Daha
önce hiç
yalan
hususuna
değinmemiştim. Bu kez,“yalan
kavramını
irdeleyerek”
konuyu
aydınlatmaya
gayret
edeceğim.
Önce
Fuzuli’nin,
“Aldanma
ki şair
sözü
elbette
yalandır”
dizesi
ile
konuya
başlayayım.
Yalan,
insanlık
tarihinin
en kötü
icadı
olan bir
hastalıktır.
Maalesef,
insana
‘insan’ gözüyle bakmayanlarca üretilir.
Yalanı yakalanmayan
insanlar
oldukça
zekidir.
Dolayısıyla
doğruluğu
seçenler,
onların
hallerinden
emin
olamıyorlar
ama
yinede
söylediklerine
kanmak
zorunda
kalıyorlar.
Birtakım
insanlar
bu
zafiyete
tutulmuş
görünüyor.
Neye
göre
yalan
söylüyor,
niçin
yalana
tenezzül
ediliyor,
pek fark
edilemiyor.
Kendilerini
yenemeyip
bu yola
başvuruyorlar,
hem de
sıklıkla.
İnsanlığa
ihanet
edeceklerini
pek
akıllarına
getirmiyorlar
herhalde.
Doğruluğu
kesin
olmayan
bir şeyi
‘ciddi
şekilde
var
göstermek
suretiyle
‘yalancılık’
bilinci
ile
yaşayanlar
ekseriyette.
Ama bunu
yapmayan,
doğru
dürüst
yaşayan,
akılları
tutulmamış,
vicdanları
çatlamamış,
duyguları
körleşmemiş
olanlar
da var.
İnsanın
‘insan’
olmaktan
kaynaklanan
gücüdür
bu.
İnsanları
boş
sözlerle
kandırmanın,
belirli
dar
yerlere
hapsetmenin
hiç de
hoş
olmadığını,
bireyi
insaniyetten
uzaklaştırdığını
sanırım
anlayamıyorlar.
Gerçi
herkes
yalan
söyleyebilir.
Benim
diyen
insan
dahi bu
gerçeği
inkâr
edemez.
Yalan
olmasaydı
belki
doğruyu
bulmak
mümkün
olmayacaktı,
diyenler
de
olabilir.
Ama ne
olursa
olsun bu
husus
kesinlikle
mantıklı
kabul
edilemez.
Makul
göstereceklere
verilecek
yanıt
Nebi ve
Rasullerin
hayatıdır.
Bu zümre
kesinlikle
‘yalan’dan
yana
masumdur.
Şayet bu
tür
hareketlere
tevessül
etmiş
olsalardı
anıldıkları
boyuta,
idrake
asla
gelemeyeceklerdi.
Böylesi
bir
yaklaşım
hiç de
gerçekçi
değildir.
Yalanla
“başa
çıkmanın
zorluğu”
ortadadır.
Zira
insanı
doğru
ile
yanlış
arasında
bocalatır.
Bir
anlamda
kısa
süreli
de olsa
beynin
üretimini,
çalışma
programını
engeller.
Adeta
kilitler.
Varlık
sebebini
meşrulaştırmaz.
İnsanoğluna
yapılacak
en büyük
zulüm de
budur.
Bir
oluşum
anında,
herhangi
bir şeyi
savunma
gerekiyorsa,
o
savunmayı
yapanların
tutumlarıyla
ilgili
kurallar
ve
ilkelerden
bahsedilirken,
bilerek
yapılan
bir
yalan
girişimi,
o
savunmayı
ve
inandırıcılığı
ister
istemez
azaltacaktır.
Yalanı
söyleyenin
niyeti,
onu
mazur
gösterebilir
mi?
Bu soru
tartışılır,
incelenmesi
gereklidir.
Ancak
küçüğü
veya
büyüğü
de olsa
insanı
‘yeter
artık’
demeye
çağıran
bir
duygudur.
Toplumsal
yaşamda
akla
estiği
gibi
söylenmemesi
kaydıyla
‘bazı
pembe
yalanlar’
varsa,
olabilecek
pek çok
“vahim
hadiselerin
önünü
kesmesi
açısından”
belki
makul
görülebilir.
Zira bu
türü,
yuvaların
yıkılmasını
veya
daha
büyük
çaplı
faciaları
önleyebilir.
Şiddetin
önünü
keser.
Kontrolü
mümkün
olmayan
gerçekleri
sindiremeyen
bireylere
karşı,
böylesine
tavırlar
içine
girilmesi
söz
konusu
olabilir.
Ancak bu koşullar dahi; Yalan’ın özel bir statü gibi kabullenileceği anlamına gelmez.
Hemen
herkes,
yaşamındaki
kareleri
kontrol
ederek
bu
tespitleri
yapabilir.
Diğer
yandan
bireyin
durduk
yerde,
kendini
ispat
gayesine
matuf
olarak
attığı
kıtırlar
var ki
en
kötüsü,
en
çirkini
de işte
budur.
Çünkü bu
türü;
kişinin
bir
kayıt
altında
yaşadığını,
kişilik
çatışması
içinde
bulunduğunu
ve
böylesi
bir kaos
içinde
hayatını
devam
ettirmesine
karşın,
yapısını
düzenleyecek
bir
çalışma
içinde
bulunmadığını
ve o
nedenle
yalana
başvurduğunu
göstermektedir.
Ayrıca
yalan’la
aldatılanın,
bazı
şartlarda,
onun
doğru
olup
olmadığını
öğrenme
şansı
hiç yok
gibidir.
Tabi bir
nevi
hatalı
yönlendirmenin
vebali
olacaktır.
Bu tarz
bir
yalan
adeta
zulümdür.
Yüce
yaratıcı
dahi
‘insanlara
zulmetmediğine’
göre,
söylenecek
pek bir
şey
yoktur.
Aldatmak,
yalan
söylemek
dinen de
büyük
bir
suçtur.
Çünkü
“İnsanın
hayal
dünyasının,
inanç
duyduklarının
yıkılmasına
neden”
olur.
Şurası
bir
gerçek
ki,
birtakım
manevralarla
yalan
söyleyenler
tespit
edildiğinde,
artık
inandırıcılıkları
kalmaz.
Asla
kendilerine
bir
çevre
bulamaz,
toplum
dışı
kalırlar.
Artık,
itibarlı
bireyler
olarak
kabul
edilemezler.
Halk
arasında
bir
atasözü
vardır.
“Yalancının
mumu
yatsıya
kadar
yanar”
derler.
Bu sözde
bir
yığın
açıklama
var.
Önce
yalan
söyleyerek
‘vakit
kazanmanın
mümkün’
olmadığı
anlatılmaktadır.
En
önemlisi,
şu veya
bu
nedenle,
o konuda
yaşanacak
bir
problem
ve
samimiyetsizliğin
işareti
vardır.
Yalan-dolanlı
bir
ortam
yaratanlar,
yaptıklarının
toplum
üzerindeki
olumsuz
etkilerini
asla
düşünemezler,
bilemezler
ve
topluma
hoyratlık
etmeyi
devam
ettirirler.
Ancak bu
tutumları
kendilerinin
iflası
anlamına
gelir.
Her
zaman
olduğu
gibi,
bunun
acısını
kendileri
ve
insanların
iyi
niyeti
öder. |