Üst Ben ve Şehitlik

Ahmet F. Yüksel
 

Gözle görebildiğimiz ya da tespit edemediğimiz tüm canlılar, İlahi güç tarafından yaşam-ölümle programlanmış ve bir ölçüt içindeki bu dileme, yine halik olan Allah tarafından uygulama yoluna gidilmiştir. Böylece, bıkkınlık verecek tekdüze bir yaşam da oluşmamıştır.

Hiçbir varlık, ölmeyi boyut değiştirmeyi arzu etmez.

İnsan da böyledir; onun da içinde hayatta kalma arzusu ve refleksi vardır.
Ne var ki insan, "üst benlik" sahibi olması dolayısıyla diğer canlılardan ayrılmaktadır. Beyin korteksinin gelişmemesi, hayvanı içgüdüsel davranışlarla sınırlar. Ama üst benlik sayesinde insan, kendine ve topluma karşı sorumluluk hisseder.

Allah ve Rasulü’ne olan saygı, karşısındakini kendinden çok düşünebilme felsefesi Üst ben’in görev alanı içindedir. Gerektiğinde inandığı şey için kendini feda etmesini bilir. Bunlar bir hayvanın düşünebileceği türden şeyler değildir.

“İnsansı” denilen varlık ta tavırları itibariyle hayvansal yaşama, süfli âleme yakındır. Üst ben’i olmasına rağmen, o bölümü kullanamaz, faaliyete geçiremez. Daha açık belirtmek gerekirse, alt ben, üst benin emrine o kadar kolay itaat etmeyebilir. Alt benin dürtü şeklinde uzanan düşünceleri ona karşı gelir. Bireysel yaşam ağır basar. Hele hangi şartlarda olursa olsun, “mutlaka yaşamak gerek” düşüncesinde olan bir insandan canını feda etmesi beklenmemelidir.

Bu açıdan bakıldığında mistik alanda ‘şehitlik’ denilen mertebe çok önemlidir ve protokolde insanlığın gözbebeği durumunda bulunan ‘velayet’ sınıfının hemen arkasında yerini alır. Eğer insanlar, inancın selameti, dinin bekası, vatanın bölünmezliği için ölmeyi kabul ederlerse; Tanrı’ya inansalar dahi şehitlik denen mertebeye ulaşırlar.

Bu aşamada bizde sık rastlanan bir yanlış anlayışa da değinmekte yarar var: Yaygın bir görüşe göre, vatanın bütünlüğünü korumak için canından olan her birim, şehitlik mertebesine ulaşmış sayılmaktadır. Üstelik sadece vatan savunmasında değil, artık hayatını kaybeden çoğu insan için bu yakıştırma kullanılır olmuştur. (Şehit gazeteci- şehit polis memuru gibi…) Ne var ki, bu doğru değildir. Böyle düşünenler kendilerini aldatırlar. Bizler gerçekleri görelim. Bir kimsenin şehitlik mertebesine ulaşabilmesi için önce imanlı olması ve İslam’a olan inancını bedeninden üstün tutması şarttır.

Bu bilgiler benim görüşlerim. Duygu ve düşünceleri rast gele yansıtma gibi bir tavır değildir. Tamamen dinsel açıklamaların ürünüdür. Pek tabi ki bu bakış açısının de muhalifleri olacaktır. Buna gerek avam takımı, gerekse aydınlar arasında karşı çıkanlar olabilir. Ama gerçek budur.

Zira gerçekler sistem içinde mütalaa edilir ve değerlendirilir. Ve bu gibi kurallar toplumsal yaklaşımlarla örtüşmeyebilir. Çünkü sistemde bireyler düşünceleriyle karar alırken kendi çıkarlarını kollarlar.

Oysa ülke için yaptığı bir çarpışmada evladını/çok yakınını kaybeden bir anne-babanın veya akrabaların duyduğu acı çok derindir. O hal içinde, vefat edene yakıştırılan şehitlik mertebesi yerini ister bulsun ister bulmasın, acıları bir nebze olsun dindirmeye, belirli safhalarda oluşan yüksek gerilimi düşürmeye yetecektir.

Kısacası, işin bir de bu tarafı vardır. Çünkü acılar paylaşılarak azalır. Bu açıdan bakıldığında ‘şehitlik’ kavramının toplumun değer yargılarını test etme açısından da oldukça önem taşıdığı görülmektedir.

Benim şehitlik konusunda bildiğim/düşündüğüm/hissettiğim şeyler bunlardı.

Size de aktarmak, bilinçlendirmek istedim.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 15.02.2007
sufizmveinsan@gmail.com
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com