Üç tür
dalgadan söz edebiliriz. Bir, su dalgaları, ses
dalgaları, yay dalgaları...vb mekanik dalgalar. İki,
elektromanyetik (E-M) dalgalar. Üç, olasılık dalgaları.
Mekanik dalgaları için bir ortamın olması gerekirken
mekanik olmayan elektromanyetik (E-M) ya da olasılık
dalgaları için bir ortama gerek yoktur. Bunlar boşlukta
da yayılırlar. Dalgalar enine ve boyuna olmak üzere iki
şekilde de incelenebilmektedir.
Enine dalgalar:
Titreşim doğrultusu ile yayılma doğrultusu birbirine dik
olan dalgalardır. Su, E-M dalgaları ve yukarı ile aşağı
doğru hareket ettirilen Yay, İp dalgaları enine
dalgalardır.
Boyuna dalgalar:
Yayılma doğrultusuyla titreşim doğrultusu aynı olan
dalgalardır. Ses ve (çekilerek gerilen) yay dalgaları,
boyuna dalgalardır. Önemli olan nokta, ister enine
isterse de boyuna dalgalar olsun fark etmez, enerji,
hareketin yer değiştirmesiyle taşınır, maddenin
(moleküllerin, atomların) yer değiştirmesiyle değil.
Canlı ya da cansız nesneler, havada basınç oluşturarak
tıpkı uçlarından çekilerek gerilmiş bir spiral yayın
serbest kalmasıyla oluşan harekette olduğu gibi havada
bulunan molekülleri hareket yönünde önce sıkıştırıp öne
doğru ilerlemesine ve daha sonra genleşerek geriye doğru
gerilmesine neden olur. Dolayısıyla, moleküller bir
bütün halde yer değiştirmezler. Moleküllerin hareket
doğrultusunda sınırlı ve devamlı bir ileri bir geri yer
değiştirmeleri (titreşmeleri) hareket boyunca tüm
molekülleri aynı şekilde zincirleme halinde tek tek
etkileyerek enerjinin dalgalar şeklinde yayılmasını
sağlarlar. Böylece moleküller belli frekans aralığında
boyuna titreşmeleriyle, ilgili ortamda üç boyutlu
dalgalar oluştururlar. Bu yüzden, ses dalgaları havada
küresel olarak yayılır. Ses dalgaları katı, sıvı ve gaz
içinde yayılabilirler. En hızlı katılarda, en yavaş ise,
gaz ortamında hareket ederler. İşitilebilir olan,
frekansı (yani bir saniyedeki dalga sayısı) 20 ile 20.
000 aralığındaki değerin altında kalan ses dalgalarına
infrasonic dalgalar, üstündeki bir değerde titreşim
yapan dalgalara da ultrasonic ses dalgaları adı verilir.
İnfrasonic ses dalgalarına örnek olarak toprak
hareketlerinin yani depremlerin neden olduğu ses
dalgalarını verebiliriz. Öyle ki bu dalgalar kimi zaman
işitilebilir frekans aralığına da çıkabilmektedirler
(depremden hemen önce duyduğumuz uğultu, gümbürtü
şeklindeki sesler olarak). İnfrasonic dalgaların dalga
boyları uzunken, ultrasonik ses dalgalarının frekansları
oldukça yüksek olduğundan dalga boyları kısadır. Bu tür
sesler mesela, (çok sert yapılar olan) bir kristale
çeşitli basınçlar uygulamak suretiyle meydana getirilen
esnek titreşimler sonucu oluşturulabilmektedir. Bunlar
6.10 üzeri (8) gibi o kadar yüksek frekanslı dalgalardır
ki hava ortamında buna tekabül eden dalganın dalga boyu
görünür ışığın (E-M) dalgaların dalga boyuyla aynı
mertebededir. İşitilebilir çok şiddetli olmayan
periyodik ses dalgaları bize hoş gelirken, şiddeti
yüksek periyodik ses dalgaları bizleri rahatsız eder.
Bununla birlikte periyodik olmayan (ölçüsüz, ritimsiz)
ses dalgaları da pek güzel olmayan, kişiye hoş gelmeyen
gürültü dediğimiz şeyi oluştururlar.
