Selam...
Hz.
Süleyman’a
demirin
akışkan
olması,
cinlere
tasarruf
etmesi...
Davud’un
bakırı
eritmesi...
Zulkarneyn...
Kur'anda
Sebe 12’
de
“Süleyman’a
sabah
gidişi
bir
aylık
yol,
akşam
dönüşü
bir
aylık
yol”un
anlamı,
“BAKIR-DEMİR”,
“BUNLARI
ERİTME"Yİ
KENDİMİZDE
NASIL
DÜŞÜNECEGİZ?
Arşivi
taradım
da bu
konuda
yazınız,
yaklaşımınız
var mı
diye
aradım,
bulamadım.
Açıklama:
Kehf
suresinin
iki
ayetinde
yer alan
Zülkarneyn
kelimesi;
Zü ve
karn
kelimelerinin
birleşmesinden
meydana
gelen
bir
kelimedir
ve lakap
ifadesi
olarak
kullanılmıştır.
Sözlüklerde
"Zü"
kelimesine
"malik",
"sahip"
manaları
verilmektedir.
Bir
anlamıyla
boynuz
manasına
gelen
karn
kelimesinin
tesniyesi
"
Karneyn
" çift
manasını
aldırmaktadır
ki,
Zülkarneyn;
"iki
boynuzlu"
manasına
gelmektedir.
"Burada
belirtmemiz
gereken
bir
diğer
husus da
"karn =
boynuz"
kelimesinin
Arapça
ve
İbranice'de
aynı
anlamda
kullanılan
ortak
bir
kelime
olmasıdır.
Koç,
Danyal
Sifri'nin
İbranice
nüshasında
“Lokarnâîm”
yani
“Lehukarnân=iki
boynuzu
olan”
şeklinde
anılmıştır.
Bunun
bugünkü
karşılığı
da
Zülkarneyn'dir."
Bu
veriler
doğrultusunda
hareket
edersek
Zülkarneyn
ile
ilgili
olarak
konuyu
şöyle
yorumlamak
mümkün:
Şayet
mevcut
bilgilerdeki
mecazları
ayıklarsak,
“iki
boynuzlu”
anlamındaki
ismin,
bu
nebinin
zahir ve
batına
dayalı
ilminin
varlığı
yanı
sıra,
ilim ve
kudret
sıfatlarının
kendisinde
mevcut
ve zahire
yansıdığına
işaret
ettiğini
söyleyebiliriz.
Bu arada
niçin
“çift
boynuzlu”
tabiri
kullanılmıştır?
Bu
husus,
Ahmed
Hulûsi
tarafından
“Kur’an
Yansımalarında”
çok net
bir
şekilde
“onun
antenleri”
anlamına
geldiği
şeklinde
beyan
edilmiştir.
Anımsayalım,
Allah
Rasulü
-kozmik
etkileri
değerlendirmek
amacına
matuf
olarak:
“dua
ederken
kollarınızı
koltuk
altı
görülünceye
dek
yukarı
kaldırın
ve
birbirine
paralel
olarak
tutun”
uyarısında
bulunmuyor
muydu?
Diğer
yandan
yecüc
ve mecüc
uğraş
alanı
olduğu
dikkate
alındığında,
(bu
nokta
tümüyle
sezgi
ile
alakalıdır)
Zülkarneyn’in,
zati
ilimden
ziyade,
vahidiyet
ilmine,
keza
“...ilmiyle
ilminde”
tanımlamasında
bahsedilen
tali
ilme-
nokta
ilmine
sahip
olduğu
görülür.
Buna
göre
Zülkarneyn,
velayeti
hassa
değil,
velayeti
amme
düzeyinde
bir
nebi-rasüldür.
Dikkatinizi
çekmek
isterim,
hem nebi
hem
rasüldür.
“İki
boynuzlu”
denmesinin
bir
diğer
nedeni
budur.
Kimileri
ise
sadece
Nebidir
veya
sadece
Rasul
dür.
Hadid
suresi ”Demir
suresi”
diye
bilinir.
Bu
surenin
25.ci
ayetine
bir göz
atalım:
“Andolsun
ki
Rasûllerimizi
apaçık
deliller
olarak
irsâl
ettik ve
onlarla
birlikte
Hakikat
ve
Sünnetullah
BİLGİsini
ve
mîzanı
da
(muhakeme-dengeleme)
inzâl
ettik
ki,
insanlar
kıst'ı
(adaleti)
ayakta
tutsunlar!
Kendisinde
şiddetli
bir güç
bulunan
ve
insanlar
için
faydaları
olan
(kanda
mevcut;
mağma-insan
bedenindeki
demir
ilişkisi?)
Hadîd'i
(demir)
de inzâl
ettik ki
Allah,
kendisine
ve
Rasûllerine
gayblarında
kimin
yardım
ettiğini
bilsin.
Muhakkak
ki Allah
Kavîy'dir,
Azîz'dir.”
Biyolojik
yapıda
mevcut
demir
miktarı
kan’ın
oluşmasına
nedendir. Ancak,
bir
bedende
demir
oranının
istenilen
düzeyin
üstünde
bulunması
-her ne
kadar
dışkı
yoluyla
atıldığı
tıbben
ifade
edilse
dahi-
dolaşım
sırasında
beyni
etkilemesi
sebebiyle,
o
kimsede
zafiyet
oluşturarak
bir
beden
kabulüne
yol
açar.
