Olasılık Dalgaları:
Bu dalga türleri,
Shördinger dalgaları, madde dalgaları veya De’ Brogle
dalgaları şeklinde de isimlendirilmekte olup üç boyutlu
somut dalgalar olan mekanik ya da (E-M) dalgalardan
tamamen farklı türde, ancak yine dalgasal özellikler
gösteren soyut yapılardır. (e’) gibi diğer tüm
taneciklerin hepsi de maddenin özündeki bir boyut olan
bu olasılık dalgaları şeklinde hareket eder ve tüm
bilinen dalgasal özelliklere de sahiptirler. Bir
parçacığın olasılık dalgası şeklinde var oluşu, o
taneciğin sahip olduğu ya da temsil edildiği o dalganın
herhangi bir uzay-zaman noktasında bir bütün olarak
hangi ihtimalle mevcut olabileceğini belirtmektedir. Bu
yüzden bir (e’), somut bir varlık olarak kendisi
dalgasal hareket etmiyor bunun yerine, bir olasılık
bloku içerisinde varmış gibi davranış göstermektedir.
Bunun sonucu olarak da kuantum boyutundaki tüm kurallar
bizler açısından klasik fiziğin aksine, ihtimaller
şeklinde, istatistiki olarak ifade edilmektedir. Bu
nedenle de kuantum boyutlarında oluşacak olan bir olayın
yani bir taneciğin ne şekilde davranış biçiminde
belireceğinin ya da hangi özelliğini ortaya koyacağının
daha önceden kesin bir tanımı yapılamamaktadır.
Dolayısıyla bir taneciğin, “şu ihtimalle şu noktadadır,
şu ihtimalle bu enerjiye sahiptir, bu ihtimalle şu
özelliğini ortaya koyacaktır, bu ihtimalle şu reaksiyona
girecektir, şu ihtimalle bu olaylar sonuçlanır...”
gibisinden ancak olasılıkları belirlenebilir. Kısacası,
bir taneciğin temsil edildiği dalga içerisindeki belli
bir uzay- zaman noktasında bulunup bulunamayacağını veya
hangi özelliğini sergileyip sergileyemeyeceğini
kesinlikle söyleyemeyiz. Mesela, bir taneciği temsil
eden sonsuz uzunlukta belli frekans ve genlikli bir
olasılık dalgasını göz önüne aldığımızda ve bu taneciğin
konumunu ölçümlemeye yani onu sıkıştırmaya
çalıştığımızda, dalganın belli bir uzunluktaki bölgede
yoğunlaşarak genliğinin azdan yükseğe doğru arttığını
sonra yine azaldığını görürüz. Bu sırada dalga
boylarında da farklılıklar görünür. Taneciğin dalga
genliğinin yüksek olduğu yerde bulunma ihtimali oldukça
yüksek iken, genliğin düşük olduğu yerde de, daha düşük
olasılıkla bulunacaktır. Bu sırada dalganın uçları sıfır
olmayıp düşük genlikli de olsa, sonsuza uzanır. Bu da
parçacığın çok az ihtimalle bile buralarda mevcut olduğu
anlamına gelmektedir. Ayrıca, girişime uğramış daha
karmaşık dalgalar ise durumuna göre ayrı ayrı
yorumlanır.