Sesin şiddeti, ses dalgasının sahip olduğu ya da
taşıdığı enerjinin birim alana uyguladığı kuvvettir.
Sesin şiddetini, dalganın genliği verir. Bir dalganın
iki tepesi arasındaki mesafeye dalga boyu, bir saniyede
geçen dalga sayısına da o dalganın frekansı denir. Bir
de aynı dalganın genliği vardır. Genlik ise, bu dalganın
en alt tabanından en üst tavanına olan yüksekliğidir. Ve
bu genlik yükseldikçe dalganın taşıyacağı enerji miktarı
artacağından, dalganın şiddeti artmış olacaktır. Bir
sesin volumü dediğimiz yükselip alçalmasını, dalganın
şiddeti belirler. Dalganın genliği ne kadar yüksekse
sesin şiddeti de o derece yüksek olur (mesela deniz
dalgasının yüksekliği arttıkça etkisinin veya yıkımın
daha güçlü oluşu gibi). Aynı genlikte dalga sayısının
fazla oluşu yani frekansının yüksek ya da düşük oluşu da
sesin tonunu bize verir. Genliği aynı olan dalgalardan
yüksek frekanslı sesler tiz (ince) iken, alçak frekanslı
sesler kalın (bas) olarak algılanır. Elbette aynı
genlikteki sesin frekansı arttıkça da doğal olarak birim
alana taşınan enerji miktarı da artmış olur. Ama şiddeti
aynıdır. Bunları birbirleriyle karıştırmamak gerekir.
Bunu daha basit olarak algılamak için bir gitar telini 4
sn de, teli belli bir gergin halde olacak şekilde 6 kez
titreştirin. Eğer bu zaman içinde sadece, telin titreşim
sayısını artırırsanız sesin tizliğini (tonunu), sadece
her tele vuruşta telin gerginliğini artırırsanız sesin
şiddetini yani volümünü artırmış olursunuz. Çeşitli
seslerin desibel cinsinden değerleri ise, duyma sınırı 0
db, yaprak hışırtısı 10 db, 1 m de ortalama fısıltı 20
db, ofis, sınıf 50 db, normal konuşma 60 db, otobanda
trafik 70 db, 1 m den araba kornası 110 db, 3 m de 10 w
lık Hi-Fi phonograph yine 110 db, acı duyma sınırı 120
db, 50 m de jet motoru 130 db, 50 m den Satürn roketi
200 db dir. Jet uçaklarının motorlarından çıkan çok
şiddetli ses dalgaları, cam başta olmak üzere birçok
eşyayı kırıp parçalayacak güçtedir. Bu yüzden, ses
hızını birkaç misli geçen concortların her havaalanına
inememesinin bir nedeni de bu idi. Bir sesin tınısı ise,
kaynağının ayırt edici özelliğidir. Tını da frekansla
ilgilidir. Mesela bir keman ile bir gitarda aynı notaya
basmamıza ya da bir çocukla, orta yaş insanın aynı
tonda, aynı şiddetle (volümle) konuşmalarına rağmen
farklı sesler olarak algılarız. Çünkü tınıları
farklıdır. Ayrıca, her bir nota da ayrı bir tınıya
sahiptir. Hareket halindeki nesnelerin tınısı da
değişmektedir.
Ses dalgaları da tıpkı su dalgalarında olduğu gibi
girişime uğrarlar. Girişimdeki dalgaların özelliklerine
göre de birden fazla motif içerir. Ses dalgalarının
havadaki molekülleri boyuna olarak sıkıştırıp
genişlemesiyle yayıldığını belirtmiştik. Eğer aynı
genlikli ve frekanslı iki ya da daha fazla dalga üst
üste çakışırsa çok güçlü (şiddetli) sesler oluşur.
