Hayatı
kavrayacak, aklı
erecek, gittiği
yere kadar
azimle gidecek
biridir Allah
ehli.
Sigara üstüne
sigara içene
feci
bozuluyorum.
Hatta sigara
kullananın
yanında
duramıyorum.
Onun ciğerlerini
yok etmesine,
kalbini
yormasına,
damarları
tıkamasına, en
çok da
“sigara içmek
bir özgürlüktür”
şeklinde laflar
etmesine
tahammülüm yok.
Bu türlerin
intihar
girişiminde
bulunduklarını
ve cenaze
namazlarının
kılınmaması
gerektiğini
söylüyorum.
Ne demişler?
Kendi düşen
ağlamaz.
Toplumsal
yaşamda iyilik
kelimesi genelde
yanlış
anlaşılır. Çünkü
görecelidir. Ben
tüm insanların
iyi olduğuna
inanıyorum.
Gerçekte iyi ve
kötü olmamasına
rağmen, bu vasfı
herkese
yakıştırıyorum.
Tasavvuf’un
kökeni
kesinlikle
Hint ve Çin
düşünceleri
değildir. Bu
fikri kabul
edenler,
“reenkarnasyona”
inanırlar. Oysa
din, tekrar
tekrar
enkarne
olmayı reddeder.
O, her an yeni
bir şandadır.
Şu halde, her
şeyin bir
tekâmül-hal
içinde olması
gerekir. Biz
insanlar da
şöyle ya da
böyle, bu
tekâmüle ayak
uydurmaktayız.
Her zaman
değişmekteyiz.
Tasavvuf
–kendini bilme-
sanatıdır. Ve
insanlık
tarihinin
yaptığı en doğru
şeydir bu.
Adam satın
almaktansa,
üretmek daha
makbul bir
iştir.
Esas olan, kendi
gibi olanların
önünü açmak
değil,
olmayanlara da
yol
göstermektir.
Tarih,
insanların önünü
açanlarla
açmayanların
savaşına tanık
olmuştur.
Yüksek bilgi
veya kaynağı
ancak DATA
ile tarif
edilebilir.
Tasavvufi
kavramların
mutlak suretle
bilimsel bir
karşılığı
vardır. Ancak
bazı kelimeler
aynen kalır.
HU ve Ahadiyet
gibi.
Çünkü bilim bu
noktaya varamaz.
İnsanlara
tepeden
bakmadan,
küstahlık
etmeden, empati
kurarak, taklidi
değil, üretici
bir şekilde
doğru dürüst
konuşabiliyor,
ilişkiler
kurabiliyor
muyuz?
Sapla samanı
kolayca ayırt
edebilmek, fark
edebilenlerin,
okuyabilenin
işidir.
İnsanlar
genellikle bir
konu ortaya
atılmadan önce o
konu hakkında
bir fikir sahibi
değildir.
Yorgun bir
dervişin
ağzından şu
sözlerin çıkması
gayet normaldir:
“Yani şimdi her
şeye yeniden mi
başlayacağım?”
Neden bazı
insanlar bir
kez, kimileri de
birkaç defa
söyleyince o iş
kabul edilir,
gerçeğe dönüşür.
Hiç düşündüğünüz
oldu mu?
Koltuklarınızı
her daim “dik
durumda”
bulundurun
dostlarım.
Devamlılık
olmayınca işin
esprisi biter.
İş bitince
herkes oradan
uzaklaşır. Bir
başınıza kalmaya
mahkûm
olursunuz.
Örtmek ve
inandırmak…
Bence ikisi de
aynı kapıya
çıkar.
Örterek
inandırmak ya da
inandırarak
örtmek.
Farkında olarak
ya da olmayarak
insanın
kaçırdıkları;
muhatabın
küçümsenmesine,
kıymetinin
bilinmemesine
yol açar.
Daha da ilerisi,
suçlanmasına
neden olur.
Ekilmemiş
toprağı biçmeye
kalkmanın anlamı
yoktur.
Benim en temel
önerim,
insanlarda
önyargının ve
dedikodunun
olmamasıdır. Ne
var ki bu iki
haslete hemen
her yerde
rastlamak
mümkün.
Ef’al boyutunda
süfli şeylerin
olması gayet
normaldir.
Anormal olan,
onların
kullanılmasıdır.
Çocukların
eğitimine
yardımcı olmak,
“mekarimi
ahlaka”
uygun bir
davranış
sayılır.
Bugüne değin
yazdığım şeyleri
övene değil,
tenkit edene
şiddetle
ihtiyacım var.
Yeter ki biz de
bunları akıl
edebilirdik veya
‘aynı şeyler’
demesin.
Kötülük
genlerimi kimden
aldığımı
bilmiyorum.
Görevim, bunları
tezkiye
etmektir.
Hayatın
zorlukları ile
uğraşırken sebat
etmeye, ancak
“sabır
dilememeye”
gayret ediyorum.
Dile getirmek
kolaydır,
yaşamak ise?...
Bizi biz yapan
şeyler,
gösterişli
mekânlar veya
pahalı giysiler
değildir. Ancak
bahsini
ettiğimiz bu
niteliklere
sahip
olabilenler de
yine ‘BİZ’ dir.
En basit yerde
öğrenilen
kurallar, en
çetrefilli
işleri çözmede
birebirdir.
Genç ve yaşlı
iki insanın
ortak noktası
bilincidir.
Bilinç olunca
yaşlılık kavramı
nötrize
olur.
Koşullar, her
zaman insanın
kulağına yeni
şeyler fısıldar.
Gelecek
tahayyülü ile
farklı şeyleri
kast
ediyoruzdur.
Sistem dışı
olmak, bireyin
elinde değildir.
Bayramınızı
kutluyorum ve
gerçek bayrama
erişmenizi
diliyorum. |