The Secret/Sır
Ahmet F. Yüksel
 

Dünya kitap satış listelerini kasıp kavuran The Secret kitabı ya da filmi hakkındaki geçtiğimiz aylarda bu köşede ve Ramazan ayında Akşam gazetesinde yayımlanan yazıma internet ve gazete okurlarından; doğrusunu söylemek gerekirse övgü dolu mesajlar kadar bir yığın da itiraz geldi. Doğrudan şahsıma ve gazetedeki sayfa tasarımcısı arkadaşın E- posta adresine gönderilen eleştirilerde The Secret konusunun İslami kurallarla örtüşemeyeceği ve haliyle tasavvufi bir yaklaşımın da mevzubahis olamayacağı beyan ediliyordu.

Peşinen bir noktayı açığa kavuşturmak isterim:
Hiç kimse, evrenin düzenini ve çalışma felsefesini bilmeden, iyice düşünmeden, otomatiğe bağlanmış bir şekilde, başkalarının fikirleri için inkâr kokan bir davranışa girmesin. Bu yaklaşım peşinde olanlar, herhalde kendi potansiyellerini ve inisiyatif kapasitelerini hesaba katmayı bilmiyorlar veya unutuyorlar.
Zira, olumsuz eleştirilerin bazı şeyleri bilmemekten kaynaklandığı ve tanrı anlayışına dayalı bir algılama sonucu ortaya çıktığı görülüyor.
Oysa tasavvufta buna benzer sistemlerin varlığına dair görüşler mevcuttur.
Önce şu gerçeği kabul etmekte yarar var: Bir kere, dillere pelesenk olmuş “tanrı” denen bir varlık kesinlikle yoktur. Söz konusu bu idraki kabul etmek zorundayız.                                    Bu teşhisten hareketle yola çıkıldığında sufilerin/velilerin sözlerinin, mistik kitaplardaki anlatımlarının çoğunun mecaz ve sembollerle dolu olduğu, o günkü anlayış çerçevesi içinde insanlara hitap ettiği görülecektir.
Ve sembol yanlı yaklaşımlarda ‘Gelin canlar bir olalım’ veya ’Bir ben var bende benden içeri’ gibi ifadelerle ilahların olmadığına değinilirken, insanlar gerçeğe, vahdeti vücut anlayışına davet edilmektedir.
Takdir edersiniz ki Vahdeti Vücut felsefesi tanrı anlayışını reddeder. Çünkü vücut birdir ve Allah’a aittir. Birey, yaratıcının kendi özünde mevcut olduğunu bilip onun surete bürünerek zahir olduğunu algılar.

Tek vücudun olma sebebi budur.
Buraya kadar anlatılanların Çekim Yasası ile ilgili bağlantı noktasına gelince şöyle bir yorum getirebilmek mümkün: Kesret-çokluk- düzeyi, kısaca Evren, O’nun, tek varlığın, dış âlemi  –bir sistem dâhilinde- seyredişidir denebilir.                                                     Bu dışa vurum, otoriteler tarafından ilminde seyrin sonucu olarak açıklanmıştır. Ve çokluk boyutu-âlemler vehim nurundan yaratılmıştır. Yani vehmedilmiştir. Aslı ise hayaldir. Kısaca, varlık hayaldir demek mümkündür.

Vehim nuru, özellikle vehim gücüne de sahiptir. Bu gücü orijin olarak yaşayanın, tasarruf edebilenin kurmuş olduğu hayal tümüyle gerçekleşir. Bu koşul, vehmin etkisinden kurtulanın vehim gücüyle yaptırıma girmesi şeklinde adlandırılır. İşte Çekim yasası bu nokta ile ilintilidir.
Tabi bütün bunlar, teklik yani vahdet-i vücut algılamasının tam anlamıyla bireyde oturması, vehmin kemal bulup hayal âlemini içine almasıyla gerçekleşir. Yani kişideki vehmin tamamen yok olması, vehim gücünü kullanabilme yetisi, evrenin tümüyle hayal olduğunun kabullenilmesi ile eşanlamlıdır.
Konuyu taban çevresinde biraz daha netleştirelim:
Vehim, insan yaşamını olumsuz şekilde etkileyen bir duygudur. Akıl, vehimle baş edemez. Ancak, evrensel bilinç -DATA bu olumsuz etmeni etkisiz kılar.                                                                Bireyin evrensel bilince bir anlamda aklı külle ulaşması, vehminden kurtulması, kendini et-kemik yığını, bir beden olarak kabul etmemesi anlamına gelir.
Vehmin getirdiği bireysellik/birimlilik halinden sıyrılan, perdesini aralar ve hayatını olumsuz şekilde etkileyen vehim gücünün hâkimiyetini bu kez eline geçirerek bazı olağanüstü durumları meydana getirir.

İşte bir insanın havada uçması, denizde yürümesi bu nedenledir. Ben bu hassas dengeyi önceki yazımın başlığına taşıyarak The secret ve vehim gücü şeklinde açıkladım.
Bu arada akla, “sıradan bir insanın dileklerinin yerine gelmesi de mümkün müdür?” şeklinde bir soru gelebilir.
Açıklamaya çalışayım.
Şöyle ki; bireyin düşünce boyutunda oluşan bir istek, bir ilahın veya kişinin değil -Kur’an tabiri ile dile getiriyorum- kişinin özünde mevcut olanın, yani nefsin, Data’nın dileğidir. Yüzde yüze yakın bir şekilde, ama değişik bir renge bürünerek zahir olur. Gelmemesine imkân yoktur.                                                                             Ne var ki geliş süresi uzar. Birey bazı şeylerin mutluluğunu yaşarken bunun kendi isteğiyle meydana geldiğini fark edemez, onu unutmuştur. Ortada olanı yeni sanır.
Oysa istekleri, bir süre önce arzuladığı, ısrarla üzerinde durduğu düşüncesinin -vehim gücünün- etkisiyle var olmuştur.                Gelin görün ki, ikilem içinde yaşarken bunu fark edememiştir.
Bendeniz medyada bir karmaşa oluşturan The secret’in (çekim yasası) “saçmalık niteliği taşıdığı” iddiaları karşısında, onun somut bir biçimde belirlenmesinin zorunlu olduğunu düşünerek özellikle bu yazıyı kaleme aldım.

Umarım, sonuçta vahdeti vücut felsefesine ve evrendeki temel yasalara dayandığı hususu akıllardan çıkmaz.
Ayrıca, yanlıştan geç de olsa vazgeçmiş olduklarından ötürü bazılarını kutlama fırsatını yakalamış olurum.
Çünkü toplumsal tepkilerin, küpüne zarar veren keskin sirke misali, her zaman ters teptiğini ve cahil bir sınıf teşkil ettiğini örnekleriyle görebiliyorum.

 

 
 
İstanbul - 07.12.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com