Bu
olasılığın temelini ise Hysenberg’in Belirsizlik İlkesi
belirlemekteydi. Çünkü bir parçacığın konumu ile
momentumunu ya da sahip olduğu çeşitli özelliklerini
ayna anda ölçümleyememekte ve birini ne kadar net
ölçmeye çalışırsak, diğerini daha belirsiz kılmaktaydık
(oysa Newton fiziğinde belirleyebilmekteydik). Bir
özelliğini tamamen belirlediğimde ise, diğer özelliğini,
özelliklerini sonsuz belirsiz kılmaktayım. Yani,
taneciğin bir özelliğini bileyim derken diğer sahip
olduğu özelliği öğrenmemi engellemekteyim. Bu nedenle,
her an var olan bu belirsizlik dolayısıyladır ki,
taneciğin bir özelliğini ya da diğer özelliklerini aynı
anda ancak belli ihtimaller içerisinde
söyleyebilmekteyiz. Bunun matematiksel ifadesi,
momentumunun olması gereken ihtimalli değeriyle veya
momentum ölçümündeki hata payı ile olması gereken
ihtimalli konumu ya da konum ölçümündeki hata payının
çarpımı (ki bu ikisi aralarında ters orantılıdır),
Planck sabitine eşit ve ondan büyüktür. Evrensel
bölünmez sabitlerden biri olan Planck sabitin değeri o
kadar hassastır ki, eğer olması gereken değerden daha az
olsaydı evren daha oluşmadan çökerdi, biraz daha büyük
olsaydı kuantumun belirsizlik doğası, yasaları klasik
boyutlara, yaşadığımız boyutlara taşınacağından, bizler
açısından kaotik bir hale dönüşen her şey bir anda var
olup yine yok olur, düzen diye bir şey olmazdı. Bu
sırada maddede ve olaylardaki hareketlilik yavaş değil
oldukça hızlı gelişirdi. Planck değeri tam sıfır
olsaydı, belirsizliğin ortadan kalkarak indeterminist
yasaların determinist yasalara dönüşmesi yanında
fotonlar, sıfır olur enerji ve dolayısıyla tüm her şey
sürekli olurdu. Oysa, frekansların çok küçük aralıklara
(bölümlere, uzaya) sığışmasından yani, enerji kesikli
olmasına karşın (e’) dan büyük taneciklerin ve haliyle
maddenin, sürekli görünmesinin nedeni ise boyut
farklılıklarının oldukça büyük olmasından
kaynaklanmaktadır. Tıpkı bir çizginin, noktalardan
oluşmasına karşın noktaya nispetle çizginin oldukça
büyük olması nedeniyle noktaların görünememesi gibi.
Bununla birlikte, bizler açısından kuantum boyutundaki
çok çok küçük, hatta dikkate almayıp yok hükmünde
değerlendirebileceğimiz etkiler, çok büyük değişimlere,
hareketlere, dönüşümlere, görünümlere sebep olmaktadır.
Bu da, Newton fiziğiyle şartlanan bilim adamlarınca bir
türlü açıklık getirilemeyen birtakım mucizelerin oluşum
sistemini çok iyi açıklamaktadır.
Böylece kuantum boyutlarına inildiğinde nesneler, olan
görünümlerini (biçimlerini) ve buna bağlı olan yasaları
bırakarak olasılık dalgaları şekline dönüşmekte, bu
yüzden de varlıklar, daha derin kuantum düzeyinde
aralarında belli bir sınırla ayrılmış olmaksızın
birbirleri içine girmiş şekilde yani süper pozisyon
durumunda mevcut, varlık kazandıklarında daha doğrusu
göründüklerinde ise bütünsel bir enerjinin bir yönü,
yüzü olarak ortaya çıkmaktadırlar ki, bunlar da çokluk
olarak algılanırlar yine birbirleri tarafından. Bir
şeyin varlığı ve ortaya konan özellikleri, diğer tüm
şeylerin var oluş ve davranış biçimlerini zaman ve mekân
kavramı olmaksızın süper pozisyon boyutundan direkt
etkilemekte, bu karmaşık ilişkiler ağı dışında ise
