Beta Işınları (serbest
elektronlar):
serbest elektron akımı olan bu ışınlar ise, hafif
ve orta radyoaktif çekirdeklerde görülür. Böylece bir
(n), aynı anda 3 parçacığa yani, bir (p)’na, bir (e’)’na
ve bir nötrünoya dönüşüp bunlardan da (e’) ile
nötrünolar çekirdekten yayınlanarak çekirdekteki (p-n)
dengesi sağlanmaya çalışılır. Bu yüzden Beta ışını yayan
bir atom, kütle numarası aynı kalırken, (p) sayısında
artma olur. Mesela K.N. 24, A. N. 12 olan Magnezyum
(27-12) izotopu, bir beta bozunumu ile Al (27-13)’ e
dönüşür. Yarılanma ömrü ise 13,5 dak. Ya da Th (234-90),
bir (e’) atarak Pa (234-91)’e dönüşür (1).
Böylece bu dönüşümlerle ilgili maddeden devamlı bir beta
ışını yayını olmaktadır. Elektrik yüküne sahip
olduklarından statik E (elektrik) ve B (Manyetik)
alanlarından saparlar. Bu ışınlar, fotoğraf filmine etki
ederler ve ışık hızına yakın hareket ederler. Beta
ışınları da çok uzak mesafelere gidememekte insan
vücuduna da fazla nüfuz edememektedirler. Alfa
ışınlarından daha hafif olduklarından girginlikleri alfa
ışınlarına göre 100 kat daha fazladır. Bu yüzden daha az
iyonlaşma yaptıklarından bu üç ışından en az zararlı
olanıdır. Normal şartlarda ince bir Alüminyum plaka
tarafından durdurulabilirler. Ancak bu ışınlar da,
ilgili mesafeden çok fazla maruz kalınması durumunda tüm
canlılar için oldukça zararlı, zehirleyici ve
öldürücüdür.
Gamma Işınları:
Yüksek frekanslı (E-M)
dalga olan gamma ışınları, orta ağırlıklı çekirdeklerde
görülür. Işık hızında hareket ederler ve fotoğraf
filmine etkide bulunurlar. Yüksüz olduklarından, statik
(E) ve (M) alanlarından etkilenmezler. Bu ışın
yayınlanırken, çekirdeğin (p) ve (n) sayılarını
etkilemezler. Uyarılmış atomlarda yani, foton ya da
başka (e’) ile uyarılan atom (e’)’nın yörünge
değiştirmelerinde olduğu gibi, atom çekirdekleri de
uyarılmış durumda olabilmektedir. Bu uyarılmış atom
çekirdeğine, o atomun izomeri denir. Bu uyarılma
durumunda huzursuz olan çekirdek, temel durumlarına
dönmek için gamma ışınları (foton) yayınlar. Yani,
uyarılmış çekirdekler bu halini koruyamamakta, çok kısa
süreler içerisinde gamma ışını ile bozunuma
uğramaktadır. Çekirdeklerin birkaçı ise, bu halini en
fazla birkaç saat kadar koruyabilmektedirler. Radyoaktif
bozunma (reaksiyonuna) uğrayan bir atom da, dönüşüme
uğradığı atomun temel seviyesine değil de, o atomun
uyarılmış düzeylerine de geçiş yapabilmekte ve bu durumu
da gamma ışını yayarak halletmektedirler. Yukarıdaki
örneği tekrar göz önüne aldığımızda, Alüminyuma dönüşen
Magnezyum izotopu, Alüminyumun iki uyarılmış
seviyesinden birine bozunabilir ve bunlardan temel
seviyeye inmek için de farklı enerji, yani frekanslarda
bir veya iki gamma ışınımı yayabilirler. Gamma ışınları,
bir metrelik diğer radyoaktif ışınlara karşı en iyi
koruma sağlayan kurşun bloktan bile geçerek zararlı
olabilmektedirler. Bu nedenle, daha kalın kurşun bloklar
kullanılır. Sonuç olarak radyoaktif ışınlar içinde,
canlılar için en tehlikeli olanı bu elektromanyetik
yapıdaki gamma ışınlarıdır. Böylece, insan (canlı)
vücudunun içlerine kadar nüfuz ederek atomik bağları
(molekülleri) parçalayarak, diğerleri gibi onları
iyonize edip vücut biyokimyasını bozar ve daha kötüsü
hücre ölümlerine yani kansere neden olurlar. İç
dönüşüm olarak bilinen bir başka gamma bozunması da,
uyarılmış haldeki bir çekirdeğin, gamma bozunumuyla
enerjisini yörüngelerdeki (e’) ‘dan birine vererek temel
duruma dönmesi olayıdır. Böylece uyarılan (e’), foto
elektrik etki oluşturarak (e’)’ nu atomdan uzaklaştırır
(fırlatır) ve atom iyonize olur. Gamma ve onun kadar
tehlikeli olan X- ışınlarına karşı en iyi yalıtım, bu
ışınların yoğunluğuna göre belli hacim ve kütledeki
kurşun bloklarıdır. Atomun parçalanması (fisyon) sonucu
(ki biraz sonra göreceğiz) açığa çıkan nötronlar için en
iyi engelleyici de, içinde hidrojen atomu bol bulunan
ağır su (ki bu, hidrojen atomunun izotopu olan
döteryumdan oluşmuş sudur) ya da demirle güçlendirilmiş
kalın beton bloklarıdır. Bunların yanında çekirdekte,
bir de ters beta bozunumu vardır ki şimdi de onu
görelim.