Sıkışması diğer dalganın genleşmesiyle çakışırsa (yani
dalgalardan biri belli bir faz farkı oluşturursa yada
dalgalardan birini belli bir mesafe sağa ya da sola
doğru ötelersek) o zamanda dalgalar birbirlerini tamamen
yok ederler. Buda seslerin yok olması, ortamın
sessizliğe bürünmesi anlamına gelir. Aynı genlikli ve
frekanslı ancak aralarında faz farkı bulunan dalgalar da
faz farkına göre, tek bir dalga olarak çok güçlendiği ve
zayıfladığı bölgeler bulunmaktadır. Bu örneğimizdeki
dalgaların sadece genlikleri farklı ise, birinci durumda
yine çok güçlü dalgalar elde edilirken, ikinci durumda
daha zayıf dalgalar yani daha alçak sesler oluşur.
Bunların dışında farklı genlik ve frekanstaki dalgaların
girişimleri de söz konusudur ki bu durumda da belli
noktalarda şiddeti artan belli noktalarda ise azalan
dalga desenleri oluşur. Eğer frekansları birbirlerine
çok yakın, genlikleri ise aynı olan (ki genlikleri
farklı olsa da değişen fazla bir şey olmaz, aşağı yukarı
benzer dalga elde edilir) iki ses dalgası girişim
yaptığında ise, ses dalgaları kimi noktalarda güçlü,
kimi noktalarda daha zayıf, kimi noktalarda ise tamamen
yok olurlar. Böylece dalganın genliği sıfırdan koordinat
sisteminin artı ve eksi yönünde maksimum bir değere
ulaşıp oradan da tekrar sıfıra inen ve her an devam eden
bir dalga paketi oluşturur ki, bu periyodik olarak
şiddeti zamanla değişen ses dalgasıdır. Buda devamlı
vurular şeklinde duyulduğundan buna “vuru olayı” adı
verilmektedir.
Ses dalgaları,
ortamdaki atom ve moleküllerin yapısına, atomik
bağlantılarına, ortamın yoğunluğuna (sıklığına),
esnekliğine ve sıcaklığına bağlıdır. Bu nedenle yukarıda
da değindiğimiz gibi, ses dalgaları, katılarda daha
hızlı yayılırken, gaz yada hava ortamında en az hızla
yayılırlar. Sesin hızı, yayıldığı ortamın sıcak ve soğuk
oluşuna da bağlıdır dedik çünkü sıcaklık, ortamdaki
moleküllerin daha fazla titreşmelerini, enerjik
olmalarını sağlayarak onların esnekliğini etkiler. Bu
nedenle ses, aynı fakat daha sıcak ortamlarda daha hızlı
yayılırlar. Eğer ortam gaz halindeyse sıcaklık durumu,
sesin yayılma doğrultusunu da değiştirebilmektedir. Bu
yüzden gece ile gündüz arasında da sesin yayılması fark
eder. Çünkü gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı
havanın nemini (yoğunluğunu) etkilediğinden, nemli
havayı daha yukarı ittiğinden gündüz ses dalgaları dikey
doğrultuda yayılma eğilimi gösterir ve yatay doğrultuda
sesimizi duyurmak için daha şiddetli (yüksek sesle)
bağırmamız gerekir. Oysa gece gün ışığı çekildiğinden
ortamdaki nem miktarı fazlalaştığı için sesimizi
karşımızdaki kişiye daha rahatlıkla gönderebilmekteyiz.
Ses dalgaları üzerinde rüzgarlar da oldukça etkilidir
(zaten rüzgar dediğimiz şey de yine bir hava basıncı
değil miydi?). Rüzgara karşı konuştuğumuzda ses
dalgaları yine yukarı doğru yayılırken, rüzgarla aynı
yöne doğru konuşmak ses dalgalarını yatay olarak
yayılmasını sağlar. bununla birlikte, işittiğimiz
seslerin çoğu birbiri üzerine binmiş birçok frekanstan
oluşur. Bu nedenle de buna uğultu veya gürültü deriz.
Ortamda şiddetli gürültü ya da şiddetli ses olması
durumunda mesela arkadaşımızın sesini daha güçlükle
duyabilir veya hiç duyamayız. Bu da beynin sesleri aynı
anda değerlendiremediğinden ötürü şiddetli olan seslere
öncelik vermesinden kaynaklanmaktadır.
