Yeni döneme girerken
Ahmet F. Yüksel
 

Yaz mevsimi sona erdi, artık güz dönemi başladı. Hemen herkesin dikkât çektiği nokta, içinden geçmekte olduğumuz konjonktür.

Şimdi olup bitenin bir dökümünü yapalım.

Kendi adıma söylüyorum; ağır eleştirilerin gerdiği ortam, geçen ilkbaharda “küçük bir yaklaşım neticesinde” biraz olsun rahatladı.

İtiraz edilemez “süper bir gücün” dileği/rızası böyle tecelli etti.Herhalde az da olsa toplumla ilişkiler stratejisini benimsediği görülüyor.

Ne kadar doğru veya isabetli olduğu tartışılır, ama onun için artık “halkın arasına karışma zamanı geldi diye düşünenler aldanır.

Çünkü, bu uzak bir ihtimal.

Ne var ki, gecikmeyle de olsa bir esneme oluştu.

Ne diyelim, şükredelim.

Çünkü, şükür yerinde kullanıldığında arttırıcı bir faktör. Birazcık da olsa zihnimizi rahatlatıyor.

Dün, dünde kaldı, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyen eşsiz Mevlana’yı bu noktada anmamak mümkün mü?

Eski kavgaları sürdürmenin, “nifak yollu davranışlarla, dedikodu ile vakit geçirmenin” kimseye yararı yok.  Neyin doğru neyin yanlış olduğu tartışmalarını bir yana bırakarak hemen herkesin ileriye bakması gerekiyor. “Eskisi ve yenisi” ayrımına girmeksizin yeni dönemin ruhuna uygun düşünceler üretip yaklaşım yapma durumundayız.

Bunu başaran kazanacak, “illa ki eski” diyen de takılıp kalacak ve kaybedecek.

“Yenilik” diyenin de yaşamına bir şeyler yansıyacak. Yoksa değişen hiçbir şey olmaz.

Şimdiye kadar nefsine karşı amansız mücadele veren(!) ve söz dinleyerek itaatkâr olduklarını kanıtlayan çevrelerin yeni hamleler yapıp yapmayacaklarını herkes merak ediyor.

Acaba, hareketlerini terkibiyet sınırları içinde mi sürdürecekler, yoksa gerçekten görmeye alışık olmadığımız bir biçimde kendilerini yenileyecekler mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.

Diyeceğim şu: Sonbaharla birlikte konular ister istemez ortak menzile girecek. Kur’an meali ön plâna çıkacak. Yani biraz Arapça ağırlıklı bir eğitim.

Yeni tecellilerin varlığı olabilir, bu da mümkün görünüyor. Merak edilen bir konu daha var!

Bir bütünleşme görünüyor mu ufukta? Böyle bir çaba, sonuç verir mi?

Allah’tan ümit kesilmez ama, bence –biraz da kendini bilmez biri olarak söylüyorum-“hayır, vermez.” Zira arada bir “boşluk, sanki sınıf farkı, uçurum” var gibi. Ve gittikçe derinleşiyor. İlim açısından değil. Kariyerler önemli.

Bu arada yine de bazı işbirliklerinin olması normaldir, Meşrep çizgileri yakın olanlar dayanışma içine de girebilirler. Tabii fiziki görüşme olmadan, uzaktan uzağa, taklidi selamlaşmalar gibi. Neme lazım. Azıcık da bilgi alışverişi var işin içinde.

Çünkü, korku bir kere yerleşmiş durumda. Daha somut ve açık bir ifade ile söyleyecek olursak, tavanda sözü edilen, gerçekleşen mutabakatların/birliklerin tabanda aynı oranda değer/karşılık bulması mümkün değil.

Ayrıca, ortada kalan ve üçüncü dünya ülkeleri şeklinde tanımlamak zorunda kaldığım bir zümre var ki en çok onlara yanıyorum, üzülüyorum. Gariplerim dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olanlar bu dediklerim. Ne İsa’ya ne de Musa’ ya yaranamadılar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar, hiç fark ettirmiyorlar, ama şaşırmış durumdalar.

Bu arada yineleyeyim, kimilerinin kimilerini engelleme çabaları yine de devamlılık arz eder.

Son birkaç yılda yaşananlara bu gözle bir bakın!

İnsanlar ne kadar da zorlandı. Bazı seçenekler sonuç vermedi. Engelleme girişimleri boşa çıktı. Sistemin varlığı dahi bir işe yaramadı. Çünkü, sistem her birey için geçerliydi. Her yol denendi, ancak kimse kimsenin önünü tam anlamıyla kesemedi (hakkını yemeyelim…kesmek istemedi desek, daha uygun ve yerinde olur). Düşünürseniz az buz şey değil bu.

Oysa, olumlu olmayı bir türlü beceremeyen bazı  arkadaşların, sağlam zemine dayanmayan değerlendirmelerinin iflası demek oluyor söz konusu durum.

Farklı düşünmek ille de niza çıkartmak anlamına da gelmiyor haliyle. Ne olur değişik düşüncelerin zenginliği içinde birlik-bütünlük sinyalleri verilebilse, bütünlüğü bozucu davranışlar bir kenara bırakılabilse. Etraf küçümsenmese, çarpık  mantıklar sergilenmese.

Böylesine karanlık bir tablo yaratan tiplerin her şeyden önce gerçekten “sıkı bir eğitime” ihtiyaçları var.

Ben göreceğimi sanmıyorum, ama vuslat, “İmamı Mehdi’nin” çıkışıyla gerçekleşir diyorum. Allah’ın kulunda kesin bir rahmet söz konusu.

Çünkü O, Ahadiyet ilmine mazhar olmuştur. Hüviyeti ile bunu yapabilecek kapasitededir.

Kendi bakış açımla söyleyebileceklerim bunlar.

Hoşçakalın sevgiyle kalın.

 

Bu yazı  09-10-2008 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 09.10.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com