Bireyin yaşamı boyunca bedene tabi olup kendini sadece
et kemik yapı gibi görmesi, aslını ve hakikâtini
bilmedeki vurdumduymazlığı, bu çok önemli faktörü
araştırma zahmetine katlanmaması, başına dert açmasına neden
olabilir.
Basit, sıradan bir insana göre, isim ile cismin
özdeşleşmesi, hayata bakışı için yeterli bir faktör.
Şayet bu arada, sadece iman ve inanç yumağı
kalıtsal/doğal bir şekilde devreye girerse,
“artık başka şeylerle uğraşmanın gereği yoktur” diye
düşünülmesi olasıdır.
Oysa bireye sınırsız özgürlüğü-özgüveni tanıyan,
evrenselliğin şartlarını ölçülü adımlarla takip etme
zorunluluğunu dikkâte aldıran ‘ben neyim, nereden
gelip nereye gidiyorum?’ soruları, farklı dünyaların
bulunduğunu gösterecektir.
Tasavvuf
ehli, bu aşamayı 'gaye' olarak tespit ederken,
esas olan ‘Hakk’ın vücududur’ biçiminde beyanda
bulunmuştur.
Bu bakımdan, Vücut dünyasının önemi çok fazladır.
Vücut/beden
anlayışı dışına
taşan ve kendinin salt bir bilinç olduğu kabulü
aşamasına gelenler, bazen gerilip, bazen yumuşayan
avamın hallerinden, hiç kuşku yok ki, uzak durur. Çünkü
temelde, onlarla bir paylaşım yapmanın imkânsızlığı açık
seçik ortadadır.
Anlayacağınız, yine böyle bir beden dünyası problemi ile
karşı karşıyayız. Avamın bedeni boşlamaya,
giderek dışlamaya karar vermesi, bizi bu değerlendirme
noktasına itti.
Diğer yandan, gerçeğin verdiği ilhamla “akla gelen
şeyi yapmanın mubah görülüyor” olması, vücut
dünyasından sıyrılmak isteyenler için bazen hiç de hoş
koşullar yaratmıyor diyebiliriz.
Şöyle ki; bedene tabi olarak yaşamanın, evrensel
değerler açısından bir yeri olmadığını düşünen, sadece
bireyi yavaşlattığı olasılığından söz edenler, ‘gizli
bir beden aşkı içinde dilediklerini yapma sevdasına
kapılarak’ bilinçsiz bir şekilde, tümüyle madde
batağında boğulmaya ve asla bu çukurdan çıkmamaya
mahkûm oluyorlar.
Böylece,‘Bu yolda nice başlar kesilir, hiç soran
olmaz’ kapsamına giriveriyorlar.
Bedensiz yaşamayı tercih edenler, bu kör hatlardan
birini seçerken, kendilerini haklı görmeye iten
sebeplere acaba gerçekten inanıyorlar mı bilemiyorum!
Buyurun, kararınızı siz verin.
Kendi hesabıma, düşünce özgürlüğünün saygı gördüğü
yerde, çağın gelişmelerine, beklentilere yanıt vermese
de, yaşamını bedenselliğe adamış insanlardan daha kötü
bir konuma düştükleri bir gerçektir, diyebilirim.
Buradan çıkan sonuç şudur: Yaşam, dünya
nimetlerini bireye, tüm insanlığın hizmetine sunabilir.
Ancak önemli olan, bu nimetleri kullanmada, beden
dünyasına hâkim olma becerisidir.
Bu arada değinmek istediğim başka bir konu daha var:
Bazen, olur olmaz düşüncelere kapılıp insanlar hakkında
karar veren ‘tanrının seçilmiş kulları’, düş
kırıklığına uğramamak için, önyargı ile hüküm vermek
zorunda kaldıkları kimselerin yaşamlarını şöyle bir
analiz etmeli, hiç olmazsa nasıl hizmet verdiklerine
bakmalıdırlar.
Şayet ortaya çıkacak tablo kendilerini şaşırtıyor,
beklentilerini getirmiyorsa, ben yine de bu “vahim
durumu” anlayışla karşılamak gerekir diye
düşünüyorum |