Toplumsal yaşamda “bireylere düşen en büyük görev
tutarlı/uzlaşmacı” tavırlara sahip olmaktır. Aksi
bir düşünce sistemde yer edinemez. Ayrıca, birbirini
tekzip eder gibi oluşan ifadelerden bir sentez
oluşturulması ne diyalektik felsefeye ne de mantık
çerçevesine dayanır.
Kaç yaşında olursanız olun, hayatla ilişkiniz ne durumda
olursa olsun, tutarlı olmak ve böyle devam etmek
şarttır. Bu perspektiften baktığımızda, gerek sosyal
yaşamda gerekse mistik- tasavvuf yaşamında,
tutarsızlığın hiçbir öneminin olmadığı görülecektir.
Bu çerçevede ilk akla gelen türban konusuna
değinmekte yarar var. Şayet ilahi hüküm “örtünme emrine
uyun” diyorsa, dini bütün bir İslam hanımının bunu
yerine getirmesi beklenir.
Ama ne gezer!...
Bakıyorsunuz, hem dindar/inançlı gibi görünüyor,
hem de uymaktan imtina ediyor. Şayet özgürlük adına bunu
yapıyorsa alenen bu görüşünü dile getirmeli ki ikilem
yaratmasın, toplumun gündeminde beyhude yer
almasın.
Kısaca; “inancıma sadığım, peşindeyim, hiçbir güç
beni bu kararımdan vazgeçiremez” diyecek, bu konuda
gereken neyse yapacak, tutkuyla yaptığı işe sarılacak ve
başarana kadar mücadele edecektir.
İşte tutarlı olma denen şey budur.
İşte o zaman, “bu türban ısrarının sebebi nedir?” diye
soranları ikna edici, aydınlatıcı bir tavra girmiş olur.
Zira bu konu asla temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp
insanların önüne konan bir şey değildir, hükümdür.
Bir başka örnek;
Felsefe ile son zamanlarda elit tabakanın da pek
ilgisini çeken tasavvuf bilimi arasındaki benzerlikle
alakalı.
Bir insanın felsefe yapması gayet doğaldır.
Esasen yapılıyor da. Dünyayı anlayıp kavrama çabası
içine girenler, felsefenin lezzetine vakıf olmuş
insanlar kendi aralarında seçtikleri konuyu tartışırlar,
paylaşabilirler.
Bu onların en doğal hakkıdır.
Ama,
felsefe ile mistisizmin özü konumunda bulunan
tasavvuf bilimini örtüştürmek, aynı şey olduğunu
iddia etmek, hele parçalardan müteşekkil bir bütün
anlayışını, ‘parçalanmayan, cüzlere ayrılması mümkün
olmayan!’ Vahdet-i vücut teorisi ile eş değer
tutmak kabullenilir gibi değildir.
Böyle düşünenlerde zincirleme hata var. Zira, uzun
vadede olayların istenilen düzeyde gerçekleşmediği, bir
felsefecinin ‘tasavvuf ehli’ gibi kendini
dengeleyemediği, kendini görmemesi gereken konularda
sabredemediği ve yapacağı ani çıkışlarla yaşamını allak
bullak ettiği görülecektir.
Bir örnekleme daha:
İnsanların kurban kesme eğilimlerini bir gelenek
şeklinde veya İslâmi toplumsal yardımlaşma adabı
olarak düşünmek ya da kabaca, bir Müslümanlık töresi
farz etmek, Hac görevini İslam dünyasının yıllık
olağan kongresi mahiyetinde görmek oldukça yersiz ve
geçersizdir. Tutarlı olan bir yanı bulunmamaktadır.
Bu hükümlere karşı tavır alanların ayrıca sebepsiz bir
gerginlik içinde olduklarını anlamak da mümkün değil.
İtirazlarına haklılık oluşturacak sağlam gerekçeleri
olsa neyse. Hemen her şeyin arkasında bit yeniği ararken
bilgi ve gerekçelerden hareket etmemeleri ve komplo
teorilerine sığınmaları inanılacak gibi değil.
Alışık olduğumuz bu davranış biçimi doğrusu, insana hiç
yakışmıyor.
Tartışma vardır, bilerek yapılır ve gerekli veriler
ortaya konur; sohbet ortamlarında insanlar birbirlerine
karşı bakış açılarını, düşüncelerini saygılı bir şekilde
açar. Tutarlılık budur. Ama bazı ortamlarda kişiler,
subjektif şekilde, içgüdülerinin peşinden koştuklarının
farkında bile değiller. Buna durumdan kendine vazife
çıkarmak demek olur ki, sonu fiyasko ile biter.
Mevcut tartışmalar, tutarlı davranışlarla hedefini
bulur. Bazen “yeni olmayan, klişeleşmiş fikirler
üzerinde durmak da” mümkün. Bu görüşlere katılım
olabilir. Aykırı görüşler de medeni davranışlarla
değerlendirilirse tutarlılık ortaya çıkar. En azından,
taraf olma yanı kalmaz.
Ne ki, insan sahip olduğu değerlerini sağlıklı,
gerekçeli biçimde koruyamıyor. Bu durum, yaşamını
ortaya koyamamasından, bazı olayları iyiden iyiye
değerlendirememesinden kaynaklanıyor. Kabullenmeliyiz
ki yaşama heves veren, örnek alınabilecek yegâne
tavır, olgun davranış modelleri sergilemek ve
özellikle bunun üzerine eğilmektir.
Bu temel yaklaşımların dışında başka şeyler beklemek ise
iyimserlik veya hayal olur diyorum. |