Vehmin Kemal Bulup Tamam Oluşu...
Ahmet F. Yüksel
 

Vehim, soyut analizlere, felsefi argümanlara ihtiyaç hissettirmeyecek kadar sade ve basit bir konumla bizimle birlikte varlığını sürdürüyor. Bir bakıma varlık peşinde koşan imtiyazlılar sınıfının, elindekini kaybetme endişesinden başka bir şey değil bu duygu. İnsan ruhunun derinliklerine en ince ve hassas biçimde nüfuz etmesini çok iyi biliyor. Ancak beşerin, hayatını oyuncağa çeviren bu bağımlılığa ilgisizliği devam ediyor. Daha az vehim, daha çok kurtuluşa, daha çok benliğin, güçlü bir kişiliğin varlığına işaret etmesi dikkat çekicidir.

Nitekim, Abdülkerim Ceyli Hazretleri bu noktayı, “Allah-ü Taâlâ, Rasulullah’ın (s.a) VEHM’ ini Kâmil ismi nurundan yarattıktan sonra, onu vücuda kahır libası ile çıkardı. Durum anlatıldığı gibi olunca; insanda bulunan şerrin en güçlüsü VEHİM kuvvetidir” diyerek açıklamış.

Öncelikle “Allah ve vehmin” yan yana gelemeyecek iki kavram şeklinde müteala edilmesini ‘çok ciddi bir uyarı’ olarak belirtirken, yaratıcıya hakaret için kullanılamayacağı düşüncesiyle ve sadece anlatım sadedinde ona izafeten, ama mutlak bir gücün eseri olması bakımından ve ‘var kabul ediş’ tarzıyla kullanıldığını göz önünde bulunduralım.

Fakat öyle görünüyor ki; bizler, bir şeyi yukarıda yapılan tanımlamanın aksine, orijini ile değil duyu araçlarımız ışığında ve zanna tabi olarak algılıyor, yaşıyor ve gerçek gibi kabul ediyoruz. Ve böylelikle Tanrı Baba’yla özdeşleşir bir kişi haline geldiğimizin farkında bile olamıyoruz.

Bunu burada anmamak mümkün değil!

Vehim duygusu, doğumla beraber "insanoğlunun yakasına yapışıyor, olmayanı varmış, gerçekmiş gibi yaşatmayı" biliyor. Kısaca zannettiriyor.

Zanla yoğrulmuş bakış açısına göre; kişisel kanı ve kanaatler, ön yargılar gırla gidiyor. Vesveseler, yersiz korkular birbirini takip ediyor.

Vehim duygusuyla yaşayanın geleneksel stratejilerinin dışında bazı gerçekleri başarıyla ve yoğun biçimde kullanmaları da oldukça ilginç. Bu mümkün. Bakış açılarında bir objektiflik beliriyor ve doğru olan yakalanabiliyor. Ne ki kısa bir süre vehim etkisini göstererek, bireyi perdeleyip "tam anlamıyla adeta esir" alıyor. Ve siz, o muhteşem dokümanları somut bir biçimde açıklayanı adeta mumla arar hale geliyorsunuz.

Bu kez gerçeği fark edememe, dolayısıyla duymazdan görmezden gelme halleri ön plâna çıkıyor.

Kişisel ortak payda nedeniyle sorular, nedenler ve niçinler durmaksızın devam edip duruyor. Ayrıca eldeki sübjektif bilgi ve belgelerin ve özellikle niyetlerin doğruluğuna bakılmaksızın sokaklara taşmanın hiçbir değerinin olmadığı da anlaşılıyor.

Bu arada, mutlak şuuru sahiplenenin, bilinçli şekilde yaptığı vehmi baskılar/yönlendirmeler de olmuyor değil.

Nedeni; ehlince belirli grupları yerine göre disipline etme, zamanı-zemini bekleyerek ve alternatifli bir yoldan uzun vadede gerçeği fark ettirme girişimleridir diyebiliriz…

Çünkü insanoğlunun en küçük bir olayda bile ne hale dönüştüğünü, hangi sularda yüzdüğünü gözleyebilmek mümkün. Bütün bunlar bireyin doğasına kişiliğine yatkın, basit olan şeyler, ama olumsuzluk tadındaki yanlı davranışları bırakmak; ‘gerçeğin’ peşinde koşmak daha uygun olanı.

Şayet, güçlü bir mücahede/bilinçlenme/arınma söz konusu değilse, yani normal bir akıl vehmin üstesinden gelemeyeceği için Vücud’a kahır libası ile çıkması ve oturması kaçınılmaz bir sonuç oluyor. Bu program, Hz. İsa haricinde hemen herkeste bu duygunun var olacağına işaret.

Tasavvuf ehlinin,  “Allah âlemleri vehim kanalı” ile seyretmiştir şeklindeki kelamının; Allah’ta asla vehim olmadığı, bir şeyi var KABUL etmek şeklinde kullanmak anlamına geldiğini belirtelim. Zannetmekle-kabul etmek arasındaki farkı ince bir balansla yakalayabilen, vehim konusundaki değerlendirmeyi yapabilmiş demektir.

Bu arada vehim bahsinde geçen ‘vehim gücü’  tabirini ise;  Evreni “var kabul etmek suretiyle”  seyredenin gücü/nuru şeklinde algılamak gerekiyor.

Peki, vehim kalkabilir mi? Bu sorunun yanıtını ‘Vehim, aklı hükmü altına alır, Akl-ı kül ise vehmi hükmü altına alır’  şeklinde cevaplayabiliriz. “Akl-ı kül kimde açığa çıkarsa suda yürüyebilir, havada uçabilir hale gelir” deniyor. Bu noktada vehim duygusu tamamen devre dışı bırakılıyor.

Vehmin insanı terk edişini, bir bakıma kişinin aklının akl-ı külle dönüşme yolunu Abdülkerim Ceyli Hazretleri “Vehmin kemal bulup, tamam olması; HAYAL âlemini içine almak için genişlik bulması” şeklinde ifade ediyor.Dikkatizi çekerim; Vehmin kemal bulması, zannetmenin, var kabul edişe dönüşümüdür. Bu da âlemlerin hayal oluşu ile irtibatlandırılmış. Âlemlerin hayal kapsamında düşünülmesi ise ne yazık ki bireyin kabiliyeti ile ilintilidir. Kabiliyet müsaitse bu his "gerçekleşiyor ve vehim yok olup" gidiyor. Şayet söz konusu duygu yani kabiliyet ana rahminde 120 günde kozmik etkilerle temin edilmemişse, bu kez vehmi terk etmek imkânsızlaşıyor. İnsanın fiilleri ve hayatındaki boşluk, vehmi sayesinde dolarken, bu duygunun olumsuzlaşıp bir hayat biçimine dönüşmesine izin verilmemesi beklenir..

 

 

 
 
İstanbul - 12.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com