hiçbir şeyin varlığı söz konusu olamamaktadır. Başka bir
deyişle, taneciklerin belli olasılıklardaki var oluş ve
sahip oldukları özellikleri ve dolayısıyla bunun
yansıdığı maddesel dünya, ölçümleme, gözlemleme yani,
soyut kuantum sistemlerinin birbirleriyle etkileşmeleri
sonucu açığa çıkmaktadır. Bu etkileşimler olmadığı
taktirde ise tanecikler ya da varlıklar hakkında ya
hiçbir şey söyleyemeyiz veya olası her şeyi
söyleyebiliriz ki, bu da onların bu haliyle soyut
unsurlar oldukları, varlıklarının olmadığı anlamına
gelir. Dolayısıyla kuantum boyutlarından baktığımızda,
klasik fizikteki gibi insanların, çevresindeki,
doğadaki, evrendeki diğer nesne ve canlılarla
birbirlerinden ayrışmış bu nedenle de belli bir mesafe
ve zaman içerisinde bilinen yasalar ile etkileşimde
bulunmamakta bunun yerine, soyut boyuttan
somutlaştırarak algılama alanına giren nesneleri,
varlıkları, gözlemleme, duyumsama, ölçümleme...vs sonucu
kuantum boyutlarından olan etkileşimleri ile her an
etkilemektedirler. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi
bu etkileşim öncesinde, nesnelerin ayrıştırılmış haldeki
farklılaştırılmış herhangi bir özelliğinden,
varlıklarından bahsetmek tamamen imkansızdır. Onlar bu
durumlarıyla gerçekte, süper pozisyon durumu dediğimiz,
her bir nesnenin olması gereken tüm ihtimalli durumunu
da içerecek şekilde Tek Bir Bütün haldedirler.
Böylece, Soyut Tekillik içinde çeşitli
enerji düzeylerinde mevcut bulunan bu soyut dalgalar,
her an birbirleriyle etkileşime girmek suretiyle çeşitli
seviyelerdeki maddesel yapıları oluştururlar. Bu
yüzden kuantum anlayışında, Hiper uzaydaki evrenimizi
oluşturan Planck boyutlu ve kütleli big- bang enerji
parçacığından, onun açılımıyla oluşan diğer tüm
parçacıklara ne şekilde bakarsak, ne şekilde onlara
yaklaşırsak ya da ne görmek istiyorsak onlar
(dolayısıyla onlardan oluşan varlık), süper pozisyon
durumundan bizlere, onu gözlemleyene, öyle
görünmektedirler. Mesela parçacıkların, bakış tarzımıza
göre uzayın geniş bölgesine dağılan (yayılan) sürekli
bir alan ya da bir hacim içinde süreksiz (kesikli)
enerji blokları (parçacıkları) şeklinde görünmeleri
gibi.
Bunları göz önüne aldığımızda, algılama dışımızda kalan
bütün boyut, katman ve varlıklarda olduğu gibi, tüm katı
olarak gördüğümüz en küçüğünden en büyüğü olan göksel
yapılara kadar tüm nesneler de, her bir boyutta bir
titreşimden oluşmuş yapıdan başka bir şey değillerdir.
Maddenin bir alt boyutu olan atom ve ondan oluşan
moleküller, sabit bir yerde durmayıp bunun yerine sn’ de
milyarlarca kez titreşim halinde bulunurlar. Atom altı
boyutlarında ise bu, olasılık dalgaları şekline dönüşür
ve titreşim hareketi, yine kesintisiz olarak devam eder.
Çekirdek içindeki proton ile nötronlar ve bunların da
alt parçacığı olan kuarklar ve çekirdek etrafında belli
yörüngelerde hareket eden (e’) lar da olasılık dalgaları
halinde sn’ de milyonlarca, milyarlarca kez
titreşmektedirler. Hacim (boyutlar) ne kadar küçülürse
taneciklerin hızları da o oranda artmaktadır, kuantum
yasalarına göre. Böylece tüm bu yapılar, kuantum
boyutu itibariyle de dalgasal formda titreşimden
başka bir şey değillerdir.
