Varsayım,
doğruluk
derecesi
kesinlik
kazanmayan,
varlığına
inanılmayan
bir şeyi
sınırlı
olarak
kabullenmek
anlamına
gelir.
Kimi
bilim
adamlarına
göre
gerçek
olan
bazı
icatlar,
bazılarına
göre
“varsayımdan
başka
bir şey”
değildir,
değersizdir.
Ve
susarak,
kulak
arkası
edilip
geçiştirilir.
Varsayım,
gerçek
gibi
gösterilmek
isteniyor.
Sahiden
böyle
bir şey
var mı?
Genel
kanı,
yaşayana
göre
derecesi
ve
açıklaması
farklı
da olsa,
kimilerine
göre
böyle
bir
kabul
ediş söz
konusu.
Ne
olursa
olsun bu
türden
düşünceler
üzerinde
durulmalı
ve
tartışılmalıdır.
Neticede,
bu
oluşumlar
ne
suretle
olursa
olsun,
hoş
karşılanmış,
asla bir
yalan
mesabesinde
görülmemiştir.
Örneğin,
Darwin’
in evrim
kuramı
bir
varsayım
olarak
kabul
edilmiş,
birbirinden
kopuk,
dağınık
gibi
görünen
gözlemler,
bu
hipotez
etrafında
toplanmış,
sonuçta
kabul
edeni
memnun
ederken,
etmeyeni
şiddete
dönüştürmeden
yatıştırmayı
bilmiştir.
Ayrıca
Einstein,
Newton’un
varsayımlarını
ciddiye
almasaydı,
bir
bakıma
içine
sindirmiş
olmasaydı,
herhalde
bugün
hâlâ
güncelliğini
koruyan
‘izafiyet
teorisini’
bulamaz,
ortaya
çıkaramazdı
diyebiliriz.
Bu
bağlamda
varsayımların,
insanın
düşünce
yapısını
genişlettiği
hususu
kabul
edilmelidir.
Alışılagelmişin
dışında,
ortaya
farklı
bir
hipotez
koyan
birey,
mantıken
pasif
durana
nispetle
daha
ilgi
çekici
bir
konuma
ulaşır.
Varsayımcıların
ortak
yanı;
geride
bıraktığı
izlerin
daima
araştırma
konusu
olarak
ele
alınması,
“sorumluluğa
davetiye
çıkartarak”,
bireyleri
işbirliği
yapmaya
sevk
eden
tavırlar
sergilemesidir.
Gerçek
veya
varsayımlarla
aktif
hale
gelemeyenler,
yaşam
boyu
pasif
kalırlar.
Dikkat
ederseniz
saldırganlıkları,
asabiyetleri
ile ön
plâna
çıkarlar.
Bu tür
kişilerin
kolaylıkla
zedelenir
tarafları
bulunur.
Çevreye
uyumuna
dikkat
edildiğinde,
bu tip
meseleler
müşahede
edilecektir.
İşin
ilginç
yanı,
varsayım
üzerinde
duranların,
topluma
karşı
psikolojik
yönden
eziklik
içinde
olmalarıdır.
Nedeni
biraz da
“paylaşımcı-gerçekçi
bir
dünyada”
yaşayamamaktır.
Ancak
varsayımlar,
bir
şeyin
asıl
etkisinden
öte, bir
yan etki
gibi
görünmekte,
beklentileri
hazır
bir hale
getirebilmektedir.
O
nedenle
varsayımla
etrafa
bir
şeyler
katanlarla / kazandıranlara
toplum
sahip
çıkmış,
bu aktif
durumlarını
ödüllendirerek,
onların
verilerini
garanti
altına
almayı
ciddi
bir
mesele
haline
getirmiştir.
Varsayımlara
gereken
önemi
vermemek,
yıllarını
gafletle
geçirdiğini
itiraf
etmekten
başka
bir şey
değildir.
Burada
insanın
hayatını
zedeleyecek
bir
tutum
söz
konusu
değildir.
Ancak,
çevredeki
değişim,
hipotezlere
karşı
ilginin
yoğunlaşması
ile
başlar.
Kısa
zamanda
kendini
göstererek
daha
bilinçli
bir
zümrenin
varlığına
neden
olur.
Çünkü
varsayım,
günü
birlik
hazırlanan
bir olgu
değil,
uzun ve
meşakkatli
düşüncelerin
sonucu
bireyin
vardığı
bir
noktanın
sistemli
şekilde
açıklanışıdır.
Etraf,
varsayımı
baştan
reddetse
dahi
zamanla
ona
alışır
ve
gerçek
mesabesine
koyar.
Einstein
de
söylediklerinin
bir
varsayımdan
ibaret
olduğunu
düşünüyor
ve bir
gün
izafiyet
teorisinin
çöpe
atılacağını
kabul
ediyordu.
Yerine
mutlaka,
sağlıklı
bir
hipotez
gelecekti.
Bunun
farkındaydı.
Gerçek
olan şu
ki, her
varsayım
bilimsel
değildir.
Ama
bilim
dışı
gibi de
kabullenilemez.
En son
değinilen
varsayım,
gerçek
olarak
kabul
edilir.
Daha
orijinali
bulunduğunda,
işe
yaramaz
hale
dönüşüverir.
Bizim,
toplum
olarak
kabullenmemiz
gereken
şey;
çarçabuk
yoruma
girip
bir
konuyu
silip
atmamak,
faydalı
yönlerini
alıp
değerlendirmek,
sonuçta
bir
varsayım
dahi
olsa ona
gereken
değeri
vererek,
mantıklı
bir
şekilde
üzerine
eğilmek
olmalıdır.
Bu tür
yaklaşımlar
“bilinci
köreltmediği
gibi,
aksine
canlı
kalmasına”
vesile
olur.
İnsanoğlunun
her
zaman
için
canlılığa
ihtiyacı
olduğunu
unutmayalım.
Ve
değişik
hipotezleri
değerlendirmeyi
bilelim.
Hayatın
önemli
olan
yanı da
bu olsa
gerek.