Tutarlı olamamak
Ahmet F. Yüksel
 

Toplumsal yaşamda “bireylere düşen en büyük görev tutarlı/uzlaşmacı” tavırlara sahip olmaktır. Aksi bir düşünce sistemde yer edinemez. Ayrıca, birbirini tekzip eder gibi oluşan ifadelerden bir sentez oluşturulması ne diyalektik felsefeye ne de mantık çerçevesine dayanır.

Kaç yaşında olursanız olun, hayatla ilişkiniz ne durumda olursa olsun, tutarlı olmak ve böyle devam etmek şarttır. Bu perspektiften baktığımızda, gerek sosyal yaşamda gerekse mistik- tasavvuf yaşamında, tutarsızlığın hiçbir öneminin olmadığı görülecektir.

Bu çerçevede ilk akla gelen türban konusuna değinmekte yarar var. Şayet ilahi hüküm “örtünme emrine uyun” diyorsa, dini bütün bir İslam hanımının bunu yerine getirmesi beklenir.

Ama ne gezer!...

Bakıyorsunuz, hem dindar/inançlı gibi görünüyor, hem de uymaktan imtina ediyor. Şayet özgürlük adına bunu yapıyorsa alenen bu görüşünü dile getirmeli ki ikilem yaratmasın, toplumun gündeminde beyhude yer almasın.

Kısaca; “inancıma sadığım, peşindeyim, hiçbir güç beni bu kararımdan vazgeçiremez” diyecek, bu konuda gereken neyse yapacak, tutkuyla yaptığı işe sarılacak ve başarana kadar mücadele edecektir.

İşte tutarlı olma denen şey budur.

İşte o zaman, “bu türban ısrarının sebebi nedir?” diye soranları ikna edici, aydınlatıcı bir tavra girmiş olur. Zira bu konu asla temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne konan bir şey değildir, hükümdür.

Bir başka örnek;

Felsefe ile son zamanlarda elit tabakanın da pek ilgisini çeken tasavvuf bilimi arasındaki benzerlikle alakalı.

Bir insanın felsefe yapması gayet doğaldır. Esasen yapılıyor da. Dünyayı anlayıp kavrama çabası içine girenler, felsefenin lezzetine vakıf olmuş insanlar kendi aralarında seçtikleri konuyu tartışırlar, paylaşabilirler.

Bu onların en doğal hakkıdır.

Ama, felsefe ile mistisizmin özü konumunda bulunan tasavvuf bilimini örtüştürmek, aynı şey olduğunu iddia etmek, hele parçalardan müteşekkil bir bütün anlayışını, ‘parçalanmayan, cüzlere ayrılması mümkün olmayan!’ Vahdet-i vücut teorisi ile eş değer tutmak kabullenilir gibi değildir.

Böyle düşünenlerde zincirleme hata var. Zira, uzun vadede olayların istenilen düzeyde gerçekleşmediği, bir felsefecinin ‘tasavvuf ehli’ gibi kendini dengeleyemediği, kendini görmemesi gereken konularda sabredemediği ve yapacağı ani çıkışlarla yaşamını allak bullak ettiği görülecektir.

Bir örnekleme daha:

İnsanların kurban kesme eğilimlerini bir gelenek şeklinde veya İslâmi toplumsal yardımlaşma adabı olarak düşünmek ya da kabaca, bir Müslümanlık töresi farz etmek, Hac görevini İslam dünyasının yıllık olağan kongresi mahiyetinde görmek oldukça yersiz ve geçersizdir. Tutarlı olan bir yanı bulunmamaktadır.

Bu hükümlere karşı tavır alanların ayrıca sebepsiz bir gerginlik içinde olduklarını anlamak da mümkün değil. İtirazlarına haklılık oluşturacak sağlam gerekçeleri olsa neyse. Hemen her şeyin arkasında bit yeniği ararken bilgi ve gerekçelerden hareket etmemeleri ve komplo teorilerine sığınmaları inanılacak gibi değil. Alışık olduğumuz bu davranış biçimi doğrusu, insana hiç yakışmıyor.

Tartışma vardır, bilerek yapılır ve gerekli veriler ortaya konur; sohbet ortamlarında insanlar birbirlerine karşı bakış açılarını, düşüncelerini saygılı bir şekilde açar. Tutarlılık budur. Ama bazı ortamlarda kişiler, subjektif şekilde, içgüdülerinin peşinden koştuklarının farkında bile değiller. Buna durumdan kendine vazife çıkarmak demek olur ki, sonu fiyasko ile biter.

Mevcut tartışmalar, tutarlı davranışlarla hedefini bulur. Bazen “yeni olmayan, klişeleşmiş fikirler üzerinde durmak da” mümkün. Bu görüşlere katılım olabilir. Aykırı görüşler de medeni davranışlarla değerlendirilirse tutarlılık ortaya çıkar. En azından, taraf olma yanı kalmaz.

Ne ki, insan sahip olduğu değerlerini sağlıklı, gerekçeli biçimde koruyamıyor. Bu durum, yaşamını ortaya koyamamasından, bazı olayları iyiden iyiye değerlendirememesinden kaynaklanıyor. Kabullenmeliyiz ki yaşama heves veren, örnek alınabilecek yegâne tavır, olgun davranış modelleri sergilemek ve özellikle bunun üzerine eğilmektir.

Bu temel yaklaşımların dışında başka şeyler beklemek ise iyimserlik veya hayal olur diyorum.
 

 

 
 
İstanbul - 17.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com