Durağan dalgalara örnek olarak, (e’) ların atom
yörüngelerinde bulunma durumunu verebiliriz. Çünkü
klasik teoriye göre (-) yüklü (e’), çekirdek etrafında
yörüngede iken, çekirdekteki (+) yüklü protonlarla,
elektrostatik kuvvetin neden olduğu etkileşim sonucu
ivmeleneceğinden ve ivmelenen yüklü parçacıkların da
(E-M) dalgası yayınlayacağından, enerji kaybeden (e’)’
nun spiraller çizerek çekirdeğe düşmesi ve sonuç olarak
atomun oluşmaması gerekirdi. Oysa böyle bir durum söz
konusu değil. Bu yüzden (e’)’ lar, o (e’)’ na karşılık
gelen soyut durağan bulutlar şeklinde yani, bir gitar
telini çeşitli hız ve gerginlikte titreştirdiğimizde
oluşan sabit, kararlı (durağan ve her zaman var olan)
dalgalar gibi, belli yörüngelerde o yörüngelere karşılık
gelen sabit, zamanla değişmeyen olasılık dalgaları
halinde bulunurlar. Ayrıca bunlar, rastgele yörüngeler
de değillerdir. (e’)’ lara eşlik eden ya da (e’)’ları
temsil eden bu olasılık dalgaları, dalga boyları
dairesel yörüngelere tam dalga olarak sığabilen belirli
yörüngelerdeki dalgalardır ve her bir (e’)’ na bir dalga
eşlik etmektedir. Yine bu dalgalar, en alt düzeydeki
dalga sayısının tam katı kadar dalgalara karşılık
gelmektedirler. Mesela ilk yörüngede iki dalga varken,
ikinci ve üçüncü yörüngelerde 4 ve 8 tam dalga yerleşmiş
bulunmakta dolayısıyla buna bağlı olarak enerjileri de
artmaktadır. Böylece (e’) lar, bu belli, tanımlanabilen
yörüngelerde enerji kaybetmeksizin sürekli hareket
ederler. Bu yüzden bir (e’), iki yörünge arasındaki
herhangi bir yerde bulunamaz. Ya üst yörüngelere ya da
alt yörüngelere geçebilirler. Bu sırada yörüngeler arası
enerji farkları dolaysıyla da ya inişlerinde foton
yayarlar ya da foton absorbe ederek üst yörüngelere
çıkarlar. Ancak bu durum kararlı olmayıp çok kısa sürede
tekrar kararlı oldukları yörüngelere geri dönerler. Bu
işlem sırasında da yukarıdaki gibi foton alır veya
yayımlarlar. Dolayısıyla bu tek fotonun enerjisi,
yörüngeler arası enerji farkı kadardır. Sonuçta
elektron, proton, nötronlardan oluşmuş atomlar, soyut
enerji dalga yapılarından başka bir şey değillerdir.
Dolayısıyla çevremizde gördüğümüz küçükten büyüğe, canlı
cansız tüm nesneler ile yıldız, yıldız topluluğu olan
yapılar gerçekte her biri belli frekanslardaki dalga
yapılardan ibarettir. Bir kez daha vurgulamak gerekir
ki, nesnelerin, varlıkların bu dalgasal yapıları bir
teori ya da yorum değil, deneysel olarak, ispatlanmış
bir gerçektir.
Burada çok ilginç bir nokta, bizim için somut yapılarmış
gibi görünen moleküller de bu soyut yapılardan ya da
soyut davranış sergileyen atomların, dış (e’) paylaşımı,
ortaklaşa kullanmaları ile meydana gelmektedir. Dikkat
edilirse, tamamen soyuttan somuta geçiş, soyutumsu
yani yine bize göre, somuta adım atmış ara soyut
yapılar vasıtasıyla oluşmaktadır. İşin ilginç yönü,
farkında olmasak da özden gelen biçimde soyuttan
somuta basamak basamak atomdaki bu düzenlemeyi yapan da,
Mutlak Tek ‘in bir aynası, zuhuru olan yine bizleriz.
Moleküler yapılar, D.N.A yapımızı ve hücrelerimizi,
hücrelerimiz de organlarımızı ve bedenimizi oluşturması
nedeniyle bizler, cansız olarak düşündüğümüz diğer tüm
moleküler bileşimler ile açığa çıkan bütün nesneler
gibi, soyut yapılar üzerine bina edilmiş soyutlardan
başka bir şey değiliz. Başka bir açıdan bakarsak,
somut görünümlü durağan dalga, kararlı dalgalar
yığınıyız. Ve o soyut yapılara dönüşebiliriz.
