Üçüncü Adam

 

Bir ayetin anlamını değerlendirebilmek için bir değil, birkaç Kur’an tefsirini gözden geçirmek, hatta bununla da yetinmeyip hadisler eşliğinde açıklamasına başvurmak, yapılacak en akılcı, doğru bir iştir.

Ancak, benim yakın zamanlardaki uygulama tarzım bu şekilde olmuyor.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an tefsiri yanı sıra son dönemlerde yazılmış, en anlamlı tefsir mahiyetinde olan, ancak henüz baskıya girmemiş, ‘B’ Kapsamında Kur’an’ a Bakış’ı değerlendirmeye, ayetlerin içeriğini çözmeye gayret ediyorum.

Çünkü surelerde bahsi geçen kelimelerin hangi köklerden türediği, tefsiri yapan kişinin ya da kurumun, amaçlanan hakiki anlamı verip veremediği ve nasıl algıladığı da önemli.

Bu açıdan bakıldığında insan şöyle bir fotoğrafla karşılaşılıyor: Şayet Kur’an, en büyük ilahın Allah olduğu şeklinde tefsir edilmişse, daha baştan bazı yanlışlıklara sebebiyet vermektedir.

Aslında keyfî ve halkın anlayışına uygun olmayan bir tefsir insanı rahatsız eder. Uygun bir buluşma noktası ise çok enteresandır, asla oluşmaz.

İşte bu ayrıntılar, Ahmed Hulûsi'yi entelektüel bir araştırmacı/yazar konumuna getiriyor. Hakkını teslim etmek gerekirse; O, İslâm’da çözülemeyen birçok konuyu net bir şekilde açığa çıkarttı. Özellikle, “Sünnetillah” sorununa getirdiği açıklamalar, algılamada yenilik çabaları ve Mutlak Varlık arasındaki bağ çözümünü hızlandırması ile  dikkat çekti.

Dinle bilimin bütünleşmesi anlamında söylemek istediğim şeyler bütün bunlar...

Tabii, tefsir mahiyetindeki bu çalışmalarını değerlendirebilmek de eserlerini okumakla eş orantılı.

İşte bunun bir örneği, Zümer Sûresi – (39) / 29) ve (Ahmed HULÛSİ  ”B” Kapsamında Kurân’a Bakış) açıklaması ile göze çarpıyor.

Aradaki anlam farkını bulmak için başka tefsirlere bakarak bunu çözmeniz gerekiyor…

“Allah bir misal verdi: Birbiriyle sorunlu ortaklara hizmet veren adam ile sadece bir adama teslim adam... Bu ikisinin şartları eşit olur mu? El Hamdu Lillah! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler!”  

İyice analiz edildiğinde görülecek ki; sorunlarla boğuşmaktan ötürü, somut neticeleri bırakın, bir türlü gayeyi elde edemeyen, hükümleri, mesajları uygun biçimde değerlendirmekten yoksun, bazı sözcüklerin tekabül ettiği anlamları bir tanrı muhteviyatı ile özdeşleştirerek bu idrak safhasında çözmeye gayret eden, aynı zamanda birbirleriyle kıyasıya yarışan ve bütün bunlara ayak uydurmaya çalışan iyi niyetli, ama varacağı hedefi seçemeyen birinci adam ile yine bir grubun mensubu olmayan, ancak kendine yetmeyen, problemlerini çözmekten mahrum şekilde tek başına, düşünceleri ile kalan ikinci bir adamın, bütün bunların üstesinden gelebilecek ve kendisini ışığa kavuşturacak olana yani “Üçüncü Adam’ın himmetine muhtaç olması” ve ona teslim oluşu, ayetin içeriğine ESAS TEŞKİL etmektedir.
Hüküm ile “bu iki adamın şartları eşit midir?” diye sorulmakta ve enteresandır, Kur’an çok dikkat çekici bir şekilde Üçüncü Adam’ın varlığına hassasiyetle işaret etmektedir.

Olayın ilginç yanı, onu, Kamil bir Mürşid olan Kur’anı Kerim’ in bu tavsiyesi ile resmileştirmesidir.  

Şimdi burada sorulacak şu; Üçüncü Adam nasıl bir kimse olmalı ki,  İkinci adama yol göstersin?

O halde, Üçüncü Adam’ın meziyetleri anlaşılır şekilde açıklanmalıdır.

Tanımı şöyle olacaktır: Hayatı boyunca ne makam ne de mevki peşinde koşmuş olmalıdır.                                                           

O, madde dünyasının derdine düşmüş biri değildir.

Sırtını Cenabı Hakk’a dayayarak yaşar. Görüşlerinde kişilik mevhumunu silip atmıştır. Hedef aldığı bir kimse yoktur. Fırsatçı da olamaz.

Toplum bireylerini, kapasiteleri ve istidatları nispetinde değerlendirir ve mevcut uygulamalarında mutlaka arındırıcı girişimleri olur.

Halkın içinde Hakkani vasıflarla yaşayan, garip kimselerdir ki tasavvuf, bu insanları ‘Müferridun’ diye tanımlar.

Siz, düşüncelerinizle veya eylemlerinizle bizzat Kur’an’ın işaret ettiği şekilde, bireye rehber olan Üçüncü Adamı eleştirebilir, işinize gelmediği için tutumunu kınayabilirsiniz.                                     

Çünkü O, sizin değer yargılarınızla yaşayan biri değildir.

Ancak, “acımasızlık gibi görünen fiilleri ” daima sizin iyiliğiniz için yapagelmektedir. Bunu unutmayın. 

Şayet bu meziyetlerine rağmen, 'ne var yani, o da bizim gibi bir beşer', algılaması ile düşünüp ona yaklaşıyorsanız, yani bir anlamda inatla, kişilik üzerinde bir saptamada bulunuyorsanız; bu meseleleri fasit bir dairede çözmeye gayret ediyorsunuz anlamına gelir ki, yaklaşımlarınız çok hatalı bir idrakın mahsülüdür.

Aynı zamanda, teslimiyetsizliğin açık bir ifadesi olur.

Çünkü onlar, varlık âlemini saran birlik özelliğinin kaybolmaması gerektiğine ilişkin bir duyarlılıkla hayatlarını tanzim etmiş mahallerdir.

Dolayısıyla, bilmeden, anlamadan yapılan hareketler, çok ağır ithamlar olmamalıdır.  Ve bu durum sonuçta, yapanı üzer.

ÜÇÜNCÜ ADAMI, Hakkani özelliklerden ayıklayarak tasfiye etmek ve boy hedefi haline getirmek için insanın adeta ‘deli’ olması gerekir. Şayet ‘Deli gömleği’ giymek istemiyorsanız, bu tip değerlendirmelerden/davranışlardan uzak durun derim.

ÜÇÜNCÜ ADAM, bizler için bir rehber olup Allah Rasulü’nün bahsettiği şekilde, Kur’an’ın ikiz kardeşidir.

Üvey değil, öz kardeşi.
 

 

 
 
İstanbul - 06.05.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com