Allah’ın
dini üzerinde, ilgi odağı haline gelen, bilinçli kulları
var.
Kim bunlar?
Hakikâti
bilenler, “tevhid ve vahdet” gerçeğini bulup
yaşayanlar;
Veliler!...
Peki,
söyler misiniz ‘Veliler’ hakkında ne
biliyorsunuz?
İşte,
aşağıda “klasik anlayışların” biraz dışına çıkıp
onlara ait bilgileri-dokümanları sizlere sunmak
niyetindeyim.
Şuurlu bir
dünya görüşü-evrensel bakış açısı, kuşkusuz velilerin
ahlâkında var. Çünkü onlar yeri geldiğinde, “beşeriyet
kabuğundan” sıyrılıp öz vasıfları ile tahakkuk
etmeyi çok iyi bilirler.
Sıradan
insanla bir veli, siyahla beyaz kadar net biçimde
birbirinden ayrılabilir. Tabi, bir “velinin
yaşamının” az-çok bilinmesini müteakiben demek
istedim.
Hayatları
suçluluk-boşluk içinde geçmediğinden, abuk sabuk
laflar etmeleri söz konusu olamaz. İçinde bulundukları
zaman dilimini ‘AN’ a dönüştürerek yaşamayı
bilirler.
Basit bir
insan, açığa çıkan bir veliye yönelip daha
açıkçası diyalog yoluyla iç sorunların çözümünü
kolaylaştıran bir rota izlemelidir.
Onları
tehdit etmek olası değildir. Bir işe ‘mecbur’
bırakmak, beşeri duygularla sınırlamak da. Çünkü bizler
dünya kadar dertle boğuşurken onlar, ‘sıfır
problemle’ yaşıyorlardır.
Günümüzde
ve tüm zamanlarda velilerin tartışma dışında
tutulması, haklarındaki Kutsi Hadisle
ilintilidir. Çünkü ‘örtülü olmalarını’ ve bu
tavırlarını sürdürmelerini Allah istemektedir.
Açığa
çıkışları da yine O’nun dilemesi ile gerçekleşir.
Ancak, yine
de her konuda açık ve tavizsiz davranmalarını
engelleyecek ya da zorlaştıracak hiçbir etmen bulunamaz.
Ayrıca bizler bu tavırları seçmekte zorlanırız.
Özgürlüklerini ellerinden almak, onları sınırlamak,
hapsetmek isteyenlere, bu normların kendilerine
uymadığını bir şekilde hatırlatırlar.
Suç
işlemekten ötürü pişmanlık duymak gibi zafiyetleri
yoktur.
Aslında
bunlar bir velinin hayatında yer bulamaz. Örtülü
olanlar, Allah’ın emri hilâfına bir hareket
etmemiştir ki pişman olsun ve tövbe etsinler.
İbn-i
Arabiye’ sormuşlar tövbe ediyor musun?
“Allah’ın
emri hilafına bir şey yapmam mümkün olmadığı için tövbe
etmem imkânsızdır” diye yanıt vermiş.
Özetle,
yanlışı geride bırakarak doğruya devam etmek gibi
bir düşünceleri olamaz.
Gerçi,
kendi aralarında ilmi tartışmaları da yok değildir.
Örneğin,
İbn- Arabî Hazretlerinin, bazı Nebi/Rasulleri
eleştiri yağmuruna tuttuğu görülmektedir.
Bunun
nedenini şöyle açıklamak mümkün: Arabî’nin
velayetinin, bazı nebi ve rasullerin batın ciheti
olan velayetlerinden üstün olması gerekçesiyle,
böylesine eleştirel davranış içine girmesi söz
konusudur.
Bu, onun
–aynen diğer veliler gibi- duygularına binaen
hareket etmediğinin belirtisidir.
Velilerde
reflekse dayalı davranışlar mevzubahis bile olamaz.
Çünkü “Ölmeden evvel ölmüş”, ‘cem makamına erişmiş’
kimselerdir.
Yaşam
tarzları böyledir.
Beklentileri bulunana arka çıkma gibi bir düşüncelerinin
olmaması da
ilginçtir.
En dikkât
çekici yanları; bir konuyu, bir nesneyi veya bir
beldeyi, ilimle bildikleri ya da diğer özellikleri ile
görüp bildikleri halde; ilk defa görüyormuş, duyuyormuş
gibi davranmayı becerip anlatabilmeleridir.
Ancak
bizler kimlik arayışı içinde, beşeri duygularla bir yere
sıkıştırılmış halde, farkında olmadan, ağır aksak
şekilde yerlere kadar eğilmişken, onlar ummadığımız bir
anda koca bir tepe olarak karşımıza çıkabilir.
Bütün
bunlar kimliksizleşme, isimsizleşme ve bütün
aidiyetlerinden, arzularından sıyrılmaları ile
alakalıdır. Bizim de kopmak isteyip bir türlü muvaffak
olamadığımız niteliklerdir bunlar.
Bir hurma
dalı kadar naif bedenlerinde, taşıdığı vasıflara uyumu
ile halkın arasında “Hakkani özelliklerle”
yaşarken, bunları örtmeyi bilmeleri, ne denli muhteşem
bir yapıya sahip olduklarını göstermek için yetip de
artar.
Bakın,
Yüce Yaratıcı bu kimseler için ne diyor: "Kullarımdan
benim ‘VELİM’ ve yarattıklarımdan ahbaplarım o
kimselerdir ki, benim zikrimle zikrolunur veya zikirleri
ile ‘Ben’ zikrolunurum.”
Onları
tarif etmek için daha ne desin ki? |