Varlığın bir boyuttaki katmanı olan kuantum boyutlarınca
etrafımıza ve evrene bakarsak, her an içinde
bulunduğumuz soyut boyuttan somutça algılamalar
içerisinde yaşadığımızı fark ederiz.
Şimdi
de bunu, başka bir açıdan irdelemeye çalışalım. Klasik
boyuttaki (canlı, cansız) tüm nesnelerin, onu temsil
eden bir dalga yapısı bulunmaktadır. Ama bu nesnelere
eşlik eden dalgalar o kadar küçüktür ki, ihmal
edilirler, dikkâte alınmazlar. Çünkü kuantum boyutlarına
göre kütleleri oldukça büyüktür, hızları ise oldukça
küçüktür. Bu durumu, bir parçacığı göz önüne alıp onu
kendi boyutlarımıza getirerek davranışını görmeye
çalışalım. Parçacığın boyutları ve kütlesi büyüdükçe
dalga boyu küçülmeye hızı da yavaşlamaya başlar. Tam
bizim boyutumuza ulaştığında ise hızı o kadar düşer ki,
bu dalga boyunun çok çok küçülmesi dolayısıyla dalgasal
özelliği gözlemlenmemeye başlar. Böylece boyutumuzda
belli bir hacimde somut bir nesne olarak karşımıza
çıkarlar. Bu nedenle gerek bizlerin, gerek gördüğümüz
nesnelerin, gerekse devasa gök cisimlerinin ki, mesela
güneş etrafında sn’ de 36 km’ lik hızla hareket eden
dünyamızın da, kendisine eşlik eden ya da onu temsil
eden şu an bile bir dalga yapısı bulunmakta ancak klasik
boyutlarda bu dalgasal yapı, dalga boyunun çok çok düşük
olması nedeniyle gözlemlenmemektedir. Buna karşın bu
olayı, tekrar kuantum boyutlarına taşıyarak bakmış
olsaydık boyutları küçülmeye ve dalga boyu büyümeye
başlayan dünyanın, tıpkı (e’)’ lar gibi yerleşik bir
dalga olarak yine bir dalga yumağı olan güneşin en olası
(muhtemel) yörüngesinde hareket ettiğini daha doğrusu
bulunduğunu görürdük. Bunun tam tersi olarak, atom
çekirdeği ve etrafındaki yörüngelerindeki soyut bulutlar
şeklinde var olan (e’)’ ların, boyutlarını, kütlelerini
ve hızlarını klasik boyutlara ulaştırdığımızda ise
kuantum boyutlarına nispetle (e’)’ ların ve
çekirdeklerin hareketleri o kadar yavaşlayacaktır ki
tıpkı dünyanın güneş etrafındaki var oluş ve hareketi
gibi, çekirdek ile onun etrafında klasik hızlarda
hareket eden (e’) lar da, belli boyutlara sahip bir katı
kütle olarak benzer hareketlerde kendilerini
göstereceklerdir. Dolayısıyla, klasik dünya, kuantum
boyutunun farklı şekillere dönüşmüş bir uzantısıdır.