Ses dalgaları, sıfır derecedeki kuru havada saniyede 331
m, 20 deredeki kuru havada 343 m, 134 derecedeki buharda
495 m, deniz suyunda 1519 m, tahtada 3828 m, Alüminyumda
5000 m, sıfır derecedeki bir taşta 5980 m, Cam da 5170
m, Berilyumda 12900 m dir. Boşlukta ya da yeterince
molekül bulunmayan ortamlarda ses dalgası yayılmaz. Bu
yüzden klasik uzay boşluğu sessizdir. Bir nebulanın
yani, yıldızların hammaddesi olan gaz ve toz
bulutlarının bir süper nova patlamasından etkilenmesi,
ya ondan yayınlanan güçlü gamma ışınlarından
(fotonlarından) ya da plazmalarından kaynaklanmaktadır.
Normal hızlarda hareket eden uçakların önce sesini,
sonra da uçağın kendisini görürüz. Oysa hızlı giden bir
savaş uçağının, önce sessiz şekilde giden kendisini
görürüz sonra da bizden uzaklaşırken sesini duyarız.
Çünkü uçak, sesten daha hızlı (hatta birkaç katı kadar
hızlı) gitmektedir. Bu sırada uçaklar ses hızına
ulaştıklarında da çok çok sert olan yüksek bir basınç
duvarıyla karşılaşırlar. Ses hızının aşılması için önce
bu duvarın delinmesi (aşılması) gerekir. Tam ses hızına
ulaştığı anda ise, güçlü sonic dediğimiz patlama
duyulur. Bunun nedeni de ses hızına yaklaşan uçağın
önündeki ses dalgalarını sıkıştırması yani, dalga
boylarını küçültmesi ve tam ses hızında ise, dalgaların
üst üste binerek çok daha güçlü ses dalgalarını
oluşturması sonucu meydana gelmektedir. Sesin hızı, ışık
hızından daha düşük olduğundan şimşek çaktıktan
(göründükten) birkaç saniye sonra, yer ve gök arasında
saniyede 50-60 kez gidip gelen milyonlarca voltluk
statik elektriğin yalıtkan havayı yarması sonucu oluşan
şok dalgasının ya da gök gürültüsünün sesini
duymaktayız.
İnsanlar frekansı 20 – 20000 hz dalgaları arasındaki
sesleri duyabilir ( bizim konuşma ses aralığımız
500-2000 hz arasındadır). Bunun altında veya üstünde yer
alan ses dalgalarını, beş duyuda kaldığı müddetçe de
asla duyamaz. Buna karşın, bizim duyamadığımız dalgaları
çeşitli hayvanlar çok rahatlıkla duyabilmektedirler.
Mesela köpekler, bizim duyamayacağımız üst frekanslarda
ses dalgaları üreten düdükler vasıtasıyla eğitilmekte ve
yönlendirme yapılabilmektedir. Bununla birlikte
balinalar da arada onlarca km uzaklıkta yer alan hem
cinsleriyle insan kulağının duyamayacağı çok çok yüksek
frekanslı sesler çıkartarak haberleşebilmektedirler. Bu
sesler, bu ses dalgalarını tespit eden ve bizim
kulağımızın duyacağı frekanslara dönüştüren (adapte
eden) aletler tarafından dinlenebilmektedir. Bunun
yanında örneğin, bir filin duyu organları yine bizden o
kadar hassastır ki, kendisinden beş km uzaklıktaki bir
başka fille, ayağını yere vurmak suretiyle toprakta
meydana gelen titreşimler vasıtasıyla iletişim
kurabilmektedirler. Bazı hayvanların deprem sırasında
bağırıp kaçışmalarının bir nedeni de toprak ve kaya
hareketlerinin neden olduğu mekanik dalgaların yerde ve
bunun havada oluşturduğu titreşimleri algılamalarıdır.
