Fertlerin, asgari müşterekleri ortak noktada
buluşturamadığı için, bizden olan veya olmayan
duyarlılığı ile ayrıştırmaya girmesi, var oluş gayesine
uyması ya da uymaması, yokluğun aksine bir isim almasına
neden olur.
Bugün ortaya konan tartışmalar veya birliktelikler,
bunalımlar, dalgalanmalar, umut kırıcı olaylar, karşı
karşıya kaldığımız sorunlar, alalamalar, kandırmacalar,
mutluluklar, toplumsal-bireysel iradeler, insanca
yaşama, istihdam, iş olanaklarının yaratılması,
gelirler, giderler veya tek varlık seyri, tümel likler,
tek oluşlar hep varlık simgesi altında
değerlendirilmektedir.
Yokluk ise;
Mutlak yaratıcı ile kulun ortaklaşa kullanmak istediği
bir kavramdır.
Ancak bir bireyin imandan yoksun olması dolayısıyla
başına geleceklerin korkusu, bir anlamda çöküş ve
depresyondan, bunalımdan kurtulmanın çaresi olarak da
belirginleşir, istenir. İnsan bu tür anlarda yok olmayı
şiddetle arzular. Yaşamın zorlu şartlarından kaçmanın
kesin formülünü bu şekilde görebilir. Ne var ki,
sonuçları asla tahmin edemeyeceği şekilde gelişir, yok
olamaz; aksine aklına getiremediği şiddet de azaba duçar
olur.
Hz. Ebubekir’in
bu manada nefis bir sözü kulaklarımıza küpedir.
‘Allah’ın zatını/hiçliğini idrak edemeyeceğimi idrak
ettim’ derken tam bir yol göstericiliğe soyunmuştur.
İçeriği, idrakin olmadığı boyutta, yokluktan bahsetmenin
mümkün olamayacağıdır.
Hiç olmak,
yok olabilmek, hiçte gizlenmek anlamına gelmez. Orada
gizli olan bile hiç hükmünde kalır. Bu düşünce hiçliği
yenebilmekle alâkalı değildir. Şayet böyle bir işe
soyunan varsa varlığın en yoğun katmanında yerini alır.
İnsan yokluğa ihtiyaç duymaz. Konuya teorik ve pratik
açıdan yaklaşamaz. Mutlak yokluk; tepeden inme biçiminde
ismini/cismini/soyunu/sopunu/itikatlarını/inançlarını,
değer yargılarını, her iki anlamdaki nefsini, velhasıl
kendini var gibi kabul ettiren her şeyini, hatta ilahi
vasıflarını dahi ortadan kaldırır, siler süpürür.
Şahadet, inanç, kulluk, nefs, haram, helal, sıfatlar,
isimler...
Yok, ta olamaz, saltanatını sürdüremez. Yoklukta, başka
bir boyut ve farklı bir çizgi arayanlar aldanır.
Çünkü dışa açılma, dünya nimetlerinden faydalanma, şık
ve kaliteli kıyafetlere sahip olma veya Hakkani
vasıflarla tahakkuk etme gibi eylemleri kabullenemez.
İşte “Yokluk” böyle bir kavramdır.
Abdülkerim Ceyli Hazretleri, ‘İnsan-ı Kâmil’ isimli eserinin İbadetler bölümünde Hac
konusunda; İhramlı bir insanın davranışları ile
ilgili olarak Sürme çekmeyi bırakmanın anlamını
Ahadiyyet hüviyetinde açılıp gitmek için keşif talebini
bırakmak şeklinde açıklamıştır.
Günümüz düşünürlerinden Dr.F. Maner “ Ölüm,
var olmanın bitmesi şeklinde değil; ama yok olma (anihilasyon)
olarak algılandığında korkunçtur, hiçlik dayanılmazdır.”
derken, herhalde hiç ile varlığı karıştırmış,
sapla samanı ayırt edemez hale gelmiştir.
Çünkü “hiç” “korkunç” kelimesi ile
özdeşleşmeyecek kadar karanlık kalan, ancak Allah
ismiyle işaret edilen bir manadır. Mana denmesi, izah
sadedindendir. Bu anlamın sadece Allah ismi
ile kullanılması ise dikkât çekicidir.
Ayrıca ben, klasik İslâm’ın ‘Mutezile’sinin ve Deizmin
de bireyi bu noktaya taşıyacağından emin değilim. Zira,
söz konusu bakış açısı tanrıya dayanan bir tanımlamayı
getirmektedir. Kaldı ki bu tür değerlendirmelerle kişi
tevhide ve vahdet yaşamına dahi uzanamaz.
Allah ismi,
dış yüzü itibariyle belki fanteziler bittiğinde
korkuların başlaması şeklinde mütalaa edilebilir. Korku,
üst düzeyde haşyet anlamında dahi ele alınabilirse de,
yine de ‘yokluk-hiçlik’ le ilintili ipuçlarını
vermekten uzak kalır.
Kuşkusuz, bizleri bu boyutsuzluğa esir eden mantık
değildir.
Felsefe ile yola çıktığımızda varacağımız nokta, en
fazla Tek olabilir. O da teorik olarak. Zira,
Hiçlik Tek’ i bünyesine, sınırlarına sokmaz, kabul
edemez.
Bu aşamayı yapabilen, Hiçlik-Mutlak Yokluk/Varlık
arasındaki bağlantıyı kurabilir.
Şimdi sorulacak olan soru şudur: Bireyin hiçlik ve
varlık algılamaları ve onları bir arada yaşamaya iten
mekanizmalar sadece bir kültürün değil, aynı zamanda
biyolojinin de bir katkısı ile mi oluşmaktadır? Bir
diğer ifade ile bu toplumda bireyi hiçliğe götürmede ona
engel olabilecek ‘genler’ var mıdır? Böyle genler
toplumda hiçliğe ulaşmada bir üstünlük sağlamakta mıdır?
Sorunun yanıtını ‘evet’ diye cevaplamak, olayı
genlere bağlamak mümkün.
Zira, Hz Rasulûllah’ın ve soyunun hiçlik boyutuna
katılım payının yüzde yüz olduğu düşünülürse, söylenecek
başka bir şey olamaz.
Özetle, zirveden yani hiçlikten aşağı bakış açısı ile
varlığı, HİÇ’ in hükmüdür şeklinde düşünmek ve
buna göre algılamak gerekir.
Asıl olan budur.
Stringler boyutundan
başka varlık olarak tanımlanabilecek bir âlem yoktur.
Var oluş denilen seyir esasen, bu boyut ta Allah’ın
ilmindekini ilminde seyri olmaktadır.
Bilindiği üzere varlık bir an var, bir an yok
olmaktadır. Kesrette değil, ilminde bunun gözlemlenmesi,
değerlendirilişi (state) ancak yaşayanın yapageleceği
bir iştir. |