Yaz mevsimi
sona erdi, artık güz dönemi başladı. Hemen herkesin
dikkât çektiği nokta, içinden geçmekte olduğumuz
konjonktür.
Şimdi olup
bitenin bir dökümünü yapalım.
Kendi adıma
söylüyorum; ağır eleştirilerin gerdiği ortam, geçen
ilkbaharda “küçük bir yaklaşım neticesinde” biraz
olsun rahatladı.
İtiraz
edilemez “süper bir gücün” dileği/rızası böyle
tecelli etti.Herhalde az da olsa toplumla ilişkiler
stratejisini benimsediği görülüyor.
Ne kadar
doğru veya isabetli olduğu tartışılır, ama onun için
artık “halkın arasına karışma zamanı geldi”
diye düşünenler aldanır.
Çünkü, bu
uzak bir ihtimal.
Ne var ki,
gecikmeyle de olsa bir esneme oluştu.
Ne diyelim,
şükredelim.
Çünkü,
şükür yerinde kullanıldığında arttırıcı bir faktör.
Birazcık da olsa zihnimizi rahatlatıyor.
“Dün,
dünde kaldı, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyen
eşsiz Mevlana’yı bu noktada anmamak mümkün
mü?
Eski
kavgaları sürdürmenin, “nifak yollu davranışlarla,
dedikodu ile vakit geçirmenin” kimseye yararı yok.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu tartışmalarını bir yana
bırakarak hemen herkesin ileriye bakması gerekiyor.
“Eskisi ve yenisi” ayrımına girmeksizin yeni dönemin
ruhuna uygun düşünceler üretip yaklaşım yapma
durumundayız.
Bunu
başaran kazanacak, “illa ki eski” diyen de takılıp
kalacak ve kaybedecek.
“Yenilik”
diyenin de yaşamına bir şeyler yansıyacak. Yoksa değişen
hiçbir şey olmaz.
Şimdiye
kadar nefsine karşı amansız mücadele veren(!) ve söz
dinleyerek itaatkâr olduklarını kanıtlayan çevrelerin
yeni hamleler yapıp yapmayacaklarını herkes merak
ediyor.
Acaba,
hareketlerini terkibiyet sınırları içinde mi
sürdürecekler, yoksa gerçekten görmeye alışık
olmadığımız bir biçimde kendilerini yenileyecekler mi?
Bunu hep birlikte göreceğiz.
Diyeceğim şu: Sonbaharla birlikte konular ister
istemez ortak menzile girecek. Kur’an meali ön plâna
çıkacak. Yani biraz Arapça ağırlıklı bir eğitim.
Yeni
tecellilerin varlığı olabilir, bu da mümkün görünüyor.
Merak edilen bir konu daha var!
Bir
bütünleşme görünüyor mu ufukta? Böyle bir çaba, sonuç
verir mi?
Allah’tan ümit kesilmez ama, bence –biraz da kendini
bilmez biri olarak söylüyorum-“hayır, vermez.”
Zira arada bir “boşluk, sanki sınıf farkı, uçurum”
var gibi. Ve gittikçe derinleşiyor. İlim açısından
değil. Kariyerler önemli.
Bu arada
yine de bazı işbirliklerinin olması normaldir,
Meşrep çizgileri yakın olanlar dayanışma içine de
girebilirler. Tabii fiziki görüşme olmadan,
uzaktan uzağa, taklidi selamlaşmalar gibi. Neme lazım.
Azıcık da bilgi alışverişi var işin içinde.
Çünkü,
korku bir kere yerleşmiş durumda. Daha somut ve açık bir
ifade ile söyleyecek olursak, tavanda sözü edilen,
gerçekleşen mutabakatların/birliklerin tabanda
aynı oranda değer/karşılık bulması mümkün değil.
Ayrıca,
ortada kalan ve üçüncü dünya ülkeleri şeklinde
tanımlamak zorunda kaldığım bir zümre var ki en çok
onlara yanıyorum, üzülüyorum. Gariplerim dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olanlar bu
dediklerim. Ne İsa’ya ne de Musa’ ya
yaranamadılar. Ne yapacaklarını bilemiyorlar, hiç fark
ettirmiyorlar, ama şaşırmış durumdalar.
Bu arada
yineleyeyim, kimilerinin kimilerini engelleme
çabaları yine de devamlılık arz eder.
Son
birkaç yılda yaşananlara bu gözle bir bakın!
İnsanlar ne
kadar da zorlandı. Bazı seçenekler sonuç vermedi.
Engelleme girişimleri boşa çıktı. Sistemin
varlığı dahi bir işe yaramadı. Çünkü, sistem her birey
için geçerliydi. Her yol denendi, ancak kimse kimsenin
önünü tam anlamıyla kesemedi (hakkını yemeyelim…kesmek
istemedi desek, daha uygun ve yerinde olur).
Düşünürseniz az buz şey değil bu.
Oysa,
olumlu olmayı bir türlü beceremeyen bazı arkadaşların,
sağlam zemine dayanmayan değerlendirmelerinin iflası
demek oluyor söz konusu durum.
Farklı
düşünmek ille de niza çıkartmak anlamına da gelmiyor
haliyle. Ne olur değişik düşüncelerin zenginliği içinde
birlik-bütünlük sinyalleri verilebilse, bütünlüğü
bozucu davranışlar bir kenara bırakılabilse. Etraf
küçümsenmese, çarpık mantıklar sergilenmese.
Böylesine
karanlık bir tablo yaratan tiplerin her şeyden önce
gerçekten “sıkı bir eğitime” ihtiyaçları var.
Ben
göreceğimi sanmıyorum, ama vuslat, “İmamı Mehdi’nin”
çıkışıyla gerçekleşir diyorum. Allah’ın kulunda
kesin bir rahmet söz konusu.
Çünkü O,
Ahadiyet ilmine mazhar olmuştur. Hüviyeti ile
bunu yapabilecek kapasitededir.
Kendi bakış
açımla söyleyebileceklerim bunlar.
Hoşçakalın
sevgiyle kalın.
Bu yazı
09-10-2008 tarihinde yayınlanmıştır. |