Tıpkı beş duyudan kuantum boyutlarına inildiğinde
yasaların dönüşüme uğraması gibi. Bu yüzden tekrar atom
yörüngelerini göz önüne alırsak klasik fizik, bu
yörüngelerin, tamı tamına her zaman aynı yörüngeler
olduğunu söylerken kuantum fiziği, bu yörüngelerin,
en olası yarıçaplar olduğunu ifade eder. Birçok
ölçümde bu değerler, az ya da biraz fazla sonuçlar
verir. Ama bunların en muhtemel olanı yine klasik
sonucun verdiği olacaktır. Bu nedenle Newton ya da
klasik fizik, kuantum fiziğinin yaklaşık bir şeklinden
ibaret olmaktadır. Dolayısıyla, Klasik boyutlardaki
kesinlilik, yine çok çok yüksek olasılıklı sonuçlardan
başka bir şey değildir. Bu nedenle güneş, her gün
doğudan doğup batıdan batmaktadır. Boyutumuzdaki
nesnelerin çok büyük ve çok sayıda atomlardan, atom
sistemlerinden gelmelerinden ötürü de atomlarda mevcut
olan bu kuantum ortalama sapmaları, ihmal edilecek
düzeyde olmaktadır. Kuantum boyutlarında ise klasik
fizik, tamamen geçersizdir.Tüm bunları göz önüne
aldığımızda örneğin bir taşın, kuantum parçacıkları gibi
davranışlar sergilemesini bekleyemeyiz. Bir taşı bir
duvara fırlattığımızda çok çok büyük olasılıkla duvara
çarpıp yere düşecektir. Ancak kuantum etkileri tamamen
yok değildir. Böylece bir taşı, trilyon kere trilyon
defa ya da bu sayı kadar taşı duvara atarsak ancak bir
tanesi kuantum tünellemesiyle engelle etkileşmeksizin
engel ötesine geçecektir. Dolayısıyla, makroskopik
uzayda kuantum sistemi tahminlerimizin ötesinde çok uzun
süreçlere yayılarak, çok çok yavaş şekillerde
işlemektedir.
Şimdi
çok önemli bir hususa geliyoruz. Bugün gelinen son
noktada artık kesinlikle bilinen gerçek, madde ve
enerjinin temelinde var olanın, onu meydana getiren daha
temel enerji iken, bunun daha da özünde var olanın ayrı
bir enerji katmanının değil, Bilginin, bir Zihnin mevcut
olduğudur. Bu nedenle, Kuantumun bu olasılık durumu,
doğanın kendi yapısından kaynaklanmış gibi görünse de
gerçekte, kuantum altı boyutunu göz önüne
aldığımızda bu, sınırlı algılama araçlarımız
dolayısıyla, o boyutu algılayamama biçimimizden
kaynaklanmaktadır (bu durumun bile bir hikmeti
bulunmaktadır). Böylece, bizim algılarımıza göre bir
boyuttan sistemin açıklaması olan kuantum belirsizlik
durumu, kuantum altı boyutu itibariyle ortadan kalkmakta
ve her şey, Mutlak Bir Şuurun, Bilincin yansıması olarak
olasılık içermeyen, belirlenebilen bir halde yine
dalgasal forma dönüşmektedir (ancak kuantumun birçok
özelliği, bu boyutta yine aynen geçerlidir). Zaten,
varlığın Hakikâtinin enerji, enerjinin de geçmişte
melek, melekler olarak ifade edilmesi, yanı sıra bu
meleklerin de Allah’ın isimlerinin mazharı olması
dolayısıyla, tüm meleklerin hangi boyutta, katmanda yer
alırsa alsınlar (kendilerini bilsin ya da bilmesin fark
etmez) şuurlu, bilinçli bir biçimde, bir kısmı sistemi
oluşturup bir kısmı da bu sistemde görevlerini ifa
etmeleri, sistemde rastgele, olası hiçbir şeyin var
olmadığını açıkça bize göstermektedir. Kısacası,
belirsizliğe, bilinmezliğe hiçbir katman ve boyutta yer
yoktur. Eğer varsa bu, onu algılayana göre izafi bir
durumdur. Bu yüzden kuantum altı boyutu itibariyle