Çünkü
oksijeni
beyne
taşıyan
ana
element
demirdir.
(Demir
hem
kanın
içinde
var hem
de
elementlerinde
örneğin
hemoglobinde),
(
Hemoglobin,
methemoglobin
denilen
bir
demirden
oluşmaktadır).
O
nedenle
vücuda
fazlaca
yüklenmek
istenen
özellikle
-demir
ihtiva
eden-
minerallerden
kaçınılması
gerektiği
söylenir. |
|
(Şeytan
damarlarınızın
içinde
dolaşır
diyor.
Damarların
içinde
dolaşan
kan,
beden.
Senin
bütün
hormonal
faaliyetlerini
düzenleyen
kan.
Bedeninin
arzu
isteklerini
tahrik
eden o.
Kanın
ana
maddesi,
materyali
demirdir.
Kur'an,
diğer
madenlerden
bahsetmez,
demirden
bahseder
ne
hikmetse.
Demirin,
insanın
madde
yapısında
çok
önemli
bir yeri
var. Kanın
yapısında
ve
insanın
madde
yapısında.
Ama
demiri
asgariye
indiriyoruz
bedensel
özellikleri
hafifletip
ruhaniyeti
güçlendirmek
için.
(Bakınız
Ahmed
Hulûsi/Adem
Bahsi-
Audio
Casette
)
(Şu
noktaya
değinmek
gerekir.
Aslında
konular
tümüyle
beyin
etrafında
dönüyor.
Bununla
birlikte
daha
birçok
paradigma
var. Yakûp
as.’ın
“Rabbimle,
pineal
denen
yerde
görüştüm”
sözü
oldukça
ilginçtir.
Guyton
Physyolog
kitabında
‘pineal
galand’
kavramı
için
“seat of
the
soul”
yani
Özün
yeri
dendiğini
belirtiliyor.
Yine Hud
suresi
56.cı
ayetinde
beyinle
ilgili
çok
enteresan
sayılabilecek
bir
hüküm
bulunuyor.
“Kesinkes
ben,
Rabbim
ve
Rabbiniz
olan
Allah'a
tevekkül
(hakikatimdeki
El Vekîl
isminin
gereğini
yerine
getireceğine
iman)
ettim...
Hareket
eden
hiçbir
canlı
yoktur
ki onun
"Bi"nasiyesinde
(alnında
olarak)
tutmuş
olmasın
(Fâtır'ın
beyni
programlaması)
(lafında
kalanlara
göre:
Hükmüne
boyun
eğdirmek)...
Muhakkak
ki benim
Rabbim
sırat-ı
müstakim
üzeredir.”
Beynin
yapısı
itibariyle
bu
hususlarında,
bilgi
olarak
akıllarda
kalması
gerektiğini
düşünüyorum.)
Yukarıda
bahsettiğimiz
şekilde,
elementlerin
normalin
üstünde
oluşu,
(demir-bakır,
magnezyum
gibi)
ister
istemez
bilinci
etkiler
ve
insanın
huy ve
karakter
yapısında
önemli
rol
oynayıp
kendini
bir
beden
kabulüne
yardımcı
olur.
Diğer
yandan
“Süleyman’a
demirin
akışkan
olması”
bu ELEMENTİN insan beyninde çok güçlü bir manyetik alan oluşturduğuna, dolayısıyla söz konusu bu gücü çok iyi değerlendirdiğine işaret etmektedir. O, olağan üstü çekim gücü ile ışınsal yapılı varlıklar üzerinde tasarrufunu ortaya koymaktadır.
Hz.
Süleyman konuya
vakıf
olmuş
biri
olarak cinler
üzerindeki
egemenliğini
bu
şekilde
kurmuştur.
Kabul
etmek
gerekir
sonuçta,
bütün
bunları
vahiy
kanalı
ile
tespit
etmek
durumundadır.
Hz.
Süleyman’ın
tasarrufu,
asla
metamorfik
bir
konum
göstermeyen
ve
kendini
bir
beden
olarak
kabul
etme
dışına
çıkamayan
cin
denen
yapılar
üzerinedir.
Buna
göre
cinler
üzerinde
tasarrufunun
bulunması
tabii
karşılanmalıdır.
Sadece Nebi-Rasullerin değil, kuşkusuz velilerin dahi melekleri ve cinleri kullanma yetkisi bulunmaktadır. “Bakır ve demirin kendimizde eritilmesi nasıl olacak?” denirken, bu ibare maddi yapısından ziyade kaynağına inilmesi anlamını taşır. Kastedilen, söz konusu elementlerin tümüyle vücuttan atılması değildir. Çünkü bedeni ayakta tutan, bu elementlerdir.
Burada
yapılması
gereken
bir şey
var.
O da
şudur:
İnsan
bedenin
hakkını
vermeli,
sağlıklı
bir
beslenmeyi
tercih
ederken,
bedensiz
yaşamayı
bilmelidir.
Çünkü
şuurlu,
sorumlu,
akıllı,
ferasetli
davranmak
insana
yakışan
hasletlerdir.
Kur'an’da
Sebe 12’
ye
gelince
burada
afaktan
enfüse,
enfüsten
afaka
uzanan
yoldan
bahsedilmekte
ve
sürenin
aynı
olması
hasebiyle
boyutsallığa
işaret
edilmektedir.
Ayeti
kerimede
geçen
“rüzgar”
kavramı
ise bu
olgunun
mecazi
yanını
taşır.
|