Ters Beta Bozunması (pozitron yayınımı):
Bir (n), (p)’ dan daha kütleli olduğundan beta
bozunmasıyla bir p ‘na (ve bir (e’) ile nötrünoya)
dönüşürken bir (p), normal şartlarda dönüşmez. Ama
çekirdek içinde ters beta bozunumu sonucu yani, pozitron
salınımı ile bu gerçekleşebilmektedir. Yani bir (p)’da,
aynı anda 3 parçacığa yani, bir (n)’ a, bir pozitrona
(ki, artı yüklü elektrondur ya da anti-elektrondur), bir
anti nötrünoya dönüşerek, nötron çekirdek içinde
kalırken, pozitron ile anti nötrüno çekirdek dışına
çıkarlar. Böylece, o maddedeki çekirdeklerden, bu iki
taneciğin, dışa akımı oluşur. Ancak yayınlanan
pozitronun, bir başka deyişle anti elektronun ömrü,
saniyenin yüzlerce, binlerce katı altındaki bir sürede
olup çekirdek ya da atom dışında hemen bir (e’)’ la
eşleşerek gamma ışınlarına dönüşür. Yine bu bozunumda
atomun Kütle numarası değişmezken, bu sefer (p) sayısı,
yani Atom numarası, bir azalır.
Bunun
yanında, çekirdekte (p) bozunmasının bir diğer şekli
de, (e’) yakalanmasıdır. Şimdi, bir (p) bozunumu
denklemini göz önüne alırsak, denklemde pozitronun yani
artı yüklü elektronu, eşitliğin öbür tarafına yani (p)’
nun yanına atarsak ve bu eşitlik yer değiştirmesinde yük
tersine döneceğinden bunun anlamı, bir (p)’ nun bir (e’)
yakalaması halinde, bir (n) ile anti-nötrünoya dönüşür
demektir. Çekirdekteki bu iki farklı (p) bozunumu
birbirleriyle yarışmaktadır. Ancak, ağır atomlarda, (e’)
yakalaması daha çok gerçekleşir. Çünkü çekirdek büyük
olduğundan etkileşim olarak 1. yörüngedeki (e’)
çekirdeğe çok yakın durumdadır. Bu yüzden bir (e’)
yakalamak daha kolaydır. Sonuçta bir (p), bir (e’) ile
birleşerek bir pozitron ve bir anti nötrünoya dönüşür.
