Data’nın dileğidir. Yüzde yüze yakın bir
şekilde, ama değişik bir renge bürünerek zahir olur.
Gelmemesine imkân yoktur.
Ne var ki geliş süresi uzar. Birey bazı şeylerin
mutluluğunu yaşarken bunun kendi isteğiyle meydana
geldiğini fark edemez, onu unutmuştur. Ortada olanı yeni
sanır.
Oysa istekleri, bir süre önce arzuladığı, ısrarla
üzerinde durduğu düşüncesinin -vehim gücünün- etkisiyle
var olmuştur. Gelin görün ki, ikilem
içinde yaşarken bunu fark edememiştir.
Bendeniz medyada bir karmaşa oluşturan The secret’in
(çekim yasası)
“saçmalık niteliği taşıdığı” iddiaları
karşısında, onun somut bir biçimde belirlenmesinin
zorunlu olduğunu düşünerek özellikle bu yazıyı kaleme
aldım.
Umarım, sonuçta vahdeti vücut felsefesine ve evrendeki
temel yasalara dayandığı hususu akıllardan çıkmaz.
Ayrıca, yanlıştan geç de olsa vazgeçmiş olduklarından
ötürü bazılarını kutlama fırsatını yakalamış olurum.
Çünkü toplumsal tepkilerin, küpüne zarar veren keskin
sirke misali, her zaman ters teptiğini ve cahil bir
sınıf teşkil ettiğini örnekleriyle görebiliyorum. |