Vücut Dünyası
Ahmed F. Yüksel
 

Bireyin yaşamı boyunca bedene tabi olup kendini sadece et kemik yapı gibi görmesi, aslını ve hakikâtini bilmedeki vurdumduymazlığı, bu çok önemli faktörü araştırma zahmetine katlanmaması, başına dert açmasına neden olabilir.

Basit, sıradan bir insana göre, isim ile cismin özdeşleşmesi, hayata bakışı için yeterli bir faktör. Şayet bu arada, sadece iman ve inanç yumağı kalıtsal/doğal bir şekilde devreye girerse, “artık başka şeylerle uğraşmanın gereği yoktur” diye düşünülmesi olasıdır.

Oysa bireye sınırsız özgürlüğü-özgüveni tanıyan, evrenselliğin şartlarını ölçülü adımlarla takip etme zorunluluğunu dikkâte aldıran ‘ben neyim, nereden gelip nereye gidiyorum?’ soruları, farklı dünyaların bulunduğunu gösterecektir.

Tasavvuf ehli, bu aşamayı 'gaye' olarak tespit ederken, esas olan ‘Hakk’ın vücududur’ biçiminde beyanda bulunmuştur.

Bu bakımdan, Vücut dünyasının önemi çok fazladır.

Vücut/beden anlayışı dışına taşan ve kendinin salt bir bilinç olduğu kabulü aşamasına gelenler, bazen gerilip, bazen yumuşayan avamın hallerinden, hiç kuşku yok ki, uzak durur. Çünkü temelde, onlarla bir paylaşım yapmanın imkânsızlığı açık seçik ortadadır.

Anlayacağınız, yine böyle bir beden dünyası problemi ile karşı karşıyayız. Avamın bedeni boşlamaya, giderek dışlamaya karar vermesi, bizi bu değerlendirme noktasına itti.

Diğer yandan, gerçeğin verdiği ilhamla “akla gelen şeyi yapmanın mubah görülüyor” olması, vücut dünyasından sıyrılmak isteyenler için bazen hiç de hoş koşullar yaratmıyor diyebiliriz.

Şöyle ki; bedene tabi olarak yaşamanın, evrensel değerler açısından bir yeri olmadığını düşünen, sadece bireyi yavaşlattığı olasılığından söz edenler, ‘gizli bir beden aşkı içinde dilediklerini yapma sevdasına kapılarak’ bilinçsiz bir şekilde, tümüyle madde batağında boğulmaya ve asla bu çukurdan çıkmamaya mahkûm oluyorlar.

Böylece,‘Bu yolda nice başlar kesilir, hiç soran olmaz’ kapsamına giriveriyorlar.

Bedensiz yaşamayı tercih edenler, bu kör hatlardan birini seçerken, kendilerini haklı görmeye iten sebeplere acaba gerçekten inanıyorlar mı bilemiyorum!

Buyurun, kararınızı siz verin.

Kendi hesabıma, düşünce özgürlüğünün saygı gördüğü yerde, çağın gelişmelerine, beklentilere yanıt vermese de, yaşamını bedenselliğe adamış insanlardan daha kötü bir konuma düştükleri bir gerçektir, diyebilirim.

Buradan çıkan sonuç şudur: Yaşam, dünya nimetlerini bireye, tüm insanlığın hizmetine sunabilir. Ancak önemli olan, bu nimetleri kullanmada, beden dünyasına hâkim olma becerisidir.

Bu arada değinmek istediğim başka bir konu daha var:

Bazen, olur olmaz düşüncelere kapılıp insanlar hakkında karar veren ‘tanrının seçilmiş kulları’, düş kırıklığına uğramamak için, önyargı ile hüküm vermek zorunda kaldıkları kimselerin yaşamlarını şöyle bir analiz etmeli, hiç olmazsa nasıl hizmet verdiklerine bakmalıdırlar.  

Şayet ortaya çıkacak tablo kendilerini şaşırtıyor, beklentilerini getirmiyorsa, ben yine de bu “vahim durumu” anlayışla karşılamak gerekir diye düşünüyorum

 

 

 
 
İstanbul - 04.04.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com