Zaman,
güneş
sisteminde
gezegenlerin,
kendi
ekseni
ve onun
etrafında
dönüşümü
ile
gerçekleşen
bir
olgu.
Bilindiği
üzere
gece-gündüz
ve
yıllar
bu
şekilde
meydana
geliyor.
Güneşin
de
Samanyolu’nda
turlaması
var. Tam
tamına
255
milyon
yıl
sürüyor.
Havsalaların
alacağı
cinsten
bir ölçü
değil
bu.
Ayrıca
yaşadığımız
olaylara
göre
dillendiriliyor
zaman.
’…den
önce
veya
sonra’
gibi.
Meselâ
kimi
süreçler
“vakit
hiç
geçmiyor”
der,
hayıflanıp
dururuz.
Bazen de
“saatler
ne çabuk
geçti,
bir
türlü
fark
edemedik”
yaklaşımları
ile
mutluluğumuzun
doruk
noktaya
çıktığına
işaret
ederiz.
Oysa
bildiğimiz
zaman
aynıdır.
Ne
acıdır
ne de
tatlıdır.
Hiç
değişmez.
Güneş
sisteminde-yeryüzünde
yaşadığımıza
göre
durum
budur.
Ağır
geçtiği
dillenir.
Yahut
fark
bile
edilemez.
Sıkıntılı,
mutsuz
olduğumuzda
bu halin
bir an
evvel
bizden
gitmesi
gerektiğine
bahane
bulunur
ve
zamana
yüklenilir,
ağır
ilerlediği
söylenir.
Ancak
neşeli-şen
hallerimizde
olduğumuz,
havalara
uçtuğumuz
süreçlerde,
onu pek
aklımıza
getirmeyiz.
Bu anın
asla
değişmemesini
dileriz.
Hızla
akıp
giden
saatler-dakikalar
nedeniyle
de “zaman
ne çabuk
geçti
yahu!”
der,
hayıflanıp
dururuz.
Zamanı
çözmek
sadece
dünya
üzerinde
yaşanan
olaylarla
ilgili
değil.
Örneğin,
Cehennemde
zaman
var
mıdır?
Şeklinde
akla
takılan
soruyu
‘evet’
diye
yanıtlamak
gerekir.
Milyarlarca
senenin
insan
havsalasına
sığmayacağı
düşüncesiyle,
Allah
Rasulü
(s.a.v.)
“Onlar
ebediyen
cehennemde
kalıcıdırlar”
diye bir
tanım
getirmiş,
zamanın
kısa
tarihini
bize
tarif
etmiştir.
Zamanın
durmasını,
ilerlememesini
istediğimiz
yer var
mı?
İşte bu
sorunun
cevabı
da, öte
yaşamda
“Cennet”
boyutudur.
Çünkü
Cennette
zaman
yoktur.
Şayet
insan
zihni,
zamanın
yeryüzündeki
gezegenlerin
kendine
has bir
işlevi
sonucu
meydana
geldiğini
düşünse,
bir
anlamda
kavrayabilse,
bedenin
içinde
bir
başka
beden
olma
misali,
zamanın
bünyesinde
de bir
başka
zamanın
olduğunu
fark
edebilir.
Özetlemek
gerekirse,
zamanın
orijinal
olanına
inebilse,
nasıl
bir şey
olduğunu
tahayyül
edebilse,
yaşam
düzeyindeki
sıkıntıları,
ağlamaları,
oflamaları-puflamaları
azalacak,
hatta
yok
denecek
düzeye
gelecektir.
Bunun
devamlılığı
halinde
insanın
“ebedi
mutluluğa”
erişebileceğini
söylemek
sanırım
yerinde
olur.
Cehennemin,
kişinin
performans
düşüklüğü
nedeniyle
acı
çektiren,
yerlere
savuran
olayları
ve
ışınsal
yapısı
zamanın
varlığına
işaret
ederken,
cennetin
kuant
boyutu
olması
ve bu
boyutun
mekânsallıkla
ilgili
olmaması
gerekçesiyle
burada
zamanın
bulunmadığına
da
işaret
eder.
O
nedenle
meleklerin
ölümü
mevzubahis
değildir.
Bu
açıklamaya
istinaden,
şu
hususu
dillendirmek
mümkün:
Mekân
varsa
zaman da
vardır.
Zaman
yoksa
mekân da
yoktur.
Nitekim
bu
açıklamalar
doğrultusunda
Efendimizin
(s.a.v.)
bir sözü
konuya
ışık
tutacak
mahiyettedir.
O,
“Ölmeden
evvel
ölünüz”
buyruğu
ile bir
anlamda
zamansızlığa
işaret
etmektedir.
“Zamansızlığın
burada,
dünyada
yaşanması
mümkün
mü?”
Sorusuna
verilecek
yanıt,
elbette
“evet”
olacaktır.
Zira
dünyada
iken
Hakkel
Yakıyn
hali ile
ölenler,
bahsini
ettiğimiz
niteliği
yakalıyor.
Kendi
halinde,
fiziksel
varoluşunu
sürdüren,
geleceğini
düşünen,
yiyen
içen,
seks
yapan,
etliye
sütlüye
karışmayan,
araştırma
zahmetini
aklının
ucuna
dahi
getirmeyen,
zihinsel
faaliyetleri
sınırlı
kimselerin
düşünemeyeceği
şeylerdir
bunlar.
Dikkatinizi
çekti mi
bilemiyorum.
Küçük
bir
çocuk
asla
zamandan
bahsetmez.
Çünkü o
geçmiş
ya da
gelecekle
ilgilenmemektedir.
Böyle
olunca
bir
yerde
ona
(taklidi
dahi
olsa)
AN’I
içinde
yaşıyor
demek
mümkün.
Aynı
düşünceyi
Âşıklar
için de
kullanabiliriz.
Âşık
da
zamanı
yaşayamaz.
Açıkçası
zamanı
fark
edecek
bir
durumda
olamaz.
O daima
sevdiği
ile
beraberdir.
Onunla
arasına
süreç
giremez.
Bu
durumda
onu
nasıl
fark
edebilsin
ki!
Bunu
aklının
ucuna
bile
getirmez.
Düşüncesinde
sadece
Aşk
vardır.
Bu
anlamda
aşığın
vakitle
bir
alışverişi
yoktur.
Farklı
bir
noktaya
geçiyorum;
Keşif ve
Fetih!
Toplumun
dinamik
kesimlerinde
İslâmî
yaşam
referansları
çok
güçlü
insanlarda
bulunan
meziyetlerdir.
Bunlar
ilim
özelliği
ile
birlikte
velayet
kemalatının
en üst
noktalarında
görev
yapmaya
başlarlar.
Keşif,
his
yönüyle
düşünceleri
okuma,
olaylara
hâkim
olma
veya
önceden
bilme
yetisi.
Fetih
ise daha
da
üstünü,
doğru ve
sağlam
bilgiler
yanında,
geçmiş-gelecek,
yakın-uzak
demeden
olayların
görme
boyutu
ile
tespiti.
Zamansızlığı
yaşamayı
da bu
değerlere
katabiliriz.
Nerde
bir
boşluk
varsa,
nerde
bir olay
doğacaksa
önce bu
çevrenin
haberi
oluyor.
Ve
onların
istekleri
doğrultusunda
talepler
olgunlaşıyor. |