Bir (p) yörünge bir (e’) çekince o boş kalan yörünge
daha üst yörüngedeki (e’)’larca doldurulur. Bu
yörüngeler arası geçişte enerji farkı dışarı foton
yayınımına neden olur ve bu da X ışını şeklinde
dışarı çıkar. Böylece radyoaktif bu bozunma ile
atomlardan bir de X ışın yayınımı
oluşabilmektedir. Bu kararsız çekirdekte oluşabilen
bir başka reaksiyon türü de yine bu eşitlikten
bulunabilir. O da, eşitlikteki nötrünoyu, (p)’ nun
yanına almakla olur. Eşitliğin öbür tarafına geçen anti
nötrüno, nötrünoya dönüşerek bir nötron ile bir pozitron
açığa çıkar. Aynı şekilde, bir (n) bozunumunu göz önüne
alırsak, bir (n), (eşitliğin öbür tarafına geçerek
değişen) bir anti- nötrüno yakalayarak, bir (p) ile bir
(e’)’ na dönüşür. Ve o maddeden de beta ışın akımı
oluşur. Ama bu nötrüno ya da anti-nötrüno yakalayarak
reaksiyonların olma olasılıkları çok çok düşüktür. Çünkü
nötrünoların hayalet yani çok çok latif parçacıklar
olması nedeniyle, maddeyle yani atomun
çekirdekleriyle etkileşime giremezler. Temel
radyoaktif serileri dediğimiz, dört temel bozunma şekli
vardır. Bunlar, (Uranyum) U (238-92), (Thoryum) Th
(232-90), (Actinyum) Ac (235-89) ve (Neptünyum) Np
(237-93) dür. Bunlardan ilk üçü sırasıyla çeşitli
atomlara dönüşerek kurşunun kararlı izotopunda (ki
izotopların bazıları kararlıdır) son bulurken,
dördüncüsü suni radyoaktif olup (Bizmut) Bi 209-83 ‘te
son bulur. Bu dört elementin yarılanma ömrü de milyon,
milyar yıl düzeyindedir. Termonükleer reaksiyonlar ise
iki türlüdür, fisyon ve füzyon olarak.
Fizyon: atom
çekirdeğinin parçalanması demektir. Bu parçalanma
esnasında da çok yüksek düzeyde enerji açığa çıkar.
Mesela, 6-8 gramlık bir uranyumun enerjisi, dev bir
yolcu gemisinin birkaç yıl boyunca harcayacağı tüm
enerjisini karşılayacak düzeydedir. Bunun nedeni ise,
parçalanmayla oluşan atom çekirdeklerinin kütlelerinin
toplamının, parçalanma öncesindeki atomun kütlesinden
daha küçük olmasıdır. Bu kütle farkı Einstein’ ın
ünlü formülü uyarınca enerjiye, üstelik çoğu da
yayınlanan parçacıkların kinetik enerjisine harcanmak
üzere, (n), (e’) (beta ışınları), nötrüno ile gamma
ışınlarına dönüşür. Ayrıca nötrüno hariç diğer
tanecikler, havadaki ya da çarpıştığı nesnenin
atomlarıyla etkileşerek ve onların birbirleriyle
çarpışmasını, salınımlarını artırarak enerjilerinin
büyük bir çoğunluğunu ısı enerjisine dönüştürmüş
olurlar. Zaten radyoaktif maddelerin ısı oluşturması, bu
şekildedir. Kısacası, fisyon parçalanmasında enerjinin
çoğu, ısıya dönüşür diyebiliriz. Parçalanan atomlar ise,
eşit şekilde değil, farklı büyüklüklerde, farklı (p) ve
(n) sayılarına sahip farklı atomlara ayrılırlar. Bu
reaksiyonlar da, saniyenin milyon kere milyarda biri
kadar kısa sürelerde oluşur. Çekirdek
parçalanmasıyla meydana gelen farklı radyoaktif atomlar
da kendisine özgü termonükleer reaksiyonla (ki
çoğunlukla, beta ve gamma ışınlarıyla) kararlı atomlara
dönüşürler. Bununla ilgili örneği de bir önceki
yazımızda Uranyumun parçalanması örneğinde vermiştik.
Bu
atomları parçalamak için önceleri artı yüklü (p), yani
hidrojen çekirdeği düşünülüyordu. Ancak, çekirdekte de
var olan artı yükün oluşturacağı itimi, etkileşimi aşmak
için, taneciği normalden çok daha fazla bir enerjiyle
göndermek gerekiyordu. Bu yüzden yüksüz olan (n)
taneciğini kullanmak daha uygundu. Fakat yine de
sadece bir (p)’ nu olan hidrojen çekirdeğiyle yada alfa,
beta, gamma ışınlarıyla ve hatta başka daha büyük atom
numaralı atomlarla da çekirdekleri uyarmak mümkündür.