Yarasalarda yaydıkları yüksek frekanslı ses ötesi
dalgalarla yolunu, yönünü tayin etmesinin yanı sıra
uçmakta olan bir sivri sineğin bile yerini konumunu ve
hızını sıfır hatayla tespit edebilmekte ve hemen
avlayabilmektedirler. Yine yunus balıkları da balinalar
gibi sn de yaklaşık 180 bin adet ses dalgası üreterek
nesneleri ve bulundukları mesafeleri en ince detayına
kadar algılayabilmektedir. Deniz altılar da tıpkı
yarasalar ve yunus balıkları gibi sonar adı verilen
ultrasonic ses dalgaları yardımıyla her hangi bir
nesneye çarpmaksızın rotalarında rahatlıkla
gidebilmektedirler.
Ses dalgalarının insan beynini etkilemesi, uyarması ve
uyuşturması da söz konusudur. Bunu çok iyi bilen eski
insanlar (bilhassa Osmanlılar döneminde) şifahanelerde
mesela akıl hastalarını müzikle tedavi yoluna gitmiş ve
oldukça da başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Günümüzde
yapılan deneylerle de çeşitli tarzdaki müziklerin gerek
anne karnında ya da doğum sonrası çocuklarda gerekse de
yetişkin insanların üzerinde (bilhassa Mozart’ın
eserleri oldukça etkili) beyinsel ve psikolojiksel yönde
olumlu sonuçlar doğurduğu tespit edilmiştir. Aynı tür
müziklerin bitkiler üzerinde de benzer olumlu sonuçlar
doğurduğuna önceki yazılarımızda da değinmiştik. Bundan,
hayvanlarında benzer şekilde olumlu yönde etkilendiğini
belirmek gerekir. Bu kısa dalga boylu Ultara sonik ses
dalgalarıyla çeşitli büyüklükteki taşlar, maddeler
(moleküler düzeyde bağların koparılmasıyla)
parçalanabilmektedir. Mesela böbrekte oluşan taşlar,
bugün bu tür ses dalgalarının o noktaya odaklanması
suretiyle parçalanabilmektedir. Bunun yanında, yine
ultrasonik ses dalgalarıyla tıpkı elektromanyetik
kökenli radar dalgalarıyla yapıldığı gibi, bu dalgaları
su altında belli ortamlara yönlendirip farklı
derinliklerden yansıyan ses dalgalarını tekrar eşzamanlı
değerlendirmek suretiyle o bölgelerin yüzey haritaları
çıkartılmaktadır. Böylece su altında batık gemilerin,
canlıların varlığı da tespit edilebilmektedir. Ses üstü
dalgalar yardımıyla yapılan radar cihazları mikro dalga
bandında yayın yapan radarların tespit edemediği
uçakları da belirleyebilmektedir. Çünkü uçaklar E-M
dalgalarını yutmasına, bu dalgaları yansıtmamalarına
karşın mekanik dalgaları yansıtmaktadırlar. Yine
ultrasonik ses dalgaları ile dokuların içine girilerek
anne karnındaki bebeklerin üç boyutlu görüntüleri ya da
yumuşak dokudaki tümörler, net olarak alınabilmektedir.
Ultrasonic ses dalgalarıyla temizlenmesi zor olan
yüzeyler bile rahatlıkla temizlenmekte (sökülmekte) ve
bu, bilhassa altın, gümüş, pırlanta...vb. takıların
temizliğinde kullanılmaktadır. Ayrıca sanayide metalleri
toz haline getirmekten, birbirlerine karışmış gazları ya
da eriyik metalleri gazdan ayırmaya, sert cisimleri
delmek için ultrasonik matkaplara kadar birçok alanda
kullanılmaktadır. Bu tür ses dalgalarıyla böceklerin,
farelerin... ortamdan uzaklaştırılması sağlanmaktadır.
Çünkü bu dalgalar direkt hayvanların beyin ve sinir
sistemini etkileyerek acı duymaların sebep olmaktadır.
Bazı Şamanların davul, çıngırak sesi, zil...eşliğinde
düzenledikleri ayinleri, yer altı mağaralarında yada
özel olarak düzenlenmiş veya doğal oluşumla oluşmuş
galeriler içinde yapmalarının bir nedeni de, ses
dalgalarının yansıma yaparak üst üste binmesiyle ya da
koridorlardan geçerken izlediği yollar dolayısıyla
şiddetinin artması ( öyle ki bu 150 db ve üzerine
çıkabilmektedir) dolayısıyla, daha kolay transa yani,
algı değişimine girmeleri içindir.
