Tutarsızlıklar

     Eleştirilecek çok yönümüz var. Ama gerçek olan şu ki; yapılan eleştirinin amacı, tarzı, yakınlığı önemli. Tutarsız, yanlı bir eleştiri olmamalı, yapılmamalı. Öyle olduğu takdirde bir şey ifade etmez.

     Kimseye bir şey kazandırmaz.

     Tutarsızlık, beşerin olumsuz zaaflarından biri.

     Örneğin, Rasullerin-Nebilerin, bazı davranışları ile ilgili, yaptıkları tevbe ve istiğfarı, “ben nefsime zulmettim” şeklindeki pişmanlıklarını ifade eden yalvarışlarını, dikkate almak ve hatalarını kabullenmeleri şeklinde düşünmek gerçekten büyük bir gaflet olur.

     Anlamadan dinlemeden, ‘onlar böyle yaptıklarına göre’ düşüncesiyle, bir “Nebi-Rasulün hata işleyeceğinin” kabul edilmesi, hiç kuşkusuz insanın basiretsizliğinin, yetersizliğinin ifadesidir.

     Maalesef, insanların büyük bir kısmı böylesi düşünceye ve karaktere sahiptir.

     Ama gerçekleri bilen, bu suçlamaları geçersiz sayar.

     Böyle fikirleri benimseyenlerin, bu kıyıma son vermeleri, ‘ama’ sız ‘belki’ siz düşünceleri tercih etmeleri beklenir.

     Gelin görün ki bir Nebi ya da Rasulün kemalatı, aldığı görev itibariyle, günaha sebebiyet verecek fiillerde bulunmasını imkânsız kılar.

     Çünkü Allah’ın elçilerinde “normal insanlarda olduğu gibi, sürekli ihmal, eksiklik, yanlış ve yetersizlikleri bulundurma ve gözlemleme gibi haller” asla pekişmez.

     Dolayısıyla onlara karşı bir şüphe ve güvensizlik duymak söz konusu olmamalıdır.

     Yaşanan fiyasko ancak böyle önlenebilir.

     Hemen her konuda her şeyde en iyi bilgileri-oluşları hiçbir uğraş vermeden, düşünmeden ‘vahiy kanalı’ile elde edebilmeleri ve bu verileri katkı yapmaksızın yansıtmaları, gün gibi ortada iken, nasıl olup da “kimilerinin kendilerine benzetilmeleri” gerekçesiyle suçlu olarak görülebilir, öyle tanımlanabilirler?

     Beşeri duygulardan sıyrılmış bu “kendimize benzemeyelerde” bireysel çıkış/kurtuluş arayışları asla söz konusu olamaz.

     Aksine, kendi yaşamlarından verdiği kesitleri, halkın anlayacağı, ders çıkaracağı mizansenler şeklinde düşünmek gerekir.

     Çünkü bizim beynimizin ve ruhumuzun bunlara ihtiyacı var.

     Bir Rasul, sahip olduğu “mucize türü hareketlere” ihtiyaç duymadığı gibi, hatalı gibi görünen şeylerde de acziyet duygusunu taşımaz.

     Bilinmeli ki, onlardan faydalananlar, hata gibi gördüklerinden de kendilerine pay çıkarıp tenkit etmek yerine ders almalılar.

     Tutarsızlıklarını bir yana bırakanlar, “ilmi açıdan” ciddi sayılabilecek şeyler kazanmıştır.

     Çok enteresandır sıradan biri değil, bir Nebiye iman eden kimsede dahi bahsini ettiğimiz haller görülüyor.

     Onlar çukura düşüyor.

     Bu saflık, cehaletten kaynaklanıyor.

     Tutarsızlıklar, sadece mistik boyutla kalmıyor.

     Özellikle toplumsal yapıda gerekli güven ve istikrar arayışını bulamayanların, haksızlığa uğrayanların, acayip yollara başvurma halleri, içindeki ateşi dışa vurmaları sıkça görülüyor.

     Gücü ve etkisi sorgulanmayan bu mantık, beşeri yaşamla pek de güzel bir orantı teşkil ediyor.

     Ne yazık ki toplumsal ilişkilerde benzer sarsıntılar görülüyor.

     Bu alışılmış koşullarda, bireylerin bir anda çöktüğüne tanık oluyoruz.

     Bazen de “hiç de değişmeyeceğe benzeyen” bu resimlerin, aklı başında kimselerce sıkı bir eleştiriye tutulduğuna tanık oluyoruz.

     “Bu toplumun çivisi çıktı!”

     “Nereye gidiyoruz?” gibilerinden…

     Kimilerinin “ne var ki bunda!” diyerek kendini ispat aşamasına varan bu tutarsızlıklarının sayısı asla azalmamış, aksine, aynı seviyede, hatta daha da artarak varlığını sürdürmeyi bilmiştir.

     Hayatın gerçekleri ile kendi duruşları arasında mesafe olan sıradan insanların, çıldırma noktalarına gelen olaylarda, Din kavramını hatırlamaları, tutarsızlıklarını bir süreliğine de olsa unutmaları mevzubahistir.

     Gerçi kimin suçlu, kimin mazlum olduğuna, kimin rol yaptığına pek karar veremiyoruz. Ancak ortada öyle açık ve net olan şeyler var ki; bu da tatsız-tuzsuz olayların hemen her yerde boy gösterdiğidir.

     Bizler sizlere daima iyi şeylerden bahsetmek istiyoruz.

     İnsana huzur veren bilgileri sunmak görevimiz.

     Ama olmuyor.

     Bu yazıda farklı noktalara değinmek zorunda kaldık.

     Aşırıya gidenlerden, buna göre kendilerine bir pozisyon arayanların ‘tutarsızlıklarından’ bahsettik.

     Nebi ve Resullere karşı daha saygılı olunmasını istedik.

     Maalesef, her olayda zorlanan, pişman olan, adeta deliren, anlamsız şekilde gözyaşı döken, sinirlenip ağzına gelen hemen her şeyi söyleyen, küfreden kimselerin sapkın hareketlerinin doğru olmadığını dile getirdik.

     Sürçülisan ettiysek affola.

 
 
 

 

 
 
Mekke - 08.09.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com