Bir (n) bombardımanında çekirdeğin içine giren (n),
o atomu, izotopuna dönüştürürken, bir (p), yani hidrojen
çekirdeğiyle olan bombardımanda da o atomun (p.s)
artmakta ve bir üst atoma dönüşmekte idi. Ve sonra, bu
birleşik çekirdek de tekrar bozunuma uğrayarak
çekirdeğin yapısına göre ya parçalanmakta ya da
radyoaktif ışınlar saçarak kararlı duruma geçmekteydi.
Mesela bir Li (7-3) atomu bir (p) ile etkileştiğinde (p)
çekirdek içine girerek kararsız Be (8-4)’ e dönüşür bu
da iki tane He (4-2) çekirdeğine bölünür. Aynı şekilde
bir Uranyum (238-92) atomuna, bir (n) bombardımanı
yapıldığında bu atom, U (239-92) izotopuna dönüşür.
Çekirdekteki fazla (n) da (p)’ na dönüşerek dışarıya
beta ışını ve nötrüno yayınlar ve sonuçta Neptünyuma
(239-93) buda yine bir beta ışını salarak Plutonyuma
(239-94) dönüşür (2). Yada bu (n), daha yüksek
hızdaysa bu çekirdeği parçalar. Bu reaksiyonlar
atmosferde de oluşmaktadır. Güneşten ya da uzayın
derinliklerinden gelen (p), (n), gamma ışını...vb
ağırlıklı kozmik ışınlar, üst atmosferde önüne gelen
atomlarla çarpışıp onları parçalayarak yada çekirdeği
uyararak radyoaktif ışınların oluşmasını sağlarlar.
Bunu
belirttikten sonra, yapılan bombardımanla, atom
çekirdekleriyle etkileşime giren tek bir (n), zincirleme
fisyon reaksiyonunu başlatır. Çünkü çekirdek
içine giren bir (n), zaten huzursuz olan çekirdeğin
huzursuzluğunu iyice artırarak çekirdeğin parçalanmasını
sağlar. Düşük enerjili (n)’ ların çekirdeğe çarptığında
ise çekirdek ezilir, büzülür, titreşir ama bölünme
sağlayamaz. Bunun için daha yüksek enerjili gönderilmesi
gerekir. Ayrıca reaksiyon başlayabilmesi için, çarpışma
sonucu en az iki (n) çıkmalıdır. Tek bir (n) çekirdekten
çıkarsa reaksiyon oluşmaz. Yani, madde içinde az sayıda
(n) açığa çıkarsa, reaksiyon yavaş olur ve kısa süre
içinde durur. Böylece bir (n), bir çekirdeğe çarptığında
(içine girdiğinde) o çekirdeği ikiye parçalar, bu sırada
iki veya üç tane de (n) ile nötrüno ve gamma ışınları
açığa çıkar, bu (n)’ lar da diğer komşu çekirdeklerle
etkileşir ve zincirleme oluşan bu reaksiyonla
diğerlerini parçalar. Eğer bir çekirdekten çıkan
iki veya üç tane (n)’ nun her biri, bir çekirdekle
çarpışırsa, sabit hızla artan reaksiyon oluşur ve
gelişir. Fisyon sayısı bu şekilde ya da çok daha kısa
süre içinde artan bir hızla olursa, bu kontrolsüz
reaksiyon, atom bombasına neden olur. Santrallerde özel
yöntemlerle bu bozunma uzun zamana yayıldığından, yani
bu süreç yavaş gerçekleştiğinden herhangi bir patlama
oluşmaz. Bu patlamanın olup olmaması durumu ise, o
radyoaktif maddenin kütlesiyle de orantılıdır. Buna
kritik kütle denir. Kritik kütlenin altında
reaksiyon olmaz. Kritik kütlenin üstünde reaksiyon
oluşur. Çünkü maddenin belirli bir hacimdeki kütlesi az
olunca, açığa çıkan (n) ların çoğu yüksek hızlarla kütle
dışına çıkacağından yeterli sayıda olmayan (n) la
reaksiyon oluşmayacaktır. Oysa bu kütle, kritik kütlenin
üstündeyse (n) dışarı çıkana kadar daha fazla çekirdekle
karşılaşacağından (içine gireceğinden) bunlar,
reaksiyonu oluştururlar. Mesela belli bir hacimdeki 20
cm’ lik bir (Uranyum) U-235 çubuğunda patlama olmazken,
40 cm’ lik bu aynı çubukta patlama gerçekleşir. Bu
nedenle kontrollü yani, yavaş reaksiyon oluşturmak için,
kritik kütleye yakın madde kullanılarak fisyon ortamının
çevresi yani, bugün santrallerde kullanıldığı gibi,
nükleer madde içeren ve dört, beş yıl kullanılabilen çok
sayıdaki ince çubuk, belli bir aralık ve geometrik
düzenle, normal su, ağır su, organik sıvı, grafit veya
berilyumdan biri ile sarılması ya da bu maddelerden
oluşan ortam içine sokulması gerekir. Çünkü, yüksek
hızla açığa çıkan (n)’ lar, eğer kullanılıyorsa bu ağır
suda yavaşlatılarak reaksiyona girmesi sağlanır. Bu
arada havuzda biriken fazla sayıdaki (n)’ lar ise, yine
havuz içine sokulabilen hareketli Kadmiyum ya da Bor’
dan yapılmış ayrı çubuklarca emilerek ortam rahatlatılır
ve sonuçta sadece bir (n)’ nun diğer çekirdekle
çarpışması sağlanır.
Aksi taktirde
sadece radyoaktif çubuklar, burada uzun süre tutulursa
reaksiyon artan bir hıza ulaşacağından patlama
gerçekleşir. Reaksiyon sonucu ısınan çubuklar aynı
zamanda, içinde bulunduğu sıvıyı da ısıtır. Hem o
ortamın soğutulması, hem de buhar elde etmek için, ayrı
bir sistemle hazırlanmış soğuk su ortamından geçirilmek
üzere bu sıcak su, devri daim yaptırılır. Açığa çıkan
buhar ise bir türbini çevirerek elektrik üretir. Yani,
nükleer enerji, önce termal enerjiye, sonra da mekanik
enerjiye ve buradan da en son elektrik enerjisine
dönüştürülmüş olur (3). Eğer bunlardan biri devre
dışı kalırsa, zincirleme olarak tüm sistemi bozacağından
kaza kaçınılmaz olur. Çernobil’de olan da buydu.
Güvenlik sisteminin devre dışı kalması sonucu su, aşırı
ısınmış ve açığa çıkan buhar sıkışarak büyük bir
basınçla çatının çökmesine (ki, patlama dedikleri budur,
nükleer bir patlama değil. Biz buna güçlü bir sızma
diyebiliriz) ve yüksek sıcaklık nedeniyle gaz (diğer bir
kısmı da sıvı) halinde olan yine radyoaktif artık
ürünlerin havaya karışmasına, büyük bir çevreye
yayılmasına neden olmuştur. Bunun miktarı, atom
bombasında yayılanın 200 katıdır. Özetle, bir radyoaktif
maddede reaksiyon başlayabilmesi için, hem çekirdek
parçalanmasında birden fazla (n) çıkmalı hem de o
maddenin kütlesi (elementten elemente göre değişen)
belli bir kritik sınırı aşması gerekmektedir.
Santrallerde U-233, U-238, U-235,
Plütonyum-239, Thorium-232 kullanılmaktadır. Örneğin
Hiroşima’ya atılan atom bombasında U-235, Nagazaki’ye
atılanda ise, Pu-239 kullanılmıştır. Plütonyumun (Pu)
yok etme gücü, Uranyumdan çok daha fazladır. Bu
durum, diğer atomlarda da vardır. Mesela Polonyum (Po
210-84), Uranyumdan dört yüz, Radyum (226-88) den ise,
bir milyon kez daha şiddetli ışın yayarlar. Atom
bombasının yapılma şekli ise merkeze (n) kaynağı olarak
Radon ya da Berilyum maddesi yerleştirilir. Belli bir
aralıkta ise Uranyum ya da Plütonyum çubukları konur.
Bunların etrafı, (kimyasal reaksiyon sonucu açığa çıkan
yüksek enerji dolayısıyla) çok güçlü patlayıcı olan TNT
ile kaplanır. Uçaktan bırakılıp yere düştüğü anda ya da
yer altında ise önce TNT patlar ve bu patlama Uranyum ya
da Plütonyum çubuklarını merkeze iter ve orada kısa
sürede artan bir hızla nükleer reaksiyon oluşturur.