kuantumun Süper Pozisyon durumu, Misal Alemi (meleki
boyut) olup bu boyuttan big-bang ile oluşan
algıladığımız evren, yine bu boyutta var olan olası tüm
ihtimaller (ki, burada artık olasılıklar düşer) içinden
en olasılıklı olanların açığa çıkmasıyla değil, bir
Evrensel Bilincin, daha doğrusu Kozmik Bilincin bir
eseri olarak bu Kozmik Şuurdaki dilenilenlerin ortaya
çıkmasıyla meydana gelmiştir. Yani, algılayabildiğimiz
ya da algılayamadığımız, algılayamayacağımız hatta
varlığından bile bihaber olacağımız tüm evrenler,
boyutlar ve katmanlar, Özün İlim ve Kudretine,
dolayısıyla özelliklerine sahip sonsuz-sınırsız Ruh Adlı
Meleğin kendinden, kendi varlığından sadece
istediklerinin açığa çıkmasıyla oluşmuş yapılardır. Bu
boyutta insanca düşüncelere, artı ve eksi... gibi
kavramlara yer yoktur. Bu Ruhun Zihninde üretilenlerde
bir sınır, kayıt, her hangi bir şeye bağımlılık...da
mevcut değildir. Her bir şeyin olası tüm durumu, diğer
tüm şeylerin olası durumuyla sonsuz sayıda bağlantılı
haldedir. İşte bu Kozmik Zihnin ürettiklerinden açığa
çıkanlar, çıkmayanlarının yanında adeta bir hiç
kalmaktadır. Başka bir deyişle, Ruh Adlı meleğin
Bilincinin, Salt Enerji Okyanusuna yansımasıyla ya da
Salt Enerji Okyanusunu girişim deseni şeklinde
dalgalandırmasıyla meydana getirdiği Misal Aleminin
(suretlenmiş -ki, bildiğimiz anlamda suret değil- mana
alemi ya da bilgi- enerji boyutu), zaman ve mekan
kavramı olmadığı o boyuttan projeksiyonuyla (bize göre
tanımlanan) tüm katmanlarıyla big-bang veya sonsuz
big-bengler oluşmuştur. Bu nedenledir ki, evren ya da
evrenler...zamansızlık boyutunda var olan bu programları
ile yüklü olarak meydana gelmişlerdir. Zaten Mistik
ifadeyle, ister insan, ister hayvan, bitki, gezegen,
yıldız...makro ve mikro plandaki tüm varlık, meleki
boyutta olmuş bitmiş olanı yaşamıyor muydu?
Dolayısıyla tüm nesneler, varlık, özlerindeki bu
dalgasal yapıları ile zikirlerini, tespihlerini
yapmaktadırlar. Benzer bir ifadeyle, her bir nesne, mana
terkipleri şeklindeki var oluşlarının gereği olan şuur
titreşimleri olarak her an zikrini yapmaktadır.
Nesnelerin zikirlerini duymak demekse, “ her şey onu
zikreder ama siz onların zikirlerini anlayamazsınız”
ayeti hükmünce bu titreşim boyutunda kendini tanıyıp
kendisindeki titreşimler olarak onları algılamak
demektir. Yoksa daha önce de söylediğimiz gibi
mekanik olarak onların seslerini duymak değildir. Bu
yüzden, sadece algılama biçimimizi değiştirmek
suretiyle, zaten yer aldığımız o boyutta farkında olarak
yaşamımıza, dünya yaşamıyla birlikte aynı anda devam
edebiliriz. Tıpkı evliyanın yaşamakta olduğu gibi.
Not:
Bu konunun daha iyi anlaşılması için, Zihin Ve Madde,
Gördüğün Yarattığın mıdır?, Hangi Evreni Algılamaktayız
I, Rölativite Teorisi V., VI., Din-Bilim Soru Ve
Cevapları 7, makalelerinin de okunmasını tavsiye ederim.
Kaynakça: Tek’in Seyri – Yenilen Artık (www.ahmedhulusi.org)
Ahmed Hulusi /Çağdaş fiziğin Kavramları – Arthur Beiser
/ California Ünv. Berkeley Fizik Prg. Cilt 4, Kuantum
Fiziği – Prf. Edward H. Wichmann / Fiziğin Tao’ su –
Fridjof Capra / Geleceğe Ait Kitle Rüyaları – Dr. Chat
B. Snow, Dr. Helen Wambach |