Ünlü bir İslam sufisti Şibli (ks) ise, “ karanlık bir
gecede, siyah bir taş üzerinde bulunan kara karıncanın
hareketini işitmezsem ben, bana verilen velayetin hileli
ve asılsız olduğuna kanaat getirmem icap eder”
derken bir başka mistik de, “bu gibi halleri ben
nasıl bilmem, diyebilirim?. Çünkü, öyle hareketler,
benim kuvvetimle meydana gelen şeylerdir. Ben onların
çıkış kaynağıyım. Kaynağı olduğum şeyi de nasıl bilmem
derim” demiştir. Bununla birlikte fetih ya da keşif
sahiplerinin kulağa yani mekanik dalgalara bağlı olan
işitmelerinin sıradan bir insan veya hayvanların işitme
kapasitesinin çok çok üzerinde olmasının yanı sıra, çok
uzakta olan bir şeyin sesini kulağa yani, mekanik
dalgalara dayanmayan algılama sistemiyle
duyabilmektedirler. Yakınlarında cereyan eden varlıklara
ait sesleri de, yine aynı sisteme bağlı kalmaksızın
duyabilmektedirler. Çünkü işitme dediğimiz olay biz beş
duyulu canlılar için geçerli ve bize özgü olan bir
kavramdır. Duyduğumuz sesler, mekanik dalgalar
olmaksızın direkt beynin, farklı şekillerde ilgili
merkezine gelen mesajlar istikametinde harekete
geçmesiyle de işitilebilmektedir. Dolayısıyla fetih ya
da keşif sahiplerinin kapasitelerince sahip oldukları
algılama türlerinin birçok yönü ve yolu vardır. Bir de
bunun enfüsi boyuttaki algılama türü içinde olanı
bulunmaktadır. Kaldı ki fetih ya da keşif özelliği
gerçekte, belli duyular bütününe sahip olmak da
değildir. Enfüste, idrakları kadar Mutlak Bilinçle
bilinçlenip o bilincin İlim ve Kudretiyle hareket
etmeleridir ki çeşitli sayısız duyular, bunun otomatik
sonucu olarak vardır. Aynı sisteme dayanan ancak,
maddeyle, maddesel boyutla kayıtlı olmayan Mutlak Bilinç
yerine, algıladıkları maddenin (ve buna bağlı enerjinin)
toplam bilincini kendi benlikleri olarak bulan, gören
istidraç sahiplerinde de bu böyledir. Ayrıca, mistik
alanda belirtilen bazı ifadelerdeki varlıkların sesini
duyma (elbette bu dünya ile sınırlı bir şey değildir)
olayının ise, mekanik olsun ya da olmasın bildiğimiz
türde herhangi bir ses kavramıyla bir ilgisi yoktur.
Çünkü bu, Enfüsündeki Esma seyridir. Bunları ayrı ayrı
yerlerine oturtmak gerekir. Bu nedenle gerek, Hz Musa’ya
(as), Allah’ın ateşten ya da ağaçtan hitap etmesinin,
onunla konuşmasının, gerek Hz Resulullah’ın ölülerle
konuşmasının gerekse de, cisimlerin, bitkilerin,
hayvanların Allah’ın isimlerini zikretmeleri ya da Hz
Resulullah’ın yanında bu tür nesnelerin dile
gelmelerinin bildiğimiz maddesel (mekaniksel) ses
dalgalarıyla bir ilgisi yoktur. Bunları da çeşitli
yazılarımızda oldukça değinmiştik.
Not:
Anlatılanları çizim olarak ilgili birçok sitede
bulabilirsiniz.
(Bkz. Evrensel Sırlar – İnsan Ve Sırları 1 / Dua Ve
Zikir – Ahmed Hulusi / Fiziğin Temelleri – Robert
Resnick, David Halliday / İnsanı Kamil – A. K. El Cili /
www.tezsitesi.com / Discovery Channel – Sciense
Frointers ) |