Açığa çıkan enerji de ısı, ışık, şok (basınç) dalgasına
dönüşerek patlama şeklinde etrafa yayılır.
Uranyum elementi Uranyum-238 ve U- 235 olmak üzere iki
önemli cinse sahiptir. Doğada, birincisi, ikincisinden
400 kat daha fazla sayıda bulunmaktadır. Bu iki atom
cinsi bir arada bulunup U-235, bu halde suskundur.
Sadece normal reaksiyona sahiptir. Ama U-238’ den
ayırdığımızda, ayrı bir deyişle saflaştırdığımızda,
diğer çekirdeklerdeki gibi dışarıdan özel olarak
taneciklerle bombardıman yapmaksızın kendi kendine doğal
olarak parçalanarak çeşitli radyoaktif atomlara
bölünebilmektedir (ya da çok düşük enerjili (n)’ larla
hemen kolayca bozunur) ve parçalanmayla açığa çıkan
farklı atomlar da, önce de belirttiğimiz gibi belli bir
süre boyunca tanecik ve gamma ışınları yayarlar. Bu
doğal özelliğiyle U-235, tabiatta tektir. U-238’ in yarı
ömrü 4,5 yıl olduğundan dünya var oldu olalı U-238
miktarı yarı yarıya inmiştir. Kurşun elementinde karar
kıldığında ise, dünyadaki kurşun miktarı oldukça artmış
olacaktır. Bugün dünya kabuğunun her bir km karesinde
yaklaşık 7,8 ton Uranyum, 11, 6 ton Toryum elementi
mevcuttur. Ancak doğal radyasyon, her yerde aynı oranda
bulunmaz. Radyoaktif atomların belli bölgelerde daha
fazla yoğunlaşmaları yüzünden, bu ortamlarda daha güçlü
radyasyon yayını mevcuttur. Dolayısıyla hükümet
yetkilileri gerçekte bu bölgeleri bir, bir tespit edip
haritalandırması ve tehlike arz eden bölgeleri kapatması
gereklidir. Bundan iki milyon yıl önce ise, radyasyon
oranı günümüze kıyasla binde bir oranla daha fazlaydı.
Bu radyasyon bazı canlıların moleküler yapısında
mutasyona sebep olmuş ve sonucunda bazı türler,
doğal seleksiyonla yeni ortama adapte olamayıp yok
olurken kimileri ise, aynı kaderi paylaştığı insanlarla
beraber, yaşamaya devam etmiştir.
Bu yüzden radyasyon, tüm
canlıların evrim sürecinde oldukça önemlidir.
(Kaynakça: Madde Ve Enerji (İst. Ünv. Yayınları)- Prf.
Ali Rıza Berkem / Atom Ve Çekirdek Fiziği (Newcastle
Ünv.)– T. A. Littlefield ve N. Thorley /Çağdaş Fiziğin
Kavramları- Arthur Beiser / Radyasyon Ve Miniklerin
Evreni – Dr. Haluk Nurbaki / Modern Fiziğe Giriş – Prof.
Dr. Erol Gündüz / Tubitak Bilim Ve Teknik Dergisi –
Şubat 87/ Aralık 2003 / İstanbul Ünv. Atom Ve Çekirdek
Fiziği Ders Notları)
http://www.redcientifica.com/doc/doc200210070311.html
http://thales.cica.es/rd/Recursos/rd99/ed99-0226-01/fisioncadena.jpg
http://www.denizaltici.com/images/DH-2.NUC.Fission%20şemasi.JPG
http://www.ekimya.com/article.php?artid=9&action=part3
(1) a) 3790Rb
----> 3890Sr + -10e
t1/2 = 2.8 dak
b) 3890Sr
----> 3990Y + -10e
t1/2 = 29 gün
c) 3990Y
----> 4090Zr + -10e
t1/2 = 64 saat
(2) a)
01n + 92235U
----> 3790Rb + 55144Cs
+ 2 ( 01n).
b) 01n
+ 92235U ----> 3587Br
+ 57146La + 3 ( 01n
).
c) 01n +
92235U ----> 3072Zn
+ 62160Sm + 4 ( 01n).
d)
01n
+ 92235U ----> 3691Kr
+ 56142Ba + 3 (01n)
(3)
http://www.taek.gov.tr/ogrenci